29 Haziran 2009 Pazartesi

Hipnotik



Yarın yolculuk görünüyor bize.Ben değilim sanki,gezmekten çok hoşlanan,cebinde üç kuruş parayla mutlu olabilen çocuk.Her yere gitmek isteyip annesinin başının etini yemekle kalmayıp didikleyen o çocuk.Yok ben değilim…Evden dışarı çıkmak istemiyorum bu aralar.Üzgünüm çünkü,hayallerim ve umutlarım suya düştü.Ama neticede kuzenim mezun oluyor ve bizi yanında görmek istiyor.Meçhule giden bir düşünce,gerçi zamanında bizi kimse düşünmedi ama biz yine de düşünüyoruz…Yarın bir bilmece gibi.Giderek hipnotize oluyorum hayata.Alışıyorum galiba…Yolculuk

öncesi sevdiğim şeyler;


...Valiz hazırlamak

...Giysi deneyip çıkarmak

...Müzik dinlemek

...Elde muhakkak bir kitap

...Düşlerim


En nefret ettiğim ise sıcaklar ve gittiğim yerdeki her şeye burnunu sokan çocuklar.En kısa zamanda evimize geliriz inşallah.Biraz kasıntı bir tipim biliyorum,üstesinden gelmeyi bilmediğim tek şey üstesinden gelmek.Çarklar dönüyor,kendimde değilim,bakalım nereye kadar gideceğim.Acaba diyorum yarın Avril’in eski hali gibi mi giyinsem yoksa gayet normal mi gitsem.Psikolojime bağlı,eşofmanımın bir tanesini kesip kapri yapmayı düşünüyordum,altına da konserve.En sevdiğim şey,Hayley gibi bol tişörtler giymek,rahatlık varken niye insanlar kendilerini kasarlar anlamam ki?Hani ellerini yukarıya doğru dirsekten kıvırıp çantalarını o arada taşıyan bayanlar var ya,her yerde gülüyorum onlara.Amaç ney acaba?En iyisi bildiğim gibi olmak.


Kimseyi görmek istemiyorum bu aralar.Aslında çok hayat doluyumdur ama işte malum sebepler,her yazımda aynı.Dolaptaki giysiler bana bakar.Sanki çok kıyafetim varmış gibi.Ne gerek var,yarın paspal olmak istiyorum.Saçlarımda hazır bonus kıvamına gelirken bir salarım pir salarım.En çok da kuşlarım Boncuk ile Limon’u bir de balığım Cücük’ü özleyeceğim.Parada suyunu çekmeye başladı bu ay,teyzemlere gitme fikir maddi açıdan mantıklı.


I want,oh no,I had to stop myself!



Kendimi Arıyorum


Çocukluk sadece doğumdan belli bir yaşa kadar süren bir dönem değildir ve belli bir yaşı da yoktur.

Çocuk büyür ve çocukça şeyleri bırakır.

Çocukluk hiç kimsenin ölmediği bir krallıktır.


Edna St. Vincent Millay


Kendimi yakaladım; aslında hayat boyunca beni uğraştıran en büyük zorluklardan bir tanesi.Püsküllü kaderim ve kokuşmuş düşlerim,terbiyesiz çıkarlar,sapık rüyalar,çarpık suratlar,sanırım bunların hepsi benim dünyamda toplanmadı.Neden sizin ağzınızdan çıkmayan bir şey üzerine insanlar sizin üzerinizden bir saat ahkam keserler anlayamıyorum?Neden,yaşım mı küçük,cıss mı oldu,geçelim bunları palavra,en azından ben öyle biliyorum.İnsanlar değişiyor sadece karakterleri hariç,tüm dünyayı neden 70 veya 60 senede yaşıyoruz ki bu kadar mutlu olmak varken,sayın devletimizin verdiği 500 Tl emekli aylığı ile.Kısıtlamalar ve bolluksuz harcamalar içinde.Önemli olan para mı evet para,beş para etmeyen bir baba daha mı önemli yoksa onun ortalıkta olmayan sevgisi mi parası mı?Evet,bir cümle içinde kendime yönelttiğim üç soru cevap net.Para…Benim için öyle hayalet adam gibi ortalıkta dolaşan ve alt sokağımızda işlerini halledip beni görmeden kendi şehrine,bunalımlar şehri İstanbul’a dönen bir baba.İletişim yok ki,hangi çağdayız değil mi canımcım,belki rasgele nete falan girer yazıları mı okursun ha.Sınavı kazanayım aldığın maaşı bir böldüreyim işte o zaman gör bakalım.Kapın çalınıp celp kağıdı gözlerinin önüne gelince surat ifadenin şeklini görüp vesikalığını çektirmek isterdim.Hahh...


Tüm bunların içinde kedimi arıyorum,buldum galiba,ama keşfetmem biraz geç olacak.Protesto gibi olmasın,çürümüş bir elma gibi olmak istemiyorum.En azından biraz sonra Mathıeu Kassovitz’in Fransa’nın içleri acısı halini gündeme getiren muhteşem 90’lar filmini izleyeceğim.Protesto…Bakalım protesto ne demekmiş,nasıl yapılırmış,yakında girişimlerim olabilir Allah’ın izniyle.Sadece masumum,çok masumum…


Sana düşüyorum
Beni itiyor ve çekiyorsun sana düşüyorum
Ama ben ne olduğumu bilmiyorum
Şimdi ben kendimi yakaladığımda, kendimi durdurmak zorundayım
Asla düşünmemem gereken şeyleri söylediğimden dolayı
Şimdi ben kendimi yakaladığımda, kendimi durdurmak zorundayım
Senin hakkında asla düşünmemem gereken şeyleri söylediğimden dolayı

Senin hakkında
Beni itiyor ve çekiyorsun sana düşüyorum
Ama ben ne istediğimi bilmiyorum
Hayır, ne istediğimi bilmiyorum

Ele geçirdin, ele geçirdin bir tür büyüyü
Hipnotik, hipnotik, beni soluksuz bırakıyorsun
Bundan nefret ediyorum, bundan nefret ediyorum, inandığım tek şey değilsin
Tanrı şahidim olsun

Bildim
Biliyorum kalbimdeki sen değilsin, bildim
Ama şimdi ne istediğimi bilmiyorum, istediğimi, istediğimi
Oh hayır, asla düşünmemeliydim


Paramore-I Caught My Self




28 Haziran 2009 Pazar

Kopar Zincirlerini



Üç günlük bir gezinin güncesi aktardığım.Anı değil tamamiyle günce,mutlu bir üç gün ve çam ormanları arasında saklı bir cennet.Minik bir köy ve temiz insanları.Arkadaşım Nazi’nin köyüne davetliydik Sevgi ile ikimiz.Şehre gelince Sevgi’ye filmcide rastladım.İzlemek üzere birkaç film aldık.Hüseyin Karabey yapımı ‘Gitmek’ adlı film.Ayça Damgacı hem senaryoda hem de başrollerde.Filmden sonra bende de acayip Kürtçe öğrenme isteği belirdi doğrusu…Neyse,bu güzel filmin kriterini sonra uzun uzun yapmak isterim.Sevgi ile bizim Sena kıza bir şeyler aldık,toptan fiyatına perakende satış.Keşke hayatta böyle olsa,.oktan fiyatına perakende satış.Kimse aç kalmazdı işte ülkemde…Yaptığımız sonraki iş otobüslere binmek oldu.’Ler’ takısı gerekli kılındı çünkü aktarma yaptık.En son sinir bir şoförün öğrenci kimliği yerine dershane kimliğimi yutmaması üzerine kazıklı bir ücret ödeyip arabandan indik ve köydeyiz.Biz geldiğimizde Nazi’nin ailesi-bizi krallar gibi ağırlayan o muhteşem insanlar-kiraz toplamaktan gelmişlerdi.Sonra hep beraber oturup yemek yedik.Ertesi gün saat altı gibi kalktık ve kiraz toplamaya gittik.Ben üç saat dayanabildim ve ondan sonra akşama kadar oturdum.Sevgi ile beraber sessiz film oynadık ve kozalaklardan şey yaptık,hani şu üç portakalı havaya atıp tutmaca şeysi işte ondan…Ertesi gün ise yaylaya piknik yapmaya çıktık.Tabii ki gözlemeler hazırdı mis gibi.Sağ olsun Nazi’nin babaynosu-Sena kızın deyimiyle babaanne-bizim için açtı.İnanın dağdan yukarıya çıkıyorsunuz ve tepesinde kocaman içinde turuncu fıstık Japon balıklarının yüzdüğü bir göl ve saklı bir cennet.Allah’ım sana bir kez daha inanıyorum,cennetinde bizi yaşatma şansı ver:)Bu arada köyde düğün vardı.Üç gün üç gece düğün yapıldı,adet yerini bulsun.Her saat başı yemek yemek çok güzeldi doğrusu.Hele de Sena kızın bana abim abim diye koşması,dünyalar benim oldu.Bu arada köyün çoğunluğu ya da yarısı mavi gözlü gibi geldi bana.En azından bir günde altı bardak çay içince belki şaşırdım ama kahvede karşımda oturan adamların yedisi de mavi gözlü idi ben hariç.M.r Brown’luğumdan asla ödün vermiyorum.

Rüya gibi bir geziydi benim için.Sağ olsunlar,hepsinden Allah razı olsun.Akrostişli bir hayatta hayta olmayan insanların temizliğini ve saflığını da gördüm.Bu arada o gece Mahşer-i Cümbüş muhteşemdi.Neyse,saat gece yarısını bayağı bir geçti.Mikrofonda Hayley,kafamda köy halleri,arkada malum bekleyiş,ileride bir Balıkesir gezisi ve içimde kocaman bir insan.Elveda Gülsarı:)

24 Haziran 2009 Çarşamba

Alacakaranlıkta Yeni Bir Ay Tutuldu



Öyle bir seriydi ki beni baştan çıkardı adeta kışkırttı.Evet,Stephenie Meyer serisinden bahsediyorum.Önce “Alacakaranlık” ile başladı maceram takıldım kaldım.Tabi önceden filmi izlemişliğim vardı bir nebze.Sonra “Yeni Ay”da buldum kendimi.Sanki Phoenix’te ayda ip atlıyormuşum gibi yaşadım kitabı.Malum sonrasında “Tutulma”.Bana pek bir histerik ve romantik ötesi gelse de tutulduk işte.Aydan kendini kaçırmak ise farklı bir hengame.Derler ya hep kendinizi Amerikan büyüsüne kaptırmayın bir yalandan ibaret diye,insanın kendini Amerikan müziği eşliğinde ve tabii ki benim Paramore’umun eşliğinde garip bulması ve hoşlanması doğal.Ben hala Şafak Vakti’ne çıkamadım ama çıkmak üzereyim.Her şeyi erteledim sınava gireceğim diye ama keşke demem inşallah önümüzdeki günlerde.Enteresan olan bir şeyler var aslında.İnsanın kendisini kitabın kahramanları gibi hayal etmesi ki her zaman olur aslında bu,enteresanlık kitaptan sonra kendimi hem Bella hem de Edward gibi hissetmemde.Anladım erkeğiz Edward gibi hissedeceğiz ama Bella gibi hissetmek niye?Sanırım özümsedim Bella karakterini.Sanki unisex,yani kahramanlar her zaman böyle olmalı.Önemli olan karakter özümsemesi.Bella olsam kime ne ki?Ben de işte;I caught myself…

Şuan kendimi hayal ediyorum.Bir vampire aşık olsaydım ve o vampir gerçekten benim kanıma susayıp beni ölümüne sevseydi ben de kesinlikle aşkına karşılık verirdim.Evet iddia ediyorum Edward kadar yakışıklı ve çekici olabilirim ama en azından vampir değilim.Ama şuan isteyebileceğim şeyler arasında olabilirdi bir vampir olmak.Sonsuza kadar yaşamak,para derdi olmadan,gelecek kaygısı olmadan,gece istediğin gibi dolaşmak,sarımsaktan uzak durmak pahasına bile.Ya da beni bıraksalar bir sahneye.Paramore ile birlikte hayallerime kavuşsam.Sabaha kadar bana şarkı söyleseler ama ben yokmuşum gibi…

En son nokta bir de akşamları bir dizi çıkıyor Tv8’de,Şöhret Yolunda…Aslında pek akıl karı bir dizi değil.Kendini Avrupalı gören insanların fazla açık-cinsellik dürtülerini dürtmekten başka bir halta benzemiyor.Spain…Sadece seviyorum diziyi çünkü içinde üniversiteli gençler var.

Yarın bir yolculuk beni bekliyor.Beni tanıdığını ve bildiğini biliyorum hayat.Beni bilmemezlikten gelme ne olur!Hem benim Aşk’taki gibi 40 altın kuralımda yok.Gül bana.









16 Haziran 2009 Salı

Mor Yıllar



Neden hayat beklediğim gibi ilerlemiyor?O kadar başarılı bir öğrencilik hayatının ardından girdiğim sınavda böylesine yanlış çıkarmak ve geçen şu üzücü günlerim niye?Sonuçlar daha belli değil bu sene şanslı olduğumuz falan söyleniyor ama benim aklım hala sınavda.Bu kadar zorlayıcı olmalarının sebebini anlayamıyorum.Çoğu başarılı arkadaşım benim gibi hayal kırıklığı içerisinde.Artık hedefimden şaşmak zorunda kaldım neresi olursa oraya gideceğim diye düşünüyorum çünkü bu strese daha fazla dayanamayacağım.Bu netleri nasıl ben çıkartırım inanamıyorum!Dershaneler bizi uyutmuş demek ki,bu kadar yüksek puanlı denemeler birincilikler bir hayal dünyasından ibaretmiş.İnşallah her şey benim için hayırlı olur ve daha fazla üzülmem.Gözümde yaş kalmadı iki gündür yazsam mı yazmasam mı düşünüyordum ve parmaklarım dokundu sonunda tuşlara.Beklentileri,hayalleri ve geleceğimi düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.Her halükarda kötü bir sonuçla karşılaşacağım ama tabi bu senenin ne getireceğini,istatistiklerini daha bilmiyorum.Ama şu ana kadar hiçbir denemeden almadığım kadar vasat bir puan alacağıma eminim.İnşallah yerleşebilirim ve okurum çünkü tek istediğim şey bu okumak,okumak ve okumak.Sanırım en kötüsü de herkesin beklentisini suya düşürmek.Dinsin artık bu göz yaşlarım Allah’ım,o kadar çalışmam ve emeğim boşa gitmesin ne olur?Arkadaşlarım yerleşirken açıkta kalmak benim için çok korkutucu olur.Ah şu Tükçe’yi bu kadar zorlamaktaki amaçlarını bir anlayabilsem.


Mor yıllar doludizgin geçer üzerimden

Yüzümde çizik çizik sevda yazılır

Seninki en derini süzülür gider sol yanağımdan

Ah yıllanmış aşklar geçer gider gözümden

Sonuna gitmek ya da kalmak yazılır

Yanımda kalsan bozulur döner kader

Son durağından

Eksiz zamanlar,lanetli zamanlar.Her şey için en çok annem için umut ediyorum.Beni yarı yolda bırakma hayat,mor yıllarımı pembe rüyalara çevir hem de hemen:/

11 Haziran 2009 Perşembe

Mezun Oldum Gidiyorum

Daha dün gibi aklımda okulumun kapısından içeri heyecanla girişim ve kayıt oluşum.Bir de kazanmış olarak girmek ve kazananlar listesinden adınızı görmek daha büyük bir gurur kaynağıydı.Şimdi dört yılımı doldurmuş olarak gidiyorum okulumdan.Her duyguyu acımasızca yaşadığım ve günümün büyük bir çoğunluğunu hatta hayatımın merkezini oluşturan bu kaynağı bırakıyorum yerinde.Dün gece büyük bir heyecan yaşadık bu vesile ile.Mezuniyet gecemiz vardı.Okulumuzun hemen üst tarafındaki polis okulunun gösteri salonunda oldu mezuniyetimiz.Önce keplerimizi ve cüppelerimizi giydik ve bulduğumuz bütün hocalarımızla,arkadaşlarımızla fotoğraf çektirdik.Heyecanla sahnede yerimizi aldığımızda ise bambaşka bir gurur vardı.Arkada slaytta bizim resimlerimiz geçerken de kendimi bir ajanstaymış gibi hissettim.Spor bir kıyafetle takım elbiseye kaçmadan-ki asla-siyah bir kot,kırmızı bir gömlek ve yine siyah beyaz bir conserve:)

Her taraf cıvıl cıvıldı.Okulumuz müzik grubu şarkılarını çaldı ve biz anca ayakta dikilip beklemek durumunda kaldık ama yine de her şey çok güzeldi.Sonra okul dereceleri açıklandı.Okul birincimiz provalara gelmedi ama geceye geldi.Sanırım ders çalıştığı için provaları kaçırmış.Okul ikincisi ise bizim sınıfımızdan benim en yakın arkadaşlarımdan birisi çıktı ki bekliyorduk çok sevindim.Ben de ilk on hayal ettim ama olmadı sanırım kıl payı kaçırdım ama canım sağ olsun.Mezun oldum ya sonuçta,şimdi bir de sınavı kazanayım o bana yeter.En son kep attık ve ortalık bayram yerine dönüştü.Küsler barıştı-sanırım barıştık- deli dolu eğlendik,arkadaşlarımızın velileri ile tanıştık.Minik Sena ile tanıştım ve hala aklımda onun o güzel yüzü tombul yanakları…Bu arada teyzemden de bir ellilik aldım canım teyzem benim ama hemen anneme naklettim parayı kıyamam ki!En son Atilla Hocanın arabasına atladık ve hocalarımızın bizim için hazırladığı gece partisine eğlenmeye yol aldık.Herkes oynadı ama ben oynamadım yine.Çok ısrar ettiler ama ne bileyim sevmiyorum işte.Sonra evlere döndük tabi.Sonunda hüzün vardı.Manga’nın dediği gibi;

Bir hüzün şehir ayırdı bizi

Ve bu son olmayacak

Göz yaşı ile besledi

Her aşk ölümü tadacak.

Şimdi;yarın karnemi alacağım ve Pazar günü sınava.Ya nasip diyorum Allah’ım:)

9 Haziran 2009 Salı

Güzeller Ülkesi




Geçen gün bir deneme sınavında felsefe bölümünde bir soru çıktı.Daha önce de yazmıştım böyle ilginç detaylar.Bir tane daha patlatayım dedim…Bir hikayeden alıntı sanırım ya da hayal ürünü her neyse…Zamanın birinde güzeller ülkesi diye bir yer varmış.Ve bu güzeller ülkesinde bir genç bir suç işlemiş.Ve güzeller ülkesinin kralı tarafından cezaya çarptırılmak üzere karşısına çıkmış.Kral gence idam cezasını uygun görmüş.Ve bir sonraki gün meydanda yapılacak olan idam cezasına yönelik ona bir şans vermiş ve kendisini öldürecek olan kişiyi seçebileceğini söylemiş.Ertesi gün meydanda güzeller ülkesinin tüm güzel insanları toplanmış ve gence sormuşlar yanındaki zebaniler:”Kimin seni öldürmesini istersin”?Genç düşünmüş ve cevap vermiş:”İçinizde en çirkin kimse beni o öldürsün” demiş.Herkes birbirine bakmış ve kimse çirkin olduğunu düşünmediği için hareket etmemiş.Ve kral genci serbest bırakmış.

Ben bu soruyu yanlış yanıtlanmıştım ama neyse…Cevap ‘güzellik vazgeçilmez bir unsurdur’ olacakmış.Ben bu kadar basit düşünmemiştim ama sınavlarda önemli olan bizim ne düşündüğümüz kısmı olmadığı için itiraz edemiyoruz tabii ki:)



8 Haziran 2009 Pazartesi

Bistra Voda




Bir eurovision şarkısı ‘bistra voda’ Regina adlı bir grup söylüyor.Mr.Sempati Rybak’tan sonra en beğendiğim yarışma parçası bu şarkı.Türkçe’si ‘berrak su’ anlamına geliyor ve Türkçe’si ile ilgili bildiğim tek şey de bu.Sanırım müziği evrensel yapan da bu.Ayrıca biraz araştırdım Boşnakça çok güzel bir dil gerçekten.Özellikle telaffuzları çok beğendim söylemem lazım.Şarkının müziği beni öylesine etkiledi ki bir şeyler yazma gereksinimi duydum.İlk olarak bir kahramanlık,bir beklenti,bir masumiyet duyuyorsunuz şarkıda ve sonra milli öğelerle süslenmiş umutlu bir gelecek beklentisi.Yolculuklarda güneşe karşı dinlemek ruha bire bir faydalı.Tanıdığım Boşnakça bilen biri yok ama sözleri bilmesem bile neyden bahsettiğinden anlıyorum sanki; bu müzik benim ruhumu uçuruyor.Tıpkı Yedi Numara’nın bir sahnesinde klinik bir hastanın Berat’ın ruhunu uçurtma yapıp uçurmak istemesi gibi çocukça…Şuan ağlamak üzereyim çünkü saçımı düzeltirken küçük parmağımı sağ gözüme soktum:)Neyse ben derin duygulara dalmaya devam etmek istiyorum.Aslında en önemlisi berrak sular gibi akmak,ben de istiyorum akmak bir yerlerden bir yere.Aktığımız yerlerin sular gibi berrak olması dileğiyle:)


Evet buldum buldum 'Uludağ Sözlük' sağolsun işte Türkçe'si,gerçekten tahmin ettiğim gibiymiş:)

bazı insanlara sordum
mahallede, ruhumun nerede olduğunu
bir sır, dediler, saklıyorsun benden, canım.

bana geri dönmelerini istedim
o zamanın, eski vakitlerin baharın
o aşk havadan, dediler.

doğur beni mayıs'ta bir şafak vakti
yıka beni berrak suda.
bir çiçeği koruyorum ben, diğerleri giderken
seni koruyacağım yaşadıkça.

güneşin bir kısmını çal bizim için.
yarın yoksa, bugün de yok.
şarkı senin kalbine ulaşınca kolay.


4 Haziran 2009 Perşembe

Ya Şimdi Ya Da Sonra!


Bir başlangıç mı yoksa hayallerin ertelenmesi mi benim için tam olarak bilemiyorum.Uzun zamandır bel bağladım bu sınava.Daha önce de yazdım biliyorum ama hayatımın tam ortasında böyle bir durum olunca ister istemez dramatize etmek durumunda kalıyorum.Bu hafta mezuniyetimiz var.Okuldan ayrılmadan önce bir telefon zinciri oluşturmuştuk.Mezuniyet bilgilerini ve prova bilgilerini kolayca yaymak üzere.Zincirin son halkası kim bilin bakalım?Elbetteki benim.Ben en son Pınar Hocamızı arayıp zincirin görevini başarıyla tamamladığını bildireceğim.Mezuniyetimizde yer problemi var ama olsun bizimkiler cümbür cemaat geliyorlar valla,ayarlayıversinler yer canım:)Ben kendimi hala küçük hissederken,doktora bile annemle giderken,evdeki böcekleri gördüğümde annemi çağırırken,komşunun köpeği beni kovaladığında ertesi sabah karşı yola annemle birlikte geçerken ne çabuk büyümüşüm.Sonunda liseden mezun oluyorum.İnşallah okulda ilk ona girerim.Sanırım ilk ona girenlerin ismi okunuyormuş ve diplomaları önceden veriliyormuş.Ben de çok isterdim böyle bir gururu aileme yaşatmak.Gerçi 120 civarı öğrenciden ilk ona girme ihtimalim ne kadar fazla onu tam idrak edemedim ama bir umut bekliyorum işte.


Ah ÖSS;beni de seni kazananlar kervanına alabilecek misin acaba.Gerçi çok iyi anlaşacağımıza inanıyorum seninle ama mühim olan senin inanman tabii.Ben kesin kararımı verdim.Öğretmen olmak istiyorum.Çevremdeki insanlara cevap da vermek istiyorum.Sonucumu,kazandığımı bağırmak istiyorum camdan annemin iş dönüşünde.Haber yollamak istiyorum birilerine.O birilerine dava açıp öğrenci parası ya da nafaka her neyse onu alıp parasını çatır çatır yemek istiyorum.En önemlisi kendi geleceğimi kurtarmak istiyorum.Artık son haftanın içerisindeyiz.Çalıştım ve emek verdim.Çok mücadele ettim.Bileğimin hakkıyla Bir Sosyal Bilgiler ya da Türkçe öğretmeni olmak istiyorum.Bunu bana çok görmezsin umarım hayat.

Ah geleceğim,geleceğim inşallah,adım adım ilerliyorum ve Gülay’ın şarkısıyla veda ediyorum sınavdan sonraya kadar.Güzel geçerse buradan canlı yayın yaparım zaten:)


Son gün geldi kapınıza

Alır mısın beni içeri?

Buyur edeyim bir soluk izin ver

Birazdan dönerim geri

Yolum uzak diyardadır

Evim sonsuz mekandadır

Yarim sevdama iyi bak

Gönlüm senin yanındadır

Sen de bir gün özler isen

Olur ya göreyim dersen

Gelir alırım seni de yanıma

Gideriz sevgi diyarına

Orada yaşayıp yüzyıllarca

Döneriz belki şu dünyaya…(Ölüm Türküsü)