31 Ocak 2018 Çarşamba

Bir Aralık

Bir nefes arası vermişim sanki. Uzun bir zaman olmuş yazmayalı. Niye böyle oldu tam bilemiyorum lakin bazen yazamıyorum. Öylesine yazmak istemediğim için de ara vermiş gibi oluyorum. Belki bu sefer yarıyıl tatilinin etkisi olmuştur. 

Bir şeyler izledim, bir şeyler okudum. İstanbul'daydım, yapılacak işler vardı ufak tefek. Fotoğraf çekmeye çıkamadım hiç, uzun süredir de çekemiyorum. Bunun dışında sanırım bu aralar enerjim yok, bir şeyler yapmaya da isteğim yok. Bazen böyle oluyor, hiçbir şey okumadan günler geçiyor, rahatsız oluyorum. 

Tatil de bir süre için iyi geliyor, süre uzayınca evde oturmak beni bunaltıyor. Yoğunken gün içinde daha çok şey yapabiliyorum sanki, bazen de öğrencilerimin seslerini özlüyorum. Ne yaman çelişki. 

Toparlanırım sanırım bir zaman sonra, biraz daha vakit geçsin hele. Tatil bitsin, rutin başlasın. Rutin de özlenir mi, özleniyor vallahi. Ne değişik adamım. 

19 Ocak 2018 Cuma

Suç ve Ceza

"Sokak şarkılarını sever misiniz?"

"Ben severim, -dedi.- Hele de soğuk, karanlık ve nemli güz akşamlarımda, hani gelip geçen herkesin yüzünün yeşile çalan bir sarılıkta ve hasta gibi göründüğü ıslak güz akşamlarında, laterna eşliğinde söylenen bu sokak şarkılarını çok severim. Ya da dingin, lapa lapa kar yağan rüzgarsız kış akşamlarında, hele bir de karların arasından sokak lambaları ışıldıyorsa, bu şarkılar çok daha doyumsuz olur... Biliyor musunuz?.."

Dostoyevski

16 Ocak 2018 Salı

Nahid Sırrı Örik: İstanbul Yazıları


Türk edebiyatının en çok takdir ettiğim, metinlerini okumaktan haz aldığım ve buna mukabil muvaffak olduğum kalemlerinden biri Nahid Sırrı Örik'tir. Hakkını bir türlü tam olarak teslim edemediğimiz için derin bir üzüntü duymaktayım.  

Buraya, daha önceki yazılarımda Nahid Sırrı hakkında anekdotlar düşmüştüm. Pek çoğumuz gibi benim de kendisi ile tanışmam, Zeki Demirkubuz'un "Kıskanmak" adlı filmi ile oldu. Metnin Nahid Sırrı Örik'e ait olduğunu öğrenince kendisine olan ilgim günden güne artmaya başladı. Eserlerini okumaya, ardından kitaplığımın güzide bir köşesini kendisine ayırmaya başladım. "Sultan Hamid Düşerken" isimli metni de sinemaya uyarlanmıştı. Bir dönem özel televizyon kanallarının birinde, "Eve Düşen Yıldırım" adlı öyküsünün diziye uyarlandığını gördüm. Bunun dışında televizyon ve sinemaya uyarlanan bir eseri mevcut değil sanıyorum. 

Nahid Sırrı yalnızca roman ve öykü dallarında çalışmış bir kalem değil, hatıra-gezi yazısı türlerinde metinleri de mevcut. Uzunca bir süre Tanin Gazetesinde çeşitli yazılar kaleme almış. Türk Tarih Kurumu, 2011 yılında Nahid Sırrı'nın Tanin Gazetesi başta olmak üzere çeşitli mecralarda kaleme aldığı İstanbul yazılarını bir kitap haline getirmiş. Büyük bir merak ve şevk ile okudum eseri. 

1930'lu ve 1940'lı yıllardaki İstanbul'un çehresini anlatan yazar, İstanbul'u bir seyyah gözü ile aktarıyor. Hem kendi anıları hem de İstanbul'a dair çeşitli gözlemleri ve projeleri var Nahid Sırrı'nın. Bir yazıda karşımıza Sait Faik, başka bir yazıda Cemil Topuzlu, Lütfi Kırdar çıkıveriyor. Eski İstanbul'a ait ne varsa, Nahid Sırrı hepsini renkli ve eleştirel bir pencereden izleyerek aktarıyor. 

Eserin giriş kısmında Bahriye Çeri tarafından kaleme alınan bir yazı var. Onu mutlaka okuyun derim. 

Eski İstanbul'u hep yabancı seyyahların izleklerinden okuduk, bildik. Edmondo de Amicis, Pierre Loti ve Lamartine gibi. Bu coğrafyanın yazarlarının gözlemleri, hatıraları ve değerlendirmeleri bir o kadar değerli diye düşünüyorum. Kesinlikle es geçmemeliyiz. 

13 Ocak 2018 Cumartesi

Yarıyıl Tatili

Yarıyıl tatiline bir haftamız kaldı. Hem öğretmenler hem de öğrenciler heyecanlı. Kendimi yorgun hissediyorum şu sıralar. İki haftalık bu tatil toparlanmak için çok iyi gelecek. Ne mi yapacağım? Esasen hiçbir şey yapmayacağım, yani tatil anlamında. Nedense benim tatil mantığım, "hadi bir yerlere gidelim, seyahate çıkalım, evde oturmayalım" değil. Ben bayağı evde oturacağım. Yapılacak birkaç iş var, tatile bırakılmış. Onlarla uğraşırım, son dönemde Rus edebiyatı okumaya başladım. Bir yandan da Rus sinemasına merak saldım. 
Masamdaki küreyi de döndürüyorum, Rus coğrafyası ile ilgili bir şeyler bakıyorum sürekli. Çok zevkli. İnsanın kendine bir konu bulup onu deşmesi cidden eğlenceli ve öğretici. 

Rusya tarihi de okumaya çalışıyorum bir yandan ama o konuda biraz yavaş gidiyorum. Aşina olmadığım bir tarih, keza coğrafyası da öyle. Lakin Rus edebiyatı beni çok etkiledi. Okurken kendimi Rus kırsallarında, karlarla kaplı uzun bir tren yolculuğunda, belki de Anna Karenina gibi, St. Petersburg'a giden bir trenin içinde hayallere dalar vaziyette buluyorum. Uzun bir süre Rus edebiyatına devam edeceğim. 

Şimdilik planlar böyle, evde oturup kafamdaki tüm dertleri bir kenara bırakmayı düşünüyorum. Dertlerden uzak, karlı coğrafyaların ve insanların dünyasında zihinsel bir yolculuk işte. Daha ne olsun, tatil budur.

8 Ocak 2018 Pazartesi

Blogger'da 10. Yılım

Vay be!
10 yılı burada devirdim. İlk yazmaya başladığım zaman heyecanlı, yeni yetme bir delikanlıydım. Öyle derler bizim oralarda. Burada büyüdüm, yazmasaydım her şey yolunda gitmeyebilirdi benim için. Okula başladığım günden bu yana harflerle aram hep iyi oldu, rakamlarla olmadığı kadar. Kitaplar, dergiler, gazeteler, her bulduğunu okuyan meraklı bir çocuk. Elleri ceplerinde dolaşan, sabahtan akşama kadar ayağında terlikleri ile mahallede oradan oraya koşturan bir oğlan. Şimdi kocaman oldum. 

Okumak ve yazmak hayatımda hep ilk sıralarda yer aldı. Sayfalar dolusu yazılar, sayfalar dolusu meseleler. Herkesin bir var oluş sebebi var sanırım bu hayatta, ya da var oluş boşluğunu doldurmaya çalıştığı şeyler. Benim de okumak, yanında eşantiyon olarak da yazmak. 

Belki bir 10 sene sonra yine görüşürüz burada ne dersin? Çok şeyler eskiyecek de, sanırım insan çiklet çiğnemek huyundan hiç vazgeçmeyecek. 
Esen kalın. 

Kapı

Dün gece onun sesini duydum. Kapıyı araladı, mazgalları dolduran yağmurun sesine rağmen duydum, oydu. Dizlerine kadar uzanan yün paltosunu dolaba astı önce. Sonra parmaklarının ucuna basarak merdivenlerden yukarı çıktı. Odamın kapısının önünde durdu, içeri girse donup kalacaktım. Bir aralık boğazından hafif bir hırıltı yükseldi, yeni sigara içmiş belli ki. Sonra parmak uçlarının sesi koridorun sonunda yok oldu. 

Yatağımdan kalktım, terliklerimi giydim. Üzerime bir hırka aldım, saçımı topladım. Parmaklarım istemsizce beni onun kapısına doğru sürükledi. Kapıyı çaldım. Açmadı.