26 Kasım 2009 Perşembe

Geri Dönmem




Ve Aydilge...Ondan ne kadar çok bahsetsem ve yaptığı işleri ne kadar çok anlatsam da yine azmış gibi gelmekte bana..Zaten eve gelir gelmez hemen albümünü dinlemeye ve şarkılarını ezberime almaya başladım.Yine o güzel sesli melodik Aydilge karşımızda elbette yeni albümünde...Şarkıları arasından hele bir tane var ki beni cezbetti.Hemen sade bir paylaşımla aktarmak niyetinde buldum kendimi.Şöyle diyor Aydilge kız...Bu arada Aydilge demek"güzel konuşan,gönül alan gönül veren" anlamlarında kullanılmakta.Ben de daha dün katıldığı bir programda öğrendim.Utandım valla.Kendime idol bellediğim kişinin tüm özelliklerini bilmek istiyorum haliyle..(Sözler Aydilge'ye,beste Cem Sarıoğlu'na ve düzenleme Oya Erkaya Ayman'a aittir.)Neyse şarkı şöyle;))

Geri Dönmem

Gitmedim bu gece evime gitmedim
Yapmadım erkenden uykuya dalmadım
Açmadım telefonumu da açmadım
İçmedim vitaminimi de içmedim

Durmam,susmam
Durmam,susmam,susma

Sonsuz aşk nerede dibe vurdu,kayboldu bana ne
Sade kendimle,kalıversem,kaçıversem kime ne

Gitmedim bu sabah işime gitmedim
Yapmadım saati yediye kurmadım
Koşmadım kaçan otobüse koşmadım
Açmadım televizyonumu açmadım

Cüzdanım evde geri dönmem
Geri dönmem yine de
Palto cebimde para yoksa param olmasa bile
Cüzdanım evde,geri dönmem
Geri dönmem yine de
Palto cebimde para yoksa,para yoook

...

Ne kadar güzel sözler...İşte böyle,bu kadar,seviyoruz seni Aydilge..Ailecek beğeniyoruz hani:))

25 Kasım 2009 Çarşamba

Paramore"Brick By Boring Brick"

Bir kelebek misaliyim bu gece
Kanatlarımda gökyüzünün türlü rengi
Kırlaşmış bir tutam saçımdaki beyazlık bile
Huzur verir gibi içime
Şeytanım çıkıp gitmiş
Dingin bir semazen yüreğim
Bir şeb-i aruz töreni kadar beyazım
Kitlesiz ve ensiz rüyalar geride
Hayallerim cebimde
Paltom delik gibi görünse de
Dikişlerim yerinde...


Çoook sevdiğim grup Paramore'un yeni klibi sıcak sıcak.Koymazsam içimdeki ateş beni de yakar bitirirdi.İleride bloguma baktığımda görmek istediğim her şeyi koymak istiyorum.O yüzden sınır yok,sınırsızlık ve sansürsüzlük var.Müzik var ve bir peri masalı var.Prenses Hayley...


Çikletim Yapıştı!

Cidden yapıştım hayata.Bir yandan çekiyorum olmuyor öbür yandan çekiyorum hiç olmuyor.Eve geldim fakat bir yabancı gibiyim.Sözde iki ay ayrı kaldım fakat her şeye yabancılaşmışım.Gurbet dedikleri kalbe yara açan durum bu olsa gerek.Daha iyi anlıyorum...1 Aralık ve onunla aynı saflarda yatan tarihlerde diğer sınavlarım var.Çok da apayrı bir hayat yaşadığım söylenemez üniversitede tabi..Fakat önümüze dayatılan ezberci şeyleri icara edemezsem de bestem satışa sunulmaz.Bu sistemin bir parçası olmak da böyle bir şey sanırım.Fakat idealim öğrencilerimi bu halt etmiş karmaşanın içinde yetiştirmemek...Tabii atanırsam,orası ayrı bir gönül yarası...

Şimdi evdeyim kısaca yiyiyorum içiyorum ve geriye kalan muhtemel şeyleri yapıyorum.Yazmayayım ayıp..Yazmayı o kadar çok özledim ki.Devlet amcalarımızın özel üniversiteler gibi paraları olmadığı için(!) elimize birer laptop verip,hadi bakalım ödevlerine yardımcı olsun diyecek haleti ruhiyeleri yok,belli.Amma komik olurdu ama devlet yurdunda devletin verdiği laptopla yazı yazmak.Vuww!Kazma kürek çek daha iyi...

Çiklet yazamıyor kısacası.Çok okuyor ama yazamıyor.Etrafında kendi gibi insanlar arıyor fakat bulamıyor.Daha doğrusu aramıyor,o çok bencil biri.Onu bulsunlar istiyor.Dansa başladı ve ilk gösteriye seçildi.Aman zaten ponpon kız gibi safsata bir dans.Ama tango yapıyor Çiklet,hoopp:)

Kale gibiyim bu aralar.Bir de on sekiz oldum ya,bir değişim yaşıyorum tabi.Olgun bir meyve gibi toprağa düşmeyeli bayağı olmuş.Saçlarım kaşlarımı kaşırken kafamı düzenli hale getirmeye çalışıyorum.Havalı havalı dolaşmak güzelmiş ayrıca.Kime caka satacaksam bu el kadar memlekette?

Hızla ilerliyor dünyam.Pinhani diyor ya bir şarkısında...Neyse hatırlayamadım.Ben zaten Paramore,Aydilge ve Yeniay arası bir sanat çukurunda gidiyorum bu aralar.Kitaba ve müzik albümlerine zaten olmayan paralarımı harcadım.Paltomun cebi boş beş kuruş yok;)

Halis muhlis bir öğrenciyim.Son dönemde aldığım daha doğrusu araştırıp öğrendiğim acı gerçekler beni bir hayli sarssa da lanet okumaktan başka bir çaremin olmadığını anlamam pek de uzun sürmedi.(Ailevi sorunları anlatmayacağım bir daha..)Neyse,moralim iyi gibi..İnsanların uzun saçlı birine alık gibi bakması komik ve eğlendirici.Her şeyden öte anneme kavuşmak güzel...Ellerim ellerinde,gel etme,gitme...

Şu anda bir kuyu kazıyorum kendime.Ama yeri belli değil.Üzüldüğüm zaman içine girebileceğim bir kuyu.Bekçisi var,ardımdan oyuncaklarımı bana verebilecek biri.Böyle iyi sanırım.Toprak rahat ve serinletici..

Bu kadar yeter,acıktım...Mutfak beni bekler.Hayat ilerler,değersizler kovulur ve tek başına gider..Ben de gidiyorum...

27 Ekim 2009 Salı

Bir Beste Resmedebilsem Güneşli Renklerle

Ben bugün bembeyaz,damlasakızlı bir çiklet kadar bembeyaz,taptaze.Yalnız Sinema Kulübünün toplantısını kaçırdım sanırım.Gece onikiden sonra mesaj atmışlar yarın toplantı var diye.E,o gün bitmiş ben de ertesi gün sandım,yani bir sonraki gün.Haksız mıyım ama?:)Bu haftasonu dans kulubünün ilk çalışması var.Oraya gidicem,ilk toplantıya katıldım ve atmosfer gayet güzeldi.Beğendim yani.Şimdilik derslere ve kitap okumaya devam.Ucuzlukta Selim İleri'nin kitaplarını buldum."Yarın Yapayalnız" adlı kitabı ile başladım keşfetmeye.Şimdi sıra "Kafes" adlı romanında.İnşallah Kurban Bayramında da eve gidebilirim.Annemle alışverişe çıkmayı ve kahve yanında pazarcı teyzenin müthiş kurabiyelerini yemeyi çok özledim.Limon'u özledim.Ona kalem ve silgi fırlatmayı özledim.Aslında burada çok mutluyum.Yani yeniden doğmuş gibi.Artık bilincinde olmaya başladım her şeyin.Okumaya çalışıyorum devamlı.Gelecekte öğrencilere ne kadar çok faydam olursa o kadar iyi:)Bu arada yurtta iki saat ilaçlama var.Fırsat bu fırsat parmaklarımı ve beyaz beynimi çalıştırayım dedim.Bir de hocalara göre şerbet veriyorum bu aralar.Bir hocanın dersinde agresif,salt sinirli ve donuk bir öğrenciyi oynuyorum.Lisede de çok sık yaptığım bir şeydi.Çok gülüyorum o halime.Geçen ders herkes susarken ben gülmeye başladım.Enteresanlık güzeldir,azıcık da çılgınlık.Vizeye kadar rahatım sonuçta:)Çiklet olduğumu bilen de yok,oh:)Biliyorum,gözler başlığa takıldı.Aydilge'nin çıkış parçası "Yollara Düşsem"den bir satır bu söz:


Yol sakindi,gök dingindi
Ben huzurlu ve mutluydum
Sanma aslında öfkem burnumda
Yollara düşsem,şehri terk etsem
Bağları çözsem,hiç düşünmeden
Ay düşmüştü,gök küsmüştü
Ben susmuştum ve bıkmıştım.
Sanma aslında,solmam bir anda


Bir beste resmedebilsem güneşli renklerle
Yüzümden hüznümü silsem yalın gülüşlerle

25 Ekim 2009 Pazar

Aydilge"Sobe"


"Küçük Şarkı Evreni" adlı albümüyle tanımıştık Aydilge'yi.İçindeki melankolik çınlamaları ve aynı zamanda dinginliği bizlerle paylaşmıştı.Müzisyen kimliği ile şarkılarının hepsi kendisine ait olan Aydilge,şimdi yepyeni bir albümle karşımıza çıkıyor."Sobe".Benim de uzun zamandır yolunu gözlediğim bir albümdü bu.Ve tabiyki Aydilge benim en sevdiğim Türk Müzisyen ünvanını hala korumakta.Bir röportajında müziği belirli kalıplara sokmanın yanlış olduğundan bahsediyor Aydilge.Gerçekten objektif bir yaklaşımla doğru olduğunu düşünüyorum.Bu albümünde daha geniş bir kitleye seslenmeye çalıştığını söyleyen Aydilge,daha mutlu uçarı yanını belki de bu albümde yeşillendiriyor.Üzerine biraz da pembe elbette.Yazar ve gazeteci kimliğinin yanı sıra eşsiz bir müzisyen kendisi bana göre.Zaten en büyük hayallerimden biridir kendisiyle tanışmak.Ona yazılarımdan,şarkı sözlerimden bahsetmek:)Bu albümünde de değerli müzisyen arkadaşlarından Cem Sarıoğlu ile çalışmış Aydilge.Müzik konusundan gerçekten çok değerli olduklarını ve çok iyi bir ikili oluşturduklarını düşünüyorum.Şimdi kısaca yeni albümdeki şarkıların adlarını aktarmak istiyorum:


Yollara Düşsem
Kalbim Hep Senle
Geri Dönmem
Yükseldin
Küçük Bir Renk
Canımla
Ah Bir Sevse
Güneş
Benim Aklım Sende


Aydilge, eserlerin tamamının sözlerini, altısının da müziklerini yaptı. Albümün çıkış parçası Yollara Düşsem’ e Ceyda Balaban’ın yönetmenliğinde klip çekildi.İşte Aydilge'nin o şirin mi şirin bir o kadar da farklı,insanda uçma isteği yaratan klibi.Nice seneler bizimle olman dileğiyle Aydilge.Müziğin konuşsun:)







18 Ekim 2009 Pazar

Bulimia Sokağı


Şimdi anlıyorum ki, esas kazancım zayıflamam değil, herhangi bir şeye bağımlı olarak yaşamanın nelere mal olabileceğini görmemdi. Yemeklere, alkole, uyuşturucuya, hatta karşı cinse tutsak olmaya hiç niyetim yok bugün! İnsanın dış görünümünün, gerçekte kim olduğunun önüne geçtiği günümüz toplumunda, Aylin adlı genç kız, en büyük kusuru olarak gördüğü şişmanlığından kurtularak, içsel boşluğunu doldurmaya çalışır. Toplumun beğeni kalıplarına bedenini sığdırarak, daha önce onunla dalga geçen herkesin saygısını ve sevgisini kazancağına inanan on altı yaşındaki Aylin, kısa sürede ruhsal ve bedensel açıdan çökmeye başlar. Yediklerini kusarak, topluma ve kendine karşı duyduğu öfkeyi atmaya çalışan Aylin, hızla kilo kaybetmesi sonucunda kendini Bulimia Sokağı'nda tutsak bulur. Artık tek amacı, yemekler, uyuşturucu ilaçlar ve karşılıksız bir aşkla çıkmaza dönüşmüş bu sokaktan kurtulabilmektir...

Buraya geldiğimde bulabildim bu güzel kitabı.Müziklerine hayran olduğum kadar kalemine de hayran oldum Aydilge Sarp'ın.Onun o tutuksuz ve derin anlatımını içime çeke çeke hissettim kitapta.Hem duru bir anlatıma hem de Aylin ve Tuğyan'ın merak uyandıran hikayesine şahit olabilirsiniz.Görmezden gelinen büyük bir canavarı(Bulimiayı) çok sade bir dille anlatmış Aydilge.Tuğyan adlı kararkterine ise bir şarkı yapmıştı Aydilge,"Küçük Şarkı Evreni" adlı ilk albümünde.Dinlemenizi tavsiye ederim kitabı okurken.Tabi bir de içerisinde Aydilge'nin o sıradışı ve anlamlı şiirleri var.Şair Anne'nin şiirlerini de bulacaksınız kitabın içinde.Sayın Faika Sarp..Aydilge Sarp'ın annesi olur gerçek yaşamda kendisi.Çok güzel bir anlatım olmuş gerçekten.Daha evvel pek kitap tavsiye etmemiştim.Ama Aydilge gerçekten okunmaya ve dinlenmeye değer bir sanatkar.

Bu gece Beyoğlun'da gezmeli
Bu gece ruhları değişmeli
Bu gece ölmeden
Elinde beyaz tozlar
Aklında gri dumanlar
Çoçukken beyaz giyen,şimdi siyaha boyanmış
Tuğyan,Tuğyan,Uyan,Uyan
...

16 Ekim 2009 Cuma

Yaşayasım Var

Zamana bakıyorum birden,bir üf çekiyorum içimden.Sanki biz daha iyi yaşayalım diye devamlı devamlı sesini çıkarıyor dışarıya.Ben de tam tersi kızıyorum ona hep koşu halinde olduğu için.Suçluyorum onu.Sanırım Ahmet Hamdi Tanpınar olurdu idealimdeki edebiyatçı.Zaman ve ben..Daima kavgalıyız.Ama bir şey hatırlattı bana bu günlerde.Yeni on sekiz olmuşken farklı duyguların benim peşimden sürükleneceğini bilmezdim.Ama gerçekten şarkıdaki gibi her yaşın ayrı bir güzelliği ayrı bir görünümü varmış.

Perdelerimi kaldırdım bugünlerde.Yaşamın içine girdim.Bıkmıştım zaten şu gizemli,yüzünden acı fışkıran yalnız çocuk tipinden.Yok,bu zaten benim karakterim.Bundan sıyrılmam mümkün değil.Üzerimdeki bu dehşetengiz havayı seviyorum orası ayrı.Ama artık farklı bir ortamdayım ve buraya ayak uydurmaya çalışıyorum.Çevreme bakıyorum neler oluyor diye.Ben ilk defa bir şey yaptım ve Adü Dans Topluluğuna katıldım.Evet,latin,hiphop,cazz,çaça ve daha bilmediğim bir sürü dans.Hocamla tanıştım.Sanırım yakında provalar başlar.Haftada üç günmüş.Haftasonları artık dans edeceğim.Ama giriş hikayem çok komik.

Bizim Eğitim Fakültesinden baktım cama dans duyurusu var.Giyindim ve standın kurulduğu merkez kütüphanenin yakınında bir banka oturdum,gözlem yapıyorum.Hiç cesaretim yok.Kimse de gidip üye olmuyor.Standta bir abla ile bir abi var.Üye kayıt kabul ediyorlar.Birileri gitse peşlerinden gidicem.İnanın bir 20 dk üye olamadım oturdum durdum.Sonra ya cesaret,hiç beni sevmezsin bilirim ama deyip bir çağrıda bulundum ve beni kırmadı geldi,zaten işi yokmuş bu aralar.Ben de yazıldım,hadi bakalım...

Hayatın tadını çıkarmaya başladım artık.Arkadaşlarımla konuşup sohbet ediyorum.Geziyorum,güzel oluyor yani.

Tokio Hotel'de yeni albümünü tamamlamış sanırım."Humanoid" adında.Merakla bekliyorum.Yeni şarkılarını ve kliplerini de izledim."Automatic"...

11 Ekim 2009 Pazar

Rock'n Roll Baby



Hi,I'm Can,excuse me I'm Ciklet.No,Whiteciklet:)


Taktım bu İngilizce işine,geliştirmem lazım sanırım.Burası tam da dil öğrenebileceğim bir yer olmalı.Başka bir fırsat çıkmaz sanırım karşıma.Neyse,ben güzel dilime döneyim ve hayatımdan ufak kesitlerle realite bir show içerisine girip,popüler kültüre akmaya başlayayım.


Günlerim sıkıcı ve bol para harcayarak geçiyor.Yazın yapacaklarımın hayali ile yaşıyorum.Mesela bir oturuşta sıkıntıdan bir roman okuyacak kadar geliştirebildim kendimi,ne kadar mutlu bana.Kendimle dalga geçmeye de başladım zaten,ne oluyor bana böyle.Saçlarımda uzadı,söz uzamış hali ile bir fotoğraf çekip buraya ekleyeceğim.Zaten çok sevdiğim bir arkadaşıma da sözüm var.Toka:)


Günlerim tekdüze ilerlerken bir duada bulunmuştum.Gecenin bir yarısı rahatsız yurt yatağımın içinden.Dedim ki;Allah'ım bari uzaktan da olsa bir şeyler paylaşabileceğim,kafama göre bir varlık-ı kulun yok mu,yollamaz mısın bu Can evladına dedim.Sanırım geldi o kul,bilmem anlar herhalde.Teşekkür ediyorum kendisine çok:)Geleceğim yakında sözüm var:)


Şimdi oda arkadaşlarım ile sabah kahvaltısı yaptık.Sular kesikti saçımı yıkayamadım.İçmelik sularla yüzümüzü ve ellerimizi yıkadık.Hazır su resmen;)


Elektiriklerde yoktu şükür geldi ki ben bu bilgisayarın başındayım.Burada da kelepir kitapçı bulamadım zaten,kazık kazık kitap alıyorum yahu;)


Ben kısaca İngilizce nasılım,hemen söyleyeyim ve gideyim;


Wawwa,I just feel so good.


9 Ekim 2009 Cuma

Feeling Good



Sınavlarım başlamadan yazmaya devam etmek istiyorum açıkçası.Evdeki gibi rahat bir ortamdan seslenemiyorum tabi ama yine de buranın keyfi bambaşka.Bu seferde radyo dinleyerek yazıyorum.Burada pek fazla işim gücüm yok.Derslerimiz daha yoğunlaşmadı zaten.Öyle fellik fellik de gezmiyorum çünkü çok sıcak bir yer.


Bu gece alışverişe çıkacağım.İlk kez annemden ayrı.Elimizde poşetler,sepetler alışverişe daldığımız gibi dalamaycağım maalesef bu sefer.Ama yine de güzel ve heyecan verici tek başına alışverişe çıkmak.Forum deden yere gideceğim yine.Bir de kitap ve müzik market var orada.Kitap alacağım kendim için.Zaten bu ortamda anca kitap okunuyor.Pek de hayal ettiğim gibi değilmiş üniversite hayatı.Kendimi kaptırmak da istemiyorum zaten.Farkımı koymaya ve atanmaya,kısaca hayatımı kurtarmaya geldim ben buraya;)


Dün bilgisayar dersi vardı ve adam resmen manyak çıktı.Bize Ajda Pekkan'ın 1973 yılındaki konser görüntülerini izletti.Ardından Zeki Müren'den Zahidem'i dinledik hep beraber.Sonra hastalıklı inekle hastalıksız inek sesi arasındaki farkları gördük.Ve son bomba,bizden kaplıklı ve etiketli defter istedi.Bunların hepsi böyle mi ya?


Bu arada Mtv gecesine az kaldı.Oylama devam ediyor.En iyi alternatif sanatçı dalında Paramore aday.Oylarınızı bekliyoruz.Çok basit;)


Ben nasılım şimdi?Annem işten çıktı yine,jet hızıyla iş değiştiriyoruz.Neyse burslarım yetişir inşallah imdadıma.Yazın bir tatil planlıyorum ben.Antalya-Olimpos'tan Muğla'ya oradan Ayvalık'a gideceğim.Birer ikişer gün kalacağım her bir yerde.Fotoğraf çekip,tatil yapıp gezeceğim.Para biriktirmeye başladım.Umarım gerçekleşir hayallerim yaza..


Yaza yaza geldim yazımın sonuna.Mutlu kalın;)

6 Ekim 2009 Salı

Sıcak Günler

Aslında kütüphanenin bilgisayarlarından ve internetinden bedava faydalanmak varken buradan yani okulun kantininden yazmamın bir sebebi var.Çünkü kütüphanenin bilgisayarları çok dandik,berbat,böö,pis,şapadanak...Ben ne yapıyorum bu günlerde?Derslere gidiyorum,bir çok farklı insanla aynı sınıfta barınmak zorunda kalıyorum.Elli kişiyi tek tek gözlemliyorum.Elif Şafak okuyorum.Üç kitabı kaldı okumadığım...Etrafıma meraklı gözlerle bakıyorum ve hala eğik yürüyorum.Dün hocamız nakil gitmek isteyen var mı derken niye parmak kaldırdım bilmiyorum.Acaba Ankara yazmadığıma pişman mıyım?Bilmem,bu saatten sonra düşünmenin pek anlamı yok sanırım..Kantinde pop çalıyorlar,rock çalan yok ya.Paramore'u özledim gerçekten.Burası neden bu kadar sıcak,sıkıldım bu sıcaktan.Hergün annemle konuşuyorum.Bizim oralara özlem var hala içimde.Yaptığım enteresan şeyler yok.Ufak sakarlıklar dışında tabi..Mesela sabah kahvaltısı zamanında akşam yemeği fişini pişkince uzatıp bir de kadına hesap sormam gibi,tabaklarımı boşaltrken yemekhanede düşme tehlikesi geçirmem gibi,yediğim şeylerin poşetlerinin kantinin ortasında etrafa uçması ve benim peşlerinden koşup çöpe atma girişimlerim gibi..

Komik vakalar yaşıyorum ciddi olmaya çalıştıkça.Ha,bu arada doğum günüm yaklaşıyor.13 Ekim doğumluyum ben.Terazi burcuyum.Hadi bakalım burcuma yorumlar bekliyorum,burada alnımdan ter damlarken.

Burada feci para harcanıyor.Ben pek midesini düşünen bir tip olmadığım için daha çok kitap ve sinemaya para harcıyorum.Çağan Irmak-Karanlıktakiler'e gittim geçen.Beğendim ama Issız Adam kadar değil.Kıyaslamak ne derece doğru bilmiyorum ama çok da bayıldığımı söyleyemem.Zaten bana ne eleştirmenler yorum yapsın.

Burada Sıla çalıyor şimdi,ben de ufaktan gideyim.Maalesef blog okuyacak kadar vaktim olmuyor.Anca yazıyorum kusura bakmayın.Noneless abla;)Yazdığın yazıyı okuma fırsatı buldum,çok teşekkür ederim.Ben de hepinizi özledim.

Tekrar buluşuncaya kadar çiklet elveda der;)

1 Ekim 2009 Perşembe

Geldim Ben;)

Üniversiteye geldim,şuan kantinden sizlere yazıyorum.Haberiniz olsun bu çocuk ne yapıyor oralarda diye.Aslında itiraf etmeliyim ki dün gece ilk defa ağladım.Annemi özledim ama alışmak zorundayım sanırım....Buralardan haber vereyim sizlere,Aydın çok sıcak ve havası sıkıntılı.Kapı pencere açık yatıyoruz..Geleyim oda arkadaşlarıma.Onlar da iyi çocuklar,her ne kadar aynı kafadan olmasak da temizler.Konya,Karaman ve Niğde'den...Şuan çok sıkılıyorum,çünkü vakit geçirecek bir şey yok.Arkadaş yok daha.Sınıf arkadaşlarımı pek de sevmedim ama.Daha hangi bölüme geldiğini,kpss atamasını bilmeyen insanlar var.Hele biri o kadar geveze ki anlatamam,tırstım sınıftan.Bugün bilgisayar ve inkılap tarihi derslerimizi var ama hocalar pek de ders işlemiyorlar.Kitap adı verip tanışıp çıkıyoruz derslerden.

Çok zor bir durummuş.Evden ve anneden ayrı olmak.Daha çarşıya falan gitmedim gerçi.Burada Forum Aydın diye kocaman,daha önce pek görmdeğim büyüklükte alışveriş merkezleri var.Şaşırdım gerçekten.Bir de ilk gün taksiyle üniversiteye çıkarken telefonumu unuttum takside.Sabah yedide falan gittim yürüyerek taksi durağına telefonumu aldım.Kötü bir rüya gördüm bir de.Umarım her şey aksi gitmez.Hele ki benim gibi içinekapanık biri için çok zor burada barınmak.

Dünde Hande Yener konseri vardı,sesi geliyordu buralara uzaktan.Gene geç çıkmış sahneye,manyak kadın,sevmem zaten.Bizim oraya da gelmişti ve üç saat geç çıkmıştı.Huyu galiba.

Sıkıntıdan ikinci kitabı bitiriyorum.Bu gidişle kütüphanem hepten coşacak..

Neyse uzatmayayım,Aydın günlüğüne devam ederim umarım.Ara sıra girerim ve selam ederim buradan.Şimdilik bu kadar,içim ne kadar buruk olsa da alışmaya çalışıyorum.Her şeyin güzel olması dileği ile:)

25 Eylül 2009 Cuma

Çiklet İlk Defa Yuvadan Ayrılıyor!

Evet yarın gidiyorum ben,Cumartesi akşamı.Blogu ve sizleri daha fazla özlememek için bugünden veda etmek istedim.Yarın açmayacağım bilgisayarımı...Birazdan da saatlerce banyo yapacağım,doyasıya...Bir daha böyle banyo yapamam herhalde orada.Gidiyorum gözüm pek yaşlı değil ama içim buruk.Annemi tek başına bırakıyorum.Buradaki tüm işlerden kopuyorum.Dün hocamızı ziyaret ettik.Her şey güzel olacak dedi.İnanmak istiyorum umarım öyle olur.

En çok da beni ziyaret eden,yazılarımı okuyan ve bana değer veren blog arkadaşlarımı geride bırakmak çok üzüyor beni.Hatta dost olduklarım bile var.Ne kadar güzel bir duygu aslında.İnsanın çevresinde bulamadığı kişileri yazdıkları aracılığı ile keşfetmesi.Daha fazla üzülmek ve üzmek istemiyorum.Gidiyorum işte ben.İlk defa bu kadar uzun bir süre için.Okumak için.Öğretmen olmak için...

Herkes kendine iyi baksın millet.Biliyorum orada yazamayacağım...Belki imkan yaratabilirim ama üniversite dersleri nasıldır,nasıl çalışmak gerekir hiç bilmiyorum.Vakit olur mu,yaratılabilir mi hiç bir fikrim yok,sadece gidiyorum...

Yine fonda Paramore şarkısıyla veda ediyorum sizlere...

Görüşmek üzere...

Çiklet gider ve bir de utanmaz sakız patlatır yüzlerinize karşı;)

24 Eylül 2009 Perşembe

My Room,Bathroom

İnsan en sevdiği şeyleri bırakamaz ya,ben de öyle bir bencillik ve endişe tarzı şeyler yaşıyorum.Sanırım anlaşırım gittiğimde,uyumluyumdur ama her şeye de eyvallah diyemem.Ferhunde kılıklı değilim hani,fesat değilimdir ama çıkarlarımı düşünürüm...Şimdi şuraya geleceğim..Az kaldı gideceğim,biraz içim rahat biraz uzak bir diyarda gibi ruhum daha gitmeden.Keşke demek istemiyorum ama zorluk çeker miyim acaba?Yakın bir yerleri yazsam daha iyi olur muydu diyorum ama herkesin ağzından Aydın'a dair iyi şeyler duyuyorum.Zaten Abbas Güçlü'yü izledim dün.Sekiz sene bile atanamayan bir öğretmen vardı.Hem de benim branşımdan..Ne yapmam lazım ki bunları mı düşüneyim şimdiden...

Evden ayrılmak zor.Çok alışkınım bu ortama,yani odama ve banyoda saatlerce kalmaya.Rahat rahat yayılıp,rahat şeyler giymeye.Canım çitos,çikolata istediğinde bisikletimle bakkala gidip almaya.Kuşuma çekirdek atmaya,bahçemize bakmaya,buzdolabının önünden ayrılmamaya,rahat rahat yemek yemeye,çekinmemeye,dolabımdaki posterlere bakmaya,fotoğraf albümlerimizi,yıllığı karıştırmaya,panomdaki yazıları okumaya,kitaplarımı düzeltmeye,tuvalete gitmeye ve dakikalar geçirmeye....

Alışmak zor ama başarmak lazım sanırım.Yarın gidiş yazımı yazıp Cumartesi gideceğim..Üzülüyorum...Paramore'dan bir şarkıyla veda ediyorum...

wo oh oohh oh

You don't have to believe me
but the way I way I see it
next time you point a finger
I might have to bend it back
or brake it brake it off
next time you point a finger
I'll point you to the mirror.

Playing Good/Brand New Eyes;)

22 Eylül 2009 Salı

Pan Pan Panayır;)

Yarın panayır başlıyor.Aslında bugün başladı ama ilk gece pek bir şey bulamazsınız.Panayırda gece dolaşmayı çok severim ben.Arkadaş olmayınca gondol,balerin falan binmem ben.Sadece dolaşırız,gezeriz.Kağıt helva yemesi ve o ilginç dondurmalardan yemesi güzel olur.Bir sürü ıvız zıvır gereksiz şey alırsınız.Kimisi ucuz diye bir sürü ev eşyası alır.Ben sadece kitap kısmına ve yemek kısmına bakarım.Eşofman alırız bir de bana hep panayırlarda daha ucuz olur.Güzel bir gelenektir.Gece olması daha da iyidir.Eskiden bizim okulun tam önüne kurulurdu süper eğlence olurdu.Gondolun en ucuna biner,çok eğlenirdik…İnsan büyüdükçe çocukluğundan uzaklaşıyor,eğer hala öyleyseniz farklı gözle bakılıyor.Ama kimin umurunda.Güzel geçer umarım yarın gece…Gezip,tozup geliriz yine…Gitmeye ramak kala…

Artık Saçmaladılar Ama!

Söylenecek ne kadar söz kaldı bilmiyorum.Az önce bir haber izledim.Fen-edebiyat mezunlarının önü açılmış.Normalde bir buçuk yıl kadar formasyon almaları gerekiyordu öğretmen olabilmeleri için.Ki formasyon almak kolay olmayan,zahmetli bir iştir.Şimdi bu engel ortadan kalktı.Öğretmenlik yolu açıldı.Ne kadar hoş bir durum değil mi ülkemizin yarısı öğretmen olacak.Şaka mı gerçekten.Hiç düşünmüyorlar mı acaba bu işin sonunu?


1.Bu sene Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü açık öğretime aldılar ve binlerce kişi açık öğretim okuyup öğretmen olacak.Peki;Öss sınavında o kadar puanı alan Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı öğrencileri ne olacak?Boşuna mı eşek gibi çalışıp,kazandılar.Dünya kadar edebiyat öğretmeni olacak.Onu geçtim.Edebiyat Öğretmenliği çok yüksek puanlarla öğrenci alır.Şimdi onca puanı çalışıp çıkaran Edebiyat Öğretmeni hem de eğitim fakültesinde beş sene okuyup mezun olan Edebiyat Öğretmeninin diğerlerinden farkı nerede olacak?


2.Tarih ve Coğrafya bölümleri…Ülkemizde dünya kadar tarih bölümü var.Her üniversitede vardır.Zaten Tarih Öğretmenliğinin Kpss ataması çok düşük.Bunca tarih mezununu tarih öğretmeni yapacaksın peki atamalar ne olacak.On katına mı çıkacak bu atamalar?Peki,yine o kadar çalışıp Eğitim Fakültesine yerleşen Tarih Öğretmenlerinin ve Coğrafya Öğretmenlerinin ne farkı kalacak Fen-Edebiyat mezunlarından?


3.Ben o zaman sadece eğitim fakültesi okuyup staj göreceğim tek farkı bu.Bir zamanların saygın mesleği olan öğretmenlik nerede,herkes öğretmen olsun ne iyi iş.Çalışan hakkını alamasın yine.Hadi benim alanımın Fen-Edebiyat’ı yok,peki diğer alanlar ne olacak.Bari buna karşılık öğretmen atamalarını arttırsalar içim yanmayacak.Ben devamlı geleceğimi düşünmek zorunda mıyım?Öğretmen olacağız dedik baktık herkesin önü açıldı.Fen-Edebiyat mezunları kızmasın ama yapılan çok yanlık bir şey.Şimdi Yüksek Öğretim Kurumuna da bir e-mail atacağım…


Öğretmen atamaları bu kadar sorunluyken siz kalkıp da nasıl bu kadar öğretmen çıkarırsınız ortaya?Nerede çalışacak bu kadar öğretmen?Nasıl istihdam edecek?Anlayamıyorum gerçekten…Ne yapalım her sene üniversite sınavlarına girip daha iyi yerleri kazanmak için mi uğraşalım?Bu kadar basit bir meslek mi öğretmenlik?Vay haline diyorum öğretmenlerin…Yahu tıp fakültesine eş değer puanlar alıp öğretmenlik kazanan insanlar var,yazıklar olsun gerçekten..


Bu uygulama şuan için birkaç üniversitede ama diğer üniversiteler talep ederlerse onlara da olanak sağlanacakmış.Bravo Yüksek Öğretim Kurumu...

21 Eylül 2009 Pazartesi

Kelimenin Tam Anlamıyla

Pencereleri kapatın,havalar soğudu,gece şortla veya söylemesi ayıp şeylerle yatmayın,hava soğudu.Giyinin kalın kalın burası gerçekten soğudu.Üşüyorum…Bayram güzel geçti,biz bu sene bir yere çıkmadık.Bize misafirler geldi.Yani şehir dışına çıkardık da hiçbir bayram evde kalmazdık.Güzel geçti,baklava fıstıklıydı ben cevizli ve fındıklıdan daha çok sevdim.Gitmeme çok az kaldı.Cumartesi yolculuk var,saçlarım çok kötü şekil almıyor ama ben onları öyle seviyorum zaten.Annem iyice zayıfladın diyor,gerçekten öyle.Domuz gibi yiyiyorum ama kilo almıyorum.Omuzlarım dik yürüyemiyorum nefret ediyorum.Biri bana dik yürümeyi öğretsin.Siyahı seviyorum,hep siyah giymek istiyorum.Komşunun kaplumbağası Rıfkı’nın selamları var.Çok tatlı bir şey…Herkes öğretmen olunca bir şey olacak sanıyor.Neden acaba?Gerçekten iyi bir şey mi bu?Bilmem ki..Yeni bir grup dinliyorum çok sevdim.Yani ben yeni keşfettim.Aloha From Hell,punk sevenler dinlesin.Güzel müzik yapıyorlar gerçekten…Lütfen keselerinizin cebini açın,benim yol param bile 45 lira,bu ne kıtlık ya,ekonomik kriz varsa çocuklara da mı var yahu.Mendil ve çorap kabul etmiyorum lütfen.


Ayrıca Mtv gecesinde Kristen Stewart muhteşemdin,söylemeden geçemeyeceğim.Acaba ısrar etsem benimle evlenir mi?


Bavulum ve eşyalarım hazır.Acayip tenis öğrenmek istiyorum.Belki lisans bile alırım çalışırsam.Hayallerim var ama abartmıyorum,sadece yaşımı yaşıyorum.Viyadük kelimense karşı acayip bir ilgim var.Bodoslama lafını sevmiyorum…Gidiyorum;)

19 Eylül 2009 Cumartesi

Ne?Aaa,Manyak;)

Bugün alışveriş vardı,bayram şekeri aldık,şu aromalı ve renkli olanlardan.Favorim...Yorucuydu,annem yine beni kandırdı sadece bir yere uğrayacağız diye.Şampuan,duş jeli falan aldık.Yurt için...Gerçekten gidiyorum ha,vay be.Öyle sürrealist kılcal damarlarım yok,sadece kalbim entrikalarla dolu.Bir adada bir maceraya gözüm kapalı atılırdım mesela.

Herkes dans etsin,dans ederken insanlar birbirini gözleyemezler zaten;)Hem güzel bir eylem.İçimden geldi...İftara da bir saat kadar kaldı.Neyse ben gidiyorum;)

18 Eylül 2009 Cuma

Son 7 Günüm

Gidiyorum sanırım,evet öyle galiba.Bir haftam kaldı ve ben hala kendimdeyim.Farklı ve uzak bir yaşama gidiyorum.Ne kadar canlı ve hararetli o kadarını ememiyorum şuan içime.Ama bir sünger gibi ya da sudan çıkmış taze bir balık gibi dönmek istemiyorum buraya.Yok,ben öyle üniversiteye gidip sapıtan tiplerden olmam herhalde.Klasik ve beyefendi geldim öyle de gideceğim eminim.Aslında nasıl insanlarla karşılaşacağım çok umurumda fakat ben bunu önemsiz hala getiriyorum.Etrafımdaki insanları hep seçtim.Sadece kafama göre bir şahısla münasebet kurayım gerisi toz pembe yaşasın hayatı,önemli değil.Karga tulumba,özgür takılan şehirli çocuklar gibi değilimdir ben.Kasaba çocuğuyum gayet sakinim,sessizim,ortam olmadığı zaman içime kapanığım,konuşmam.Tanımadığım insanların yanından aşüfte kahkahalar atmaksa asla bana göre değil zaten.Herkes kendi tozunu yutsun.Bir daha denemek lazım sanırsam hayatı,beni umursamayan geçmişime inat bir adım atmak gerekli.Kendimce sebeplerim var,kimse bilmesin zaten bu sebepleri.Her durakta alışveriş yapmak hiç huyum değildir.Suyum olduğu da söylenemez.

Gezmeyeceğim yırtık kotlarla dışarıda,yırtık bir hayatta istemiyorum zaten.Kontrolcüyüm ve geleceğimi planlamak gibi saçma şeylerle uğraşıyorum.Neyse at bakalım zarlarını hayat,tavlaya hazırım;)

17 Eylül 2009 Perşembe

Vahşi Gelin



Öğlen sularında atladım bisiklete büyük bir markete gittim.Bizim buralarda öyle kocaman marketler yoktur,iki üç tane falan vardır.İşte onlardan bize en yakın ve en büyük olana gittim.Orijinal Türk Sineması Klasiklerini getirmişler.Yeşilçam olarak bilinen muhteşem geçmişimizden…Bir tanesini seçtim içlerinden.Özellikle Türkan Şoray,Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun gibi favori isimlerimin filmlerine baktım ve bir Ediz Hun,Türkan Şoray filmi olan ve de 1965 yapımı o yeşil kapaklı klasiği seçiverdim.Yönetmen Nejat Saydam….Bir de ekmek aldım tabi..


O kadar güzel bir hikaye ki,filmin arka kapağındaki özeti yazayım hemen.


“Ayşegül(Türkan Şoray) fabrikatör bir babanın tek kızıdır.Annesi,Ayşegül daha küçük bir kız çocuğuyken tiyatrocu olmak için onu ve babasını terk edip gitmiştir.Bu olay üzerine insanlara güvenini kaybeden babası,Ayşegül’ü tek başına büyütmek için küçük bir kasabadaki dağ evine götürür.Aradan yıllar geçmiş Ayşegül genç ve güzel bir kız olmuştur.Günün birinde kasabaya genç ve yakışıklı bir adam olan Metin(Ediz Hun) gelir.Ayşegül,iflas ettikten sonra kendine sakin ve yalnız bir yaşam seçen delikanlıyı görür görmez aşık olur.Bir süre sonra yaşanan çığ felaketi sırasında,çığın altında kalan Ayşegül’ün babası,ölmeden önce genç adamdan kızına iyi bakmasını ve onunla evlenmesini ister…”


Evet,hikaye böyle devam eder.Merak etmeyin olay mutlu sonla biter.Sevenler kavuşur.


Birkaç gün sonra markete tekrar gideceğiz,bana son kez yurt alışverişi yapmaya.Çaktırmadan bir iki tane daha almayı düşünüyorum;)Koleksiyon yapıyorum da birazcık;)Ayrıca Türk Sineması’nı hiçbir şeye değişmem diyenler her Pazar Trt-2’de Sinemasal Kuşağı var.Akşam dokuzdan sonra gibi..


Herkese bol mazili günler;)Fonda Göksel-Gülmek İçin Yaratılmış dinlerken…


Yok,yok yalan deme sevgi denen o gerçeğe

Sevmek acı gerçek acı,benzer birbirine…

15 Eylül 2009 Salı

Toyz

Son günlerde Cinema Bizarre’nin Toyz adlı şarkısını dinliyorum.Zaten bir seneden fazla takip ettiğim bir grup.Seviyorum onları,şarkılarındaki tınıyı,yarattıkları akımı ve sözlerini tabi.Bu şarkıdan hareketle yine beni çocukluğuma götüren bir yazı yazmak istedim.Oyuncaklarla,çocukluğumuzu renklendiren oyuncaklarımız ile ilgili..Benim oyuncaklarım hala sapasağlam durmaktalar mesela.Her ne kadar eve gelen misafir çocukların mezesi durumunda olsalar da ben yine de pek elletmiyorum onları.Benden korkularına çok oynayamıyorlar zaten.Oyuncaklarımın fotoğraflarını çektim.Birazdan bir ilk yaratıp onları yayınlamaya kalkacağım;)


Bu bana Amerika'dan hediye gelen bir araba.Teyzemin görümcesi orada okuduğu sırada getirmişti bana.Ben daha okula bile gitmiyordum.Beş-altı yaşımda gelen bir oyuncak.Aradan 12 sene geçmesine rağmen hala sapasağlam;)



Bu da trenim.Gece ekspresidir kendisi.Sadece karanlıkta çalışır,olduğu yerde döner ve ışıklarını yakar.Çok severim kendisini;)

Bu da robotum.Ateş eder söyleyeyim dikkat edin çok fenadır.Silahını da doğrultmuş zaten.


14 Eylül 2009 Pazartesi

Bitmez Düşüncelerim Var


“Bir ailenin bireylerini yıllarca aynı yapmacık,ama görgü kurallarına uygun perde altında görüyorsunuz,ama onların birbirleriyle gerçek ilişkileri sizin için bir giz olarak kalıyor.Bakarsınız bir gün böyle bir aile arasından,görünürde hiç önemi olmayan bir ziyaret ya da aile reisinin atlarıyla ilgili bir konuşma açılır ve birdenbire bu tartışma hiç yok yere alevlenir;öyle ki bu tartışmayı çözümlemek için perde arkası dar gelir.Tartışanların dehşetine,dinleyenlerin de şaşkınlığına karşın bütün gerçek ve kaba yönler olduğu gibi sırıtır”


Tolstoy/Gençlik-1


(Sevdiğim bir aile anlatımı)


Sabah erkenden bir telefon geldi annemden,randevu almam lazımdı; erkenden kalktım randevu aldım.Annem çalışmaya başladı bugün hayırlı olur inşallah.Normalde sabah ve öğlen sayılabilecek saatlerde internete girmem.Gece dolaşmayı ve işlerimi halletmeyi daha çok seviyorum.


Ufak bir pişmanlık yaşadım ama geçti,ama keşke demekten hiç hoşlanmıyorum.Dün misafirler vardı yine ve tüm akşamı odamda geçirmek zorunda kaldım.İncir yemişler,ben yiyecektim o incirleri;)

Neyse ben de süt içtim zaten şu bir yarım kiloluk kupamla;)


Rüyamda özel bir kanalın haberlerinin palavra haberden öteye geçemediğini gördüm yazık sunucusu da pek bir şeydi,neyse sansür yemek istemiyorum.


Dün annemle sofrada otururken keşke doktor olsaydım dedim.Hem garanti hem de saygın bir meslek,umarım çocuklarımda azıcık sayısal zekası olur,muhtemeldir.


Sırların insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu düşündüm.Binlerce sırrımız var ama kimse bunları bilmiyor.Zamanın eli üzerimizde ama tetiği çekemiyor,kesinlikle heyecan verici;)


Dershanedeki günlerimiz aklıma geldi.Gece derslere kalışlarımızı akşam yemeği yerine evden getirdiğimiz salçalarla ve ucuz bir marketten aldığımız koca ekmeklerle mideye indirdiğimiz ve öğretmenimizin de bir yandan ders anlatıp bir yandan ev salçası tarifi aldığı günleri hiç unutamam.Gecenin dokuzunda onunda eve gel,annem mesaide,yemeği ısıt ye,yarına yazılın var çalış bakalım,okul puanın yüksek olsun,ama test çözmeyi unutma,bu arada eksik konularını kapat,haftaya deneme var ilk üçten düşme(düşsen ne olacak sanki)…Hep güzel şeylerdi aslında;hocamıza bisküvi aldırdığımız geceler,dersleri dinlemediğimiz resmen uyuduğumuz dershane akşamları.Nazi’nin elinde lavabo pompasıyla sınıfa dalması,Sevgi’nin mantı almak için derse geç gelmesi v.s.


Özleyeceğim ilk defa geçmişi;)



13 Eylül 2009 Pazar

Donuk


Donuk bir hava var bugün,böyle havalarda sanki kendimle yüzleşmek istiyorum.Ömrümün çoğunu içimde yaşadığım bir gerçek,arada bir dışarı baktığımda bu donukluğu görmek hoşuma gidiyor.Yağmurun ıslaklığı,sanki ormanların içinde bir yerlerde birileri haykırıyor fakat ben o sesleri duyamıyorum.Garip bir varoluş nedenim olduğuna inanıyorum fakat çözemedim.İnsanın kendinin bile bilmediği ve anlık durumlarla ortaya çıkan ne çok sırrı var.Hepsi de donuk bir zemin üzerine seyir ediyor.Birileri size dikenini batırıyor,bir dala kan damlıyor ve bu hüzünlü zaman gelip geçiyor.Olduğum yerde kalmaktan korkuyorum,sanki yağmurdan zedelenen bir yaprak düşmüş paltomun cebine ve beni de sürüklüyor dünyada…


Yaşamı ciddiye almıyorum diyenlere inanmıyorum.Hepimiz ölüp bitiyoruz daha iyi yaşamak için.Az önce izledim bir film,adına gerek yok,iyi bir filmdi,beş kardeşin ayakta kalma mücadelesi.Hep bu var merkezimizde,evrenimizde…

Mat bir yaşam istiyorum ben de..Yağmur havası hakim diye bundan bahsetmiyorum.Donukluk hoşuma gidiyor,bu kelimeyi söylemek bile güzel,cazip,yasak elmayı yemek kadar heyecan verici…Uzak bir ormanda yaşamak istediğimi düşündüm bugün,yağmur ormanı,ıslak ve az nüfuslu bir yer.Sadece gerekli olan insanlar yanımda,bir başıma.Hep bunu savunuyorum,bir başına olmak güzel.


Ciddi ve donuk yaşamak elimizde olan bir şey değil.Bu bir kişilik meselesi de değil,genetik de değil…Bilimsel şeylere pek de güvenmiyorum.Bu öyle bir şey ki oyun gibi,bir kovalamaca,arkanızdan atılan taşlara hesap soramamanız gibi,ne kadar uzağa fırlatsanız da taş taştır ve kırmak için büyük bir güç gerektirir.Ama siz zaten güçsüz doğmuşsunuzdur.Yenik ve mağlup,kabuğunuzda.Bunlar kolay şeyler değil elbette,somurtun da demiyorum ama buysanız farklı yaşayamazsınız,yaşayamam…


Gerçek gözlerimde saklı

Hayat damarlarımda dolaşıyor

Yollar kalabalık

Yorgunum gelemiyorum

Sense hep bir şeyler peşindesin

Lütfen, yoruldum

Beni yalnız bırakma

Sarıl,ısıt bedeninle

İşte o zaman düşecek bir yağmur tanesi

İçime…