18 Aralık 2012 Salı

Aklıma Dair

Biraz daha erişebilsem daha yakından duyabilsem soluğunu.Olmak istediğim yerde olsam,biraz daha yakın olsam.

Bu kez duvarları olmayan,kendini anlatabilen biri olsam.Sürekli güneşler içinde günlük güneşlik,hayal meyal ve bir kelimesi anlamlı diğeri anlamsız pek çok ikileme gibi,düzensiz.Tüm gün kırlarda bayırlarda geçse.Kediler gibi özgür ve tüylü.Isınmak için kendime daha fazla sokulabilsem.

Yarına daha kolay bakardım belki.Ya da,yarını hiç düşünmezdim.
Aklım,bazen seni hiç sevmiyorum.Durgunsun,dalgınsın ve benimle sürekli dalga geçiyorsun.

Böyle devam edersen seni çok daha fazla üzeceğim.
Dünya dönecek ve dönecek.Biz de döneceğiz.
Bambaşka yerlere,daha da uzaklara gideceğiz.

Bu arada Mor ve Ötesi'nin Güneşi Beklerken'i çok başka,çok iyi.

13 Aralık 2012 Perşembe

Boşluk

Bir bar düşünün.İçinde eski insanlar.Her şey çok yavaş,dünya akmıyor.Sular durulmuş ve güneş doğmamakta ısrarcı.Parça parça bulutlar.

İçeride loş bir ışık,belli belirsiz.Hayal meyal yaşanmış bir hayatın izleri.Tohumların üzerine bırakılmış ama kendini ayrıştırmış.Ötekileşmiş ve bitememiş bir bitki.Topraktan bir parça aslında ama,yok.

Eski bir mikrofon,yanında masalar.Bardaktaki sıvılar tüketilmiş.Yavaş yavaş.Biranın tadına alışır gibi,boğazdan geçişindeki serinlik.Bir vapur gibi asil ve üzgün.Dertli dalgalar.

Kendini genç sanan aslında hiç meşhur olamamış yaşlı bir ses.Boğuk ama içten.Oysa onun meşhur olması gerekirdi.Hayat diyoruz ya buna.Peki geride kalanların düşleri ? Ya meşhur olmak isteyen onca insan ? İçilmiş ve yıpranmış bir deri.İçildikçe içine çekilmiş ve daha da yıpranmış bir deri.

Bir derdi var bardaki insanların.Uçmak.Uçmak,kanatlanmak ve yok olmak.Hezarfen niçin bu kadar çok uçmayı istedi sandın ki bunca zaman ? Yok olmak için.İçinde olmamak için.

Benim de içimde hissettiğim şey bu işte.Yaşayamadığım,içine sığamadığım..İçinden taşmayı beceremediğim,nem alamadığım.

Boşluk.
Hüzünlü Sabah

Sabahın onunda kalkıp hiçbir sebep yokken hüngür hüngür ağlayabilen bir insanım.
Neden ağladığıma dair hiçbir fikrim yok.Bir anda gözümün önüne kimsesiz çocuklar geliyor,hatırlıyorum.Mücadele edemeyen insanları düşünüyorum,sorguluyorum.Hayatın bazıları için çok zor olduğunu görüyorum.Yaşıyorum.

Acımasız insanlar olduk.Böyle olmamalı.
Dayanışma yok.

Öyle.Ne yazsam da bilemedim.Çok çok ağladım sadece.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Kendimden Çok

Bu dershane işi çok yıpratıcı.Okulla birlikte kpss çalışmak herkesin harcı değilmiş bunu anladım.Dershanede yani sınıfımda yıllardır atanamayan öğretmen arkadaşlarım var,bir sürü branştan.Çok zor bir durum.

Benimse ilk deneyimim olacak bu sene.Mezuniyetimin tadını çıkaramadan sınava gireceğim.Elbette korkuyorum atanamamaktan.Çevre baskısından,annemin emeklerinin karşılığını veremeyecek olmaktan.Yıllardır tek kelime konuşmadığım babam ve ahvaline kendimi ispatlayamayacağımdan.Bunun gibi pek çok şeyden korkuyorum.
İşte atanmak bir öğretmen adayının gözünde her şey demek,kısaca hayatın kurtuluşu.Yeniden doğuş.Yılların emeği.

Sonrası ise çok meçhul,bulanık.Daha da yorucu sanki.Sürekli gelecek kaygısı ile yaşayıp durmak.Ağırdan almak yerine hızla yol almak.Durmamak ve durmamak.

Sadece daha fazla güç istiyorum.
Stajda sınav kağıtlarını okuduğum öğrencilere bol keseden not verdiğim gibi,notun bana da yüksek olsun istiyorum hayat.

Güzel demiş Adam Lambert;

But you’re the only one that knows me
Better than I know myself

Kendimi saklıyorum diye beni görmemezlikten gelme,daha iyi tanı hayat.

Daha iyi.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Sorma Halimizi

Küçük bir kuyu,üstünden atlayıp atlamamanın ne önemi var ki ? Biz böyle iyi değil miyiz,akşamları pilav sabahları zeytin peynir halimiz,sıcacık çay akşamları.

Küçük bahçelerimizde kırdığımız fındıklar,küçük sohbetlerimiz.Küçük hayallerimiz,hallerimiz.

Dökülen bir damla gözyaşımız kadar değerli değil mi yaşadıklarımız,anılarımız,mahalleli sohbetlerimiz.

Üstümüzden yıllar geçti.Hallendik,ötekileştik,itildik sürekli.Biraz daha söylesek olmaz mı şarkılarımızı,türkülerimizi.Anlatsak hasbıhalimizi.Biraz daha sohbet etsek olmaz mı soğuk kış geceleri,tütünün dumanında.

Çok gördüler,bizi çok gördüler.
Ötekileştik,hep itildik.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Öğretmenler Günü

Henüz son sınıf öğrencisi olsam da,Türkiye şartlarında atanacağımın ve mesleğimi yapabileceğimin hiçbir garantisi olmasa da bugün bizim günümüz,literatür öyle diyor.Kimi öğretmenlerim atanamadığı için intihar yolunu tercih etmişken çok güzel dileklerde bulunmak doğru gelmiyor bana.

Lakin,bu mesleği severek tercih ettim,severek okuyorum,staja gittiğimde çocukların gözlerinin içindeki ışığı görüyorum,biz burdayız işte hocam hayata hazırız dediklerini duyuyorum.

Fedakarlık dolu bir meslek bu,ne kadar ayaklar altına alırsanız alın hepinizden daha büyük bir sorumluluk alıyoruz,almaya devam edeceğiz.

Tüm emekçi öğretmenlerimin günü kutlu olsun.Hadi benim de kutlu olsun.
Bir yerlerde daha iyi bir dünya var ve biz onu yaratacağız.

İnanıyorum.Hala mı ? Evet,hala.

22 Kasım 2012 Perşembe

Little Dorrit


Yeni bir mini diziye başladım,ismi Little Dorrit.Bir Charles Dickens uyarlaması.Kitap bizim dilimize çevrilmiş mi tam bilmiyorum,biraz internet araştırması yaptım fakat bulamadım.

2009 yılında pek çok dalda Emmy almış.
BBC uyarlamalarını her zaman sevmişimdir.Jane Austen uyarlamalarının ise neredeyse hepsini izlemiş olmalıyım.Onlar da mini dizi tarzındaydı.

Little Dorrit'in diğer uyarlamalardan çok farklı bir atmosferi var,dönemi biraz karanlık ve mistik anlatmışlar.Bu da beni diziye bağlayan en büyük sebeplerden biri.

İtiraf etmeliyim ki bu aralar hayata Amy Dorrit'in gözünden bakıyorum.

Onun da söylediği gibi,evet zorluklar yaşıyoruz ama ben yine de hayatın o kadar zor olmadığına inanıyorum.

17 Kasım 2012 Cumartesi

Benim İçim 

Gündüzü geceye taşıyan hüzün devam ediyor.Herkesin saç rengi aynı,davranışlar aynı.
Aynı solukluk,bir yığın mazi izlenimi.Sokaklar,caddeler,otobüs durakları.

Bazen nasıl bu kadar sık düşünebildiğime şaşırıyorum.Çok uzun süre,saatler boyunca.Zihin yorgunluğundan başka bir şey değil.Susmak,hiç konuşmamak.Bir tercih değil.

Tekrardan gündüz geceye dönüyor.Tüm ışıklar kapanıyor,odadaki masa lambası hariç.Hala bir hayat belirtisi var,günün izleri geceyi büyütüyor.Parmaklar küçülürken hayatımda,parmak izleri büyüyor.

Daha fazla insanın dokunmasına izin vermeyeceğim.Bir,iki,üç,dört..O kadar karmaşık ki,daha fazla parmak izine gerek yok.

Ruh bedenden daha derin daha bizden değil mi,benim için öyle.

15 Kasım 2012 Perşembe

Vişne Çürüğü

Yarın son sınavım.
Gerçi sınavlar hiç bitmiyor hayatımda.Pazar günkü ales maceramdan sonra tüm sınav boyunca içimde çalkalanan çişimle birlikte dershaneye koşmuştum.Ardından bir de dershanede konu tarama denemesi diye bir sınava girmiştim.

Sevmiyorum böyle bir hayatı,benim tercihim değil ama yaşamak zorundayım.Okudum,son sınıfa geldim.Kamu personeli sınavına hazırlanacaksın dediler yoksa memur olamazsın.Hazırlanıyorum sonunu bilmeden.Zihnim yorgun.Alık gibi bir yaşam.

Geri dönüyorum türkiye cumhuriyeti tarihi çalışmalarıma.
Keşke kendi cumhuriyetimi kurabilsem.
İçine sadece yaşama sevinci koyardım.
İşte bir de anne,sevgili,kuzenler doyasıya mutluluk.

Bir de yeni aldığım giyilebilir,vişne çürüğü battaniye.
Bu hayattaki en güzel söylem değil mi sizce de vişne çürüğü ?
Çürüse bile güzel.
Çürüsek bile güzeliz,iyiyiz.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Bazı Geceler

Eğitim bilimlerinde "niçin" sorusu hedef-davranışlar yani kazanımlar kısmında sorulan sorulara cevap verir.Benim de sürekli kendime sorduğum bir soru var.Niçin buradayım ?

Boynum ağrıyor ve midem bulanıyor ama hala ders çalışmaya devam ediyorum.Niçin bunları yapıyorum ? Yapmayı istediğim daha güzel şeyler varken niçin hala hayatımı tüketiyorum.Bazı geceler fazlasıyla yok olmayı istiyorum.Olmamayı,herhangi bir gücün içinde bulunmamayı.Ne var olmayı ne de tümden yitmeyi.Sadece isteyerek gitmeyi.

Bazı geceler fazlasıyla bu sorularla meşgul oluyorum.Mesela gezmeye gitsem bilmediğim yerlere.Bir yoldaşın sofrasına konuk olsam,zeytin yesem üç tane siyah,irisinden.

İyisinden ya da kötüsünden keşke daha çok,fazlasıyla özgür olabilsem.
Keşke maddi problemlerimiz olmasa,hayat kaygımız olmasa.Eşit olsak.

Sadece yaşasak ve yaşasak.
Burada olmayan yerlerde.
Yakın olmayan bir yerlerde,fazlasıyla uzak.

11 Kasım 2012 Pazar

Pekala

bir gün dedi
çamaşır yıkarken karşı karşıya geleceğiz bir bahçede
ya da bir gün dedi
bir şemsiye arayacağız yağmurun altında

sokak ortasında bir yerde
zemini toprak olan
içinde çığlıklar,neşeler ve sesler aynı gürültüde
her biri ayrı bir hengame
her biri ayrı bir 

bazı geceler uyanacaksın dedi
yatağın kenarında doğrulacaksın
perdeyi aralayıp şöyle bir gökyüzüne bakacaksın

bir daha geriye dönüşün olmayacak
savaşı bitireceğiz dedi bazı geceler
bazı geceler renkli panayırlar kuracağız

izin vermeyeceğim dedi
pamuk şeker yemeyenlerin seni korkutmasına
pembe olacak her yer
yanında olacağım

9 Kasım 2012 Cuma

Biraz Daha

Toplumca ne kadar gereksiz şeylerle uğraşıyoruz.Birileri hayat mücadelesi veriyor gözlerimizin önünde biz ise bir dakika bile düşünmeden kimsenin acısını,yaşamımıza ortak etmiyoruz.Çok yoğunuz,onunla uğraşıyoruz,o işim var yok ben düşünemem,ona yetişmeliyim..

Eğitimli insanlarsınız öyle mi ? Kafanızı o hayal dünyasının,pembe dünyalarınızın içinden çıkarma vakti gelmedi mi ?

Yok yani küçük umutlarım da yetmiyor iyi düşünmeye.Aşk,cinsellik ne kadar da önemli şeylermiş.

Sanırım topluma bir türlü uyum sağlayamama nedenimi buldum.
Biraz daha iyi olalım,lütfen.Can yakmayalım.Farkında olalım.
Biraz daha.

8 Kasım 2012 Perşembe

Yaşamaya Dair

Hani derler ya hep yaşadığımız her şey bir deneyim,beni olgunlaştırdı.
Neresi doğrudur bunun ? Düpedüz palavradır.Yaşadığınız acılardan kurtulmak için uydurduğunuz bir bozuntu söyleminden öte bir şey değildir.
Acı ile olgunlaşmaz insan acı ile yaşamayı öğrenir.Unutmaya çalışır ama unutamaz.Mümkün değildir.

Bazen yeni ufuklar açmak gerekir.
Beni gülümsetebilen bir şarkı var ise onu sonsuza kadar dinlemem gerekir.
Yüceltmek gerekir bazı duygularımızı,acıdan kaçmak yerine.

Belki de her şey istediğimiz gibidir.
Acıyı unutmak işe yaramaz onu aşmaya çalışmaktır işe yarayan.
Ben de aşmaya çalışıyorum ama unutmuyorum.
Yoksa gücümü kaybeder,yaşayamam.

4 Kasım 2012 Pazar

Kedi

Yorgunum şu sıralar.Elim,ayağım,zihnim hepsi çok yorgun.
Hafta sonu tüm vaktim dershanede geçiyor.Toplamda on iki saat civarı dersim var.Hafta içi ise hep okuldayım.Pazartesi günleri de staja gidiyorum.Arada kendime ayırabilecek vaktim bile olmuyor.Bir de üstüne nezle oldum sınavlara bir hafta kala.Tam oldu.

Bir yerden sonra insan hayatının seyrini değiştirmenin çok zor olduğunu anlıyor.Hele ki zihin yorgunluğunuz ve tavanları rutubetten çeşme gibi akıtan bir yurt banyonuz varsa,işler kötüye doğru gidiyor demektir.

Dokuz güne çıkardığım bayram tatili yetmedi misal bana.Yoruluyorum.Yaş ilerledikçe sorumluluklar da artıyor.

'Canım' ve ev arkadaşları kedi aldılar.Henüz yavru kendisi.
Çok tatlı birlikte dizi bile izledik.Sonra kucağımda uykuya daldı.

Keşke benim hayatım da onun kadar rahat olsa.
Kısaca;yesem,içsem ve yatıp uyusam.
Ciddiyim.

Bu arada ismi Kezbansu.

28 Ekim 2012 Pazar

Karla Kaplı

"Denizi gördüğümde mutlu oluyorum ama dağlar beni daha çok heyecanlandırıyor" der Cemal Şan bir röportajında.
Acı'yı izledim yine.Ülkemizde yapılmış en iyi işlerden biridir benim gözümde.Erol Demiröz ve Nesrin Cavadzade'yi hayranlıkla izliyorum her defasında.

Karlarla kaplı,terk edilmiş bir dağ köyünde tek başına yaşamak.
Gitmek istiyorum hep beyaz örtülü bir dağ şehrine.Kimi zaman dua ediyorum uzak bir yere atanayım diye.

Bayramda bir ev ziyaretimiz sırasında dindar teyzeler ve ailelerin bir konuşmasına şahit oldum.Bir avukat kız varmış,akrabaları olurmuş.Çok kazanıyormuş,acımıyormuş kimseye.Helal olsunmuş daha yeni yüz küsür milyarlık araba almış.Özel üniversitede parasıyla okumuş bu hanımkız.Pek akıllıymış,karun kadar zengin olmuş.Vicdanım yok benim dermiş,aferinmiş ona.

Evimizden dışarı çıkmadığım için bilmem.Cidden bu kadar vahim mi durumumuz ? Dinimiz,imanımız çoktan para olmuş haberim mi yokmuş ? Üzüldüm hallerine,halimize.

Oysa hep hayalim işte karlarla kaplı bir dağ köyünde öğrencilerimle birlikte sadece sevgiyle yaşamak.Onun soğuğunda donup onunla ısınmak.
Bir demlik çaydan öte mutluluğu ne yapayım ki.

Çok insansız yer her zaman güzeldir.
Biz kaybetmeyelim gönül zenginliğimizi.
Unutma hayat,karla kaplı bir dağ köyü.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Merhaba

Çok fazla kötü insan olduğunu düşünüyorum.Ruhumu serbest bırakmam gerektiği hakkında demeç veren şarkı sözlerinden hoşlanmıyorum.Bunca zararlı boş el varken havada insan nasıl bırakır ruhunu özgürlüğe,hiç tanımadığı birine ?

Söyleyerek,sayarak ya da bekleyerek büyümüyoruz.Akmıyor zaman.Oysa hep derlerdi bize,kum saati tersine dönerdi olağanüstü hikayelerde.Benim için zaman geçiyor ama düzen değişmiyor.Boşluğun içinde çırpınmak gibi.Sadece üzerine biraz daha şarkı sözü ve güzel bir beste.Hayat gözümüze hoş geliyor.

Belki de cesaret inanmamaktan geliyor.Ne kadar çok şeye inanırsak kalbimiz o kadar çok kırılıyor öyle değil mi ? 

Bu sefer daha çok unutmak lazım,her şeyi pek çabuk unutmak lazım.
Silmeli,evet.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Hatır

Kısa bir yolculuğun ardından bayram tatili için eve geldim.Yorgundum.Zihnim,bedenim hepsi bir köşeye çekilmek istediler hemen.Romanlarımı yerleştirdim kütüphaneme.Sahaftan aldığım eski türk filmlerini de masamın bir ucuna koydum.Birinin ismi "O Kadın" diğeri ise "Urfa-İstanbul."

Bu aralar sürekli Hüsnü Arkan dinliyorum.Mino'dan sonra Menekşeler,Atlar ve Oburlara başladım.Ekmeğim,suyum,hüznüm,gözyaşlarım hepsi Hüsnü Arkan şu sıralar.Belki baharın yitişidir sebebi ya da hepsi içe dönüş hali.

Bir de siyah bir çerçeve aldım kendime.Bazen kitaplarımın üzerine koyup,masa lambamı açıp dakikalarca ona bakıyorum.Bazen de gözümde,ciğer yerken.Televizyona amaçsızca bakarken.Kocaman gözlüklerim var artık minik gözlerimin üzerinde.

Fark ediyorum da hayatta içerlenmediğim,içimden çıkarmadığım tek şey yalnızlığım.Her daim her yerde yalnız olmayı tercih ediyorum.Mutluluğumu ve yaratıcılığımı onunla paylaşıp her yaptığımdan kendime pay biçiyorum.Her dediğine inanıp koyu sohbetler ediyorum onunla.

Bir gün daha fazla hatırlamayı,hatırlanmayı istiyorum.
Belki de Mino gibi yaşamak isterdim.Bilmiyorum.
Hatırlanmak güzel olurdu.

19 Ekim 2012 Cuma

Uyusak

Bazen hiç olmamayı istiyorum,hatırlanmamayı.Olduğum yerde bulunmamayı.Bir yere ait olmamayı.Tüm olumsuz ekler etrafını sarmışken kelimelerin,olumlu olmanın bir anlamı olmamalı.

Gece tek başıma dolaşmak istiyorum bazen.Önemli değil semti,yeri yurdu.İstanbul olsun yeter.İnsanı kendinden uzaklaştıran,yalnızlaştıran,üstüne yeni yükler devşiren İstanbul.

Belki biraz daha sessizleşmek için vakit vardır hala.Biraz daha dinlensek.Hiç değilse hayat biraz daha zaman verse.

Uyusak mesela.

16 Ekim 2012 Salı

Mino'nun Siyah Gülü


Uzun zamandır okumak istiyordum lakin pahasından dolayı bir türlü fırsat bulamamıştım.İlk kez Hüsnü Arkan okuyacaktım belki de aceleye gelsin istemiyordum.

Doğum günümde sevdiceğimden hediye geldi ve hemen okumaya başladım.Tam da beklediğim sadelikte,içi dolu,gönlü dolu güzel bir kitap Mino'nun Siyah Gülü.

Sayfaların birinde durmak zorunda kaldım,buraya nakşetmek için.Tam olarak şöyle yazmış Hüsnü Arkan;

"Ben sepya fotoğraflara bakarak büyüdüm.Büyümek böyle bir şey olmalı;bir sepyanın içinde yer almak,sonra da renklenerek alakasız bir şeye dönüşmek...
Bir çocuğun içi,sandığımızdan daha karmaşık;sandığınızı açmadan bunu bilemezsiniz.Çocuklar her şeyi yakından görüyorlar;yıllar sonrasını bile...İnsanın,dünyaya hazırlanırken,noksanlarının ve hazırsızlıklarının bulanık suyunda çırpınmaktan başka bir şey yapamadığını sanıyoruz.Oysa insan bu çamurda büyüyor ve büyürken tanık olduğu her şeyi vakumlayıp,konsantre hala getirip saklıyor.Hatta bu çamurun içinde kendini yaratıyor;çamurun kendisi oluyor."

14 Ekim 2012 Pazar

21 Yaş

Epey uzun zaman olmuş sanki bu senelerin geçeli.Kimi zaman mutlu ama yorucu,izbe yılların üzerimden geçişi.Epey uzun zaman olmuş sanki bu yılların eskiyişi.

Dün çok güzel bir doğum günü geçirdim.
Önce dershanede 6 saat dersim vardı.Gerçekten çok yorucu.

Ardından Samatya sokaklarında güzel bir gezinti.Minik,kıyıda kalmış ama şirin yerler.
Sonra hediye aldığım Aslı Tohumcu ve Hüsnü Arkan kitapları.
Ve Ali Haydar'ın yerinde müthiş bir akşam yemeği,sokak kedileri ve fasıl.

Elbette gece dostlarla kesilen güzel bir pasta,minik sohbetler ve mutlu anlar.

Hayatta çok az şeye inanırım.
İnandığım şeylerden biri de sevginin gücü.
Yoksa nasıl tutunuruz hayata ?

21 yaşım huzuru bol döksün ekmeğime,suyuma.
Açık olsun geleceğim.

12 Ekim 2012 Cuma

İç

Sessizce yaşayınca içimde güneşler doğuyor sanki.Kendimi huzurlu ve sakin hissediyorum.Daha fazla,daha uzun zaman.Bir şeyleri sindirince tadı daha mı iyi çıkar bilmem.Hep hızlı yemek yerim.Ama sindirerek yaşayınca sanki daha iyi.

Küçük otobüs yolculukları,gidip gelen hatlar,insanlar ve bu kalabalık şehrin karmaşası ne kadar aklımı karıştırsa da asla içimden gelmeyenleri yaşamıyorum.Bir köşeye çekilip kendimi dinlemeyi başarabiliyorum bu kalabalıkta.

Böyle rahat ediyorum.Az konuşup çok yaşayarak.Sessizliğimizde güzel bir şeyler var.
Yaşama ve umuda dair güzel bir şeyler.

Yarın doğduğum gün.

Yeni başlangıçlara inanmam.
Ama artık 21 olduğuma göre ufaktan bir şeylere inanmaya başlamalıyım diye düşünüyorum.
Mesela içimdeki güzel şeylere.

İlk kez kalksın o zaman olmayan kadehim.
İçimdeki güzelliklere.

9 Ekim 2012 Salı

Yeni Ufuklar 


Akıyor işte zaman.Yoğun zamanlardan,anlardan hoşlanmıyorum.Bir yerlere yetişme derdim olsun istemiyorum.Fakat öyle olmuyor.

Pazartesi günü staja gittim.Beşinci sınıflara ve yedinci sınıflara giriyorum.
İtiraf etmeliyim ki yedinci sınıflardan hiç hoşlanmadım.Öğretmenleriyle ve birbirleriyle sürekli dalga geçiyorlar,yaşları gereği desem olmayacak çünkü ben o yaşta öyle değildim.
Kişilikleri gereği sanırım tüm yaramazlar bir sınıfta.Elimde olsa yedilere girmeyeceğim.
Beşlerim ise çok tatlılar,gündüz güzelleri.
Hep söz dinliyorlar öğretmenlerini çok seviyorlar.
Çok uslular,efendiler.

Bir yandan da dershanem başladı.Her şeyi hızlandırmakta üstümüze yok.
Sindire sindire yaşayamadık şu dünyayı bir.

Bunun dışında Filmekimi'nde dört film yerine ondört tane falan izlemek isterdim ama zamanım ve param ancak ona yetti.Elbette ki Bernardo Bertolucci'nin filmi "Ben ve Sen" üzerine diyecek çok sözüm var çok beğendim,hayran kaldım.Bir ara onunla ilgili ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum.

Flyleaf benim en beğendiğim gruplardan biridir.Yeni albümlerini dinlemenizi tavsiye ederim."New Horizons" adlı yeni şarkılarını ise sonsuza kadar dinleyebilirim.

30 Eylül 2012 Pazar

Uykusuzluk

Uzun zamandır uykusuzluk çekiyorum.Sabah erken kalkmadığım halde bütün yaz devam eden uykusuzluk durumum okulun açılmasıyla birlikte beni rahatsız etmeye başladı.Çünkü güne yorgun ve düşünceli uyanmak günün devamını sağlayamamak demek.
Gece yatağa girdiğimde beynimin içinde koyu sohbetler eden insanlar,figürler ve düşünceler sağ olsunlar sabaha kadar faaliyetteler,çayından tutun kahvesine kadar.

Çareyi aktara uğrayıp bir karışım almakta buldum,arkadaşımın tavsiyesi ile.İçinde pek çok bitki var.Misal kediotu kökü denen bir bitki ( birleşik mi yazılıyor bilemedim ) ardından melisa,lavanta,nane ve envai çeşit ismi garip şeyler.Tadı çok berbat olsa da denemekte fayda vardı.

Bu gece rahat uyumayı diliyorum.

28 Eylül 2012 Cuma

Geri Dönüşler

Tam okula geri döndüm derken bir ameliyatla boğuştum.Daha önce iki kez yirmilik diş ameliyatı olmuştum fakat bu seferki çok ağır geçti.Baktım ki yurtta olmayacak bir haftalığına tekrar eve döndüm,yüzüm gözüm şiş.

Zaten evden ve annemden ayrılmak çok zor gelmişti,gidişimi geciktirmek için elimden geleni yapmıştım.Ameliyatım ağrılı sızılı geçmesine rağmen eve gidebildiğim için sevinçliydim.Lakin dün geri geldim,dikişlerimi aldırdım.Eh artık okula,staja ve dershaneye başlamak lazım geliyordu.Keşke bu kadar ağır olmasaydı bu sene.

Çok yordun beni be İstanbul.Bitireyim de gideyim diyorum bazen,sık sık.
Nasıl desem kafam çok karışık seninle ilgili.
Uçayım artık kocaman kanatlarından.
Kendi memleketime,minik şehrime,evime ve annemin yanına döneyim.

Bitsin öykümüz İstanbul.

18 Eylül 2012 Salı

Yeni Bir Dünya

Biliyorum dünyanız var bir tane.Şatafatlı,rahat,lüks,konforlu,tasasız.
Ama ben böyle bir dünya istemiyorum.Böyle bir dünyanın içinde mutlu olamıyorum.
Hayır düzeleceğine de inanmıyorum.Dünyalar değişmez düzen değişmez ve elbette siz de aynı kalırsınız.

Ama onlarla birlikte yaşamayabilirsiniz.
Kendi dünyanıza ait bir mutluluk yaratabilirsiniz.
Er geç yaratacağıma inanıyorum bu mutluluğu,huzuru ve neşeyi.

Kendime ait bir dünya istiyorum yalnızca kendime ve daima güçlü kalan,mutlu insanlara ait bir dünya istiyorum.

Boş ve rahat insanlara ait bir dünya değil.

16 Eylül 2012 Pazar

Gönlüme Göre


21 yaşındayım fakat hala annemden ayrılacağım diye ağlıyorum uykularım kaçıyor.Gecenin bir yarısı belki de sabaha karşı minderime oturup yazı yazıyorum.Hem sıcaktan bunaldım hem de dertli halim.

Ben evde vakit geçirmeyi inanılmaz seven bir insanım.Tüm yazı evde annemle geçirdim ve onun yanından ayrılmak istemiyorum.İstanbul’a gidince kendimi onsuz çok yalnız ve yarım hissediyorum.Elbette bir süre sonra alışıyorum fakat eve geri dönme isteği oluyor her zaman içimde.

Günleri sayıyorum bayram tatillerini ve ara tatili bekliyorum.Üniversite için son senem.Artık dördüncü sınıf oldum.Yoğun bir sene beni bekliyor.Kamu personeli sınavı için kurs,okulumdaki dersler,ales ve üds denemeleri,stajım,vize ve finallerimiz..Gözümde büyütmek istemiyorum ama büyüyor.

Tüm çabam annem ve kendim için.Artık feraha kavuşacağımız iyi bir iş ve para garantisi tek istediğim.

Bir yanım da sadece annemi istiyor varsın param olmasın diyorum.Eve geri döneyim hep annem olsun yanımda.Birlikte oturalım ve ben ona kahve yapayım o ise bana patatesli börek yapsın.

Bazen çok korkuyorum.Büyüdükçe hayatın çok zor olduğunu anlıyorum.Esasen hiç istemiyorum o hayata başlamayı.İstemiyorum 22 olmayı ve bir sürü meşakkatli işle uğraşmayı.Ben sadece annemle,evimde,odamda,insanlardan uzak yaşamayı istiyorum.

Gönlüme göre.

Yolda'nın "Annem" adında bir şarkısı var.Daha ne diyeyim ki.

14 Eylül 2012 Cuma

Çocuklara Çağrı


Zaman zaman yeni bir dünya yaratmak istediğimden bahsediyorum.Bize ait yeni bir düzenden.'Ben' kelimesinin kullanılmadığı bir düzenden.

İçinde sihirler,sirkler,mesut hayvanlar olan bir düzenden.Ve insanlar olmayan bir düzenden.
Yani içinde yaşadığımız dünyadakiler gibi insanlar.
Kendi seçimlerimizle yaşadığımız çiklet beyazı bir dünyada var olmak bence müthiş olurdu.
Aynı zamanda belki de varlık felsefesini anlama nedeni.

Eğer böyle bir dünyam olsaydı içinde yalnızca çocuklar olsun isterdim.Onlar her şeyi yapacak cesarete ve masumiyete sahipler zaten.İnsanı insan yapan başka meziyet var mı ki masum olmaktan başka ?

Ben de kötüyüm belki başkalarına göre.
Ama diyorum ki içinde 'benler' yok.Benim içimde 'benler' yok.

Anlayacağın blog istemiyorum bu dünyayı.
Dedim ya içi sihir dolu bir yer olmalı buradan başka.
Softa'nın dediği gibi bizzat seslenmek istiyorum.
"Ufo al götür beni uzak diyarlara."

Eski bir kalenin dibine,insan başıma.
Dostlar başına.
Gidelim buradan tüm çocuklar.

Fotoğraf Paramore'un çok sevdiğim "Brick By Boring Brick" adlı şarkısından.Fotoğraftaki kişi ise Josh Farro.

Not : Peri masalları yalnızca kız çocuklarının değildir.Erkek çocukları da peri masallarına inanır.

13 Eylül 2012 Perşembe

En İyi Arkadaşım

Benim en iyi arkadaşım altı yaşında bir kız çocuğu.İsmi Naz.Güzeller güzeli bir kız aynı zamanda çok akıllı.Bu sene anaokuluna başladı.Daha ilk günden ağlayan arkadaşlarını teselli etmiş buraya eğlenmeye ve öğrenmeye geldik diye.Bir de resim çizmiş ilk gün.Okuldan dönünce kapımızı çaldı her zamanki gibi kahvaltı ettik birlikte.Annem ve benim için iki parlayan yıldız çıkartması ayırmış hemen yakalarımıza iliştirdi.

Naz tüm hayvanları özellikle köpekleri çok seven bir kız.Zaten iki tane köpek besliyor.Bir de babannesinden gizli bir sokak köpeğine ablalık yapıyor.Ona gizlice ekmek götürüyor.

Bütün yaz birlikte vakit geçirdik,sohbet ettik ve onun en sevdiği şey olan annemin tatlılarından yedik.Annem ona her geldiğinde bir paket puding verir.Mutlu mesut döner evine.

Geldiğinde muhakkak bilimsel bir bilgi/öğüt paylaşır benimle.
Geçen gün kahvaltıdan sonra dediği gibi : " Ellerini yıkamazsan mikroplar karnında halay çekerler." Hemen yıkadım elbette ellerimi.

Annemle onlara gittiğimiz zaman asla elimiz boş dönmeyiz.Kalkmadan önce bir bakarız ki Naz poşetin içine mevye/sebze doldurmuş.Bir gün hiçbir şey bulamadığı için bir poşet turp aldık kendisinden hediye niyetine.

Benim yaz arkadaşımdı o ve sonunda çok sağlam bir dostluğa imza attık.Bu sabah kapının önünde lafladık yine.Dört tane şeker hediye ettim yine çok mutlu oldu.Eve dönene kadar el salladı ben de salladım elbet.

En çok annemi ve onu özleyeceğim okula dönünce.

Benim minik dostum hiç büyüme olur mu ?
Kötülerin dünyasında birlikte masumca yaşayalım.
Hem daha bana anlatacağın pek çok bilimsel şey var.
Hiç büyüme yaz arkadaşım.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Mutluluk

Kuzenimin bugün ataması gerçekleşti.Erzurum'daki bir köy okulunun yeni ve güzel öğretmeni olacak artık.Yüreğimize su serpildi.
Bugün yaşadığım duygular tamamen tarifsiz,tek adı mutluluk.
Darısı benim ve tüm öğretmen adaylarının başına.

7 Eylül 2012 Cuma

Bu Yaz 

Bu yaz hiç bitmesin istiyorum.

Bir daha ki yaza okulumu bitirmiş olacağım.Sevdiğimden,sevdiklerimden ayrılacağım.
Alıştığım bir hayatı yeniden bırakıp,yeni bir yerden başlayacağım.
Kamu personeli adında bugüne kadar hiç hazırlanmadığım büyük bir sınava gireceğim.
Ya atanacağım ya da evime/küçük şehrime/herkesten uzağa dönüp tekrar sınava hazırlanacağım.

O yüzden bu yaz hiç bitmesin istiyorum.
Sevdiğimden,sevdiklerimden ayrılmayayım istiyorum.Biliyorum bir sene çok çabuk geçecek.Anlamayacağım.Ya sonrası ?

Bu yaz hiç bitmesin istiyorum gitmeme günler kala.
Biraz daha film izleyeyim,geceleri odamın penceresini açayım bir kahve daha içeyim istiyorum evimde,annemle.Hep bahçede oturayım çiçeklerimi sulayayım,bizim hanımeli ile bakışayım istiyorum.

Gelecek yaz her şey çok güzel olabilir bir o kadar da korkunç.
Ne olursa olsun her türlü değişeceğim,değişeceğiz.

Korkulu bir yarını beklemek gibi.Neresinden bakarsan bak umutlarım yok işte.

Kayboldular.

4 Eylül 2012 Salı

Vadide Birkaç Gece

Bir süredir yoktum.Ihlara Vadisi'nde gerçekleşen bir doğa eğitimine katılmıştım bahsetmişimdir önceki yazılarımda.Başta sıkılacağımı sandım ve gitmek istedim fakat günler geçtikçe o kadar çok eğlendim ki.Ve en güzel yani harika insanlar tanıdım.Hepsinde hayat sevinci ve gülücükler.Belki dedikodular oldu konuştular belki ardımızdan ama ne önemi var ki.Benim için çok güzeldi eğitim.

Sabah yedi buçukta kahvaltıyla başlayıp gece yarısı biten bir programımız olsa da muhteşem öğretmenler ve öğretmen adayları ile tanıştım.Ihlara Vadisi,Hasan Dağı,Tuz Gölü ve pek çok güzel yeri dolaştık. 

En sevdiğim öğün olan kahvaltı ise kaldığımız otelde bir hayli zengindi.

Bana ise "baba" lakabını taktılar.Herkes ile fotoğraf çekindim neredeyse.
Özleyeceğim hepsini.

Güzeldi yahu güzeliz biz.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Tersine Dünya

Saçlarımı üç numaraya vurdurdum.Bence bu erkek için radikal bir karar.Bunun yanında suratıma eşlik eden beş karış sakallarım var.Siyahlı kızıllı.Kızıllar içinde kaybolmuş durumdalar.Her ne kadar üç numara olsam da kafamın tam ortasında İtalya şeklinde olan beyaz saçlarım görünmekteler.

Bazı şeyler içimde kayboluyor.
Her sabah kalktığımda iyi düşünmem gerektiği konusunda telkin ediyorum kendimi.Umutlu olmalıyım diye.Hayır olmuyor.Hep kaygılıyım ve hep umutsuz düşünüyorum.
Bu kendimi çevremden ve insanlardan uzaklaştırmaktan başka bir şey değil.
Bu arada kişisel gelişim kitaplarının hiçbir işe yaramadığının da en güzel kanıtı bu.
Tek dostum Yalom bu konuda.En iyi dostum hem de.Sadece iki kitabını okudum diye de hava atıyorum burada.İşime yarayan tek şey In Treatment oldu sadece.O da bir nebze.

Lütfen dünya tersine dön ! Dön ki ben de umutlu bir insan olayım.
Her şeyden bir mutluluk çıkarayım.
Sanırım bu ancak senin dönmenle olacak.
Daha hızlı dön dünya,
Tersine dön.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Ordinary Type


Cuma günü gidiyoruz.Hayır taşınmıyoruz keşke taşınsak.Teyzemi ziyarete gideceğiz ve bir düğün için orada olmak gerekiyor.Ben oradan Aksaray'a doğru yola çıkacağım Cumartesi gecesi.Ne zamandır uzun yolculuklar yapmıyorum.Bana göre evde oturmak en iyisi ama koca yaz evde oturdum zaten.Soranlara 'yazın şuraya gittim' demek için sırf.Bakalım eğitim nasıl geçecek.

Annem tek başına açmıştı baklavayı.Fıstıklı yeriz biz.Yanında dondurma.Çok güzeldi.
Sonra Kazım amca ve Jale teyzede şeftali yedim.Ardından annemin dedikoducu arkadaşına dayandık gittiğinde ise bir oh çektik.

Yazın toplamda beş roman,dört tane yarım roman okudum.Kırkdört tane film izledim.
Liste tutmak güzeldir bence.

Bütün hayatını evde geçirebilecek biriyim.Hiç sıkılmıyorum.Evet arada dengem bozuluyor şöyle bir gezeyim istiyorum.Gezmeyi herkes sever.Ama benim dünyam duvarların ardı değil.İçi.

O zaman Brendon'a selamlar gönderiyorum bu gece.Her gece kendi kendime Panic! gecesi yapıyorum.Sloganım belli.

Let's kill tonight,kill tonight !
Show them all you're not the ordinary type.

21 Ağustos 2012 Salı

The Young Veins


Albüm tanıtımı yapmayacağım.Zaten bu konuda hiçbir bilgi sahibi değilim.Sadece beğendiğim bir gruptan bahsedeceğim.Ryan Ross'u Panic At The Disco'dan tanıyoruz.Yollarını ayırmışlardı.Lakin bir süredir yeni bir müzik grubu oluşturmuş durumdalar.Topluluğun ismi The Young Veins.

Tarzlarını ve şarkılarını çok beğeniyorum.Hele ki Cape Town isimli şarkılarını bu sıralar neredeyse her gün dinliyorum.Bana o diyarlara gitme ve güneşin altında bir başıma kavrulma isteği veriyor.

The Young Veins kesinlikle dinlenmeli.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Havada Kalan

Bir başka dünya olsa gerçekten gitmek isterdim.Tek başıma çok uzaklara.
Hep kar yağsın ve karların içinde uyuyayım isterdim.Sonra bir şömine başında nefes almak.
Hep yorgunum çok ama çok yorgunum.Keşke anlasalar keşke hepimiz birbirimizi anlasak.

Bu sefer daha güçlüyüm ama.Daha iyi hissetmek zorundayım.Sürekli psikolojik bir savaşın içindeyim.
Sürekli birilerinin yaşadığı hayatları izlemek oturduğum yerden,ne kadar acı verici.Onların zengin hayatlarını izlemek.Bunu yapmak istemiyorum bu sefer yapmayacağım.

Geceleri çok zor uyuyorum.Düşünceler düşünceler.
Artık bir dur demem gerekiyor ve artık kendimi daha iyi hissetmem gerekiyor.
Bir çizgi çekmeliyim.

Ellerimi havaya doğru uzatıyorum ama bomboşlar.
Ellerim havada.

19 Ağustos 2012 Pazar

Can'a

Bayram ziyaretleri.Bir yerde benim içimi burkuyor.
Sabah kalktım annemin elini öptüm.Sonra iki kişilik ailemizle güzel bir kahvaltı yaptık.
Dedim acaba babam nasıl geçiriyordur bayramlarını.
Tek başına mı ? Yoksa onlarla birlikte mi ?
Bazen hiç konuşmak istemiyorum bu konuda bazen de yazmak geliyor içimden.İçimdeki boşluğa kendimi hapsetmeden.

Wristcutters:A Love Story adında naif,hoş bir film vardır.Filmde Zia,arabanın ön koltuğunun altındaki kara deliğe pek çok şey düşürür.Başkalarına ait şeyler.İşte benim içimde de öyle bir şeyler var.Başkalarına ait olan şeyler.Sanırım sahibi gelip açmadıkça,onları oradan çıkarmadıkça kara deliğin içine doğru çekilmeye devam edeceğim.Bir misafir gibi gelse biraz otursa ve gitse belki daha iyi.Ya da Kurban'ın dediği gibi 'gün gelir kapımı çalarsa benim için öldü deyin' demek en doğru olan.

Kendimi hep güçlü olmam gerektiği konusunda telkin ettim.Etmeliydim.
Herkese bana zarar verecek diye baktım.Bakmalıydım.
Belki de tüm bu şeyleri yaparken kendi içimde boşluk üstüne boşluk açtım.Küçükken durup durup kutusunu açıp seyrettiğim pastel boyalarımın rengine boyamak yerine karaya boyadım her şeyi.Şeffaflaşmasını önlemek için.Kendime kızdım.Kızdım durdum.

Artık kendime ve hiçbir şeye kızmamayı öğreniyorum giderek.Ne yapsak ne düşünsek ve en ağırından da olsa ne yaşasak her şey normal.Herkes hayatına devam ediyor.Herkes görmek istediği kadar görüyor sizi.Ve kendi mutluluğunu sizin mutluluğunuza devşirecek kişi sayısı azalıyor.En fazla 'iki' oluyorlar.

Kurban'ın Misafir adlı şarkısı çok şey anlatır.

Can dolaştı döndü geldiği yere
Bir durakta indi vardı evine
Anladı o an hayat bir gezidir
Can emanet ruh misafir.

Bu şarkı sanki bilinmeden benim için yazılmış.İsmime yazılmış.
Ne güzel anlatıyor beni,Can'ı.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Hayatı Yaşarken

Aksaray'a gidiyorum haftaya.

En yakın arkadaşımla birlikte.
Gezmeye değil esasen.Tübitak'ın Doğa Eğitimlerinden birini kazandık.
Ihlara Vadisi Doğa Eğitimi.
Sanırım en çok hoşuma gidecek olan şeylerden biri de konaklayacağımız otelde çıkacak olan açık büfe yemekler.Yetmiş kilonun küsüratlı rakamlarında hızla ilerlerken beni en çok cezbeden şeylerin yemekler olması çok normal.

Sonra değişiklik.Bütün yaz evden dışarı çıkmayan,tatil yapamayan birisi olarak bu eğitim bana iyi gelecek sanki.Sonra canım ciğerim var yanımda sıkılmayacağım da.
Lakin Aksaray'a epey uzak oturduğumuz için saatler süren yolculuklar ve aktarmalar yaşayacağım.
Seyahatimin gece olması hem serinlik açısından hem de duygusal açıdan daha iyi tabii.

Eğitimden döndükten sonra şu slim fit dedikleri takım elbiselerden alacağız.Malum staj işleri derslere girmeceler falan.Heyecanlıyım aslında.En çok da öğrencilerin benimle hangi kelimelerle dalga geçeceklerini merak ediyorum (?) Ben olsam epey yaratıcı olurdum.

En çok düşündüğüm şey ise ben kışın o ceketin üzerine ne tür bir palto giyeceğim.Trençkot mu ? Erkekte en boktan duran şey.Bir de slip var tabi.

Bu arada annem makarna graten yaptı tepsinin yarısını yedik.
Sevgilim de güzel yapar bu arada.
Bu arada iki gündür hayatı tiye alıyorum.
Çok nezaketsizce.Üzülüyorum kendime.

Halbuki dünyada boktan bir parçacığım.Ne çok abartıyorum kendimi.
Ama inanın siz benden daha fazla abartıyorsunuz kendinizi.
Ne gerek var ama.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Fincan Kahve Ellerim Avuçlarım

Sabaha karşı perdemi aralayıp bir fincan kahve alıyorum.İçmiyorum sadece muşambanın üzerinde bekletiyorum.Beyaz kupanın içinde güzel görünüyor.Rengi hüznümden koyu.

Ardından akustik bir şarkı takıyorum dilime sessizce fısıldıyorum.Yeni okumakta olduğum kitabım Rana bana bakıyor uzaktan belli ki acı içinde.Ben de acı içindeyim.Durulmuyorum.Durulmam iyi değil.Normal olan durulmam değil.

Ayaklarıma üşüme geliyor,üzerimde siyah bir atlet beş beden bol.
Minicik şortum ve kırk numaraya zor erişen ayaklarım.
Yanına ellerimi de koyuyorum.

Ah nasıl oralar anlatsan bir anane ?
Yorgun musun,aç mısın nereden bileceğim ben.
Nereden bilecektin biricik torununu göremeden uçacağını.
Nereden bilecektin onu kimsesiz bırakacağını.

Mezarlık ziyaretimiz var bugün.
Sabahı bekledim ananemi erkenden selamlamak için.

Annemi kolumun altına alıp hiç göremediğim ananemi ve dedemi ziyaret edeceğim.
Bir torun bıraktınız geride size inanan ama dünyaya inanmayan.
Sevgiye ve insanlığa inanmayan.
Hayatı hep kaçarak,gitmek isteyerek yaşayan.

Ne orada ne burada.