25 Haziran 2011 Cumartesi

Sevmek Zamanı,Gezmek Zamanı

Bu hafta çok güzeldi.Yüzdük,eğlendik,gezdik,yedik,içtik,dizi izledik,gülüştük,mutluyduk yani.Çok mutluyduk.Bence mutluluğumuz hiç bitmesin.Mutluluk herkesle ve bizle olsun.Herkes mutlu olsun.


Ben çok güzel mısır yapıyorum.Konserve mısır.Ki bu sefer mısırlar katıydı beğenmedim.Ama yine de yaptım.Önce mısırları süzüp sonra bol tereyağının içine atıyorum ocakta.Onlar hafif kavrulunca üzerine mayonez ekliyorum bol bol.Güzel oluyor.Yaparım ben.

Yarın da ben gidiyorum.İstanbul'a doğru.Zaman gezmek zamanı.Sevmek zamanı.Mutlu olmak zamanı.

16 Haziran 2011 Perşembe

Mavi'nin Gökyüzü Olabildiği Bi'Yer

Havalar ne kadar güzel.Keşke yazlar hep böyle,insanı terletmeden geçse.Bu yaz kadar,kulağa fısıldanan şarkılar da çok güzel.Bi'sevgilinin fısıldadığı sözlerden,bi'aşk hikayesinin sözlerinden daha çok ne mutlu edebilir ki şu zaman diliminde insanı.Kaliteli aşk mı yoksa darmadağın aşk mı diye sorsalar,tüm büyük burunluluğumla ve tüm heybetiyle darmadağın bi'aşkı tercih ederdim.Sonunda tek başıma kalmaya mahkum olsam da.

Bi'şarkı var dinlediğim.Sence şarkının için de mi dans edilir yoksa şarkının ritmine göre mi ? Bence şarkının içinde dans edilir.Her hikayenin ayrı bi'aşkı vardır.Ve her insanın yaşadığı aşk başkadır.Hikayeler ise hep aynı." Historia De Un Amor " Benim tercihim ise aşk ve bedendir.Aşk benim bedenime ait olmalıdır ve onun bedeninde yaşamalıdır.Yaklamalıdır beni,onu ise ısıtmalı.

Karşı Pencere'de mektuplar vardır hani,hüzünlü,geçmişe dair.Penceresinden çıkamayan insanların yazdığı mektuplar.Sözcükleri dilimleyip insanlara sunmayı bilmeyenler yazıları tercih ederler.Yazanlar,suskundurlar.

"Senden sonra kırmızı artık kırmızı değil,göğün mavisi mavi değil,ağaçlar yeşil değil.Senden sonra renkleri,bizden kalan nostaljide aramalıyım.Senden sonra bizi utangaç ve gizemli yapan acının bile hasretini çekiyorum.Bekleyişin,vaz geçişin,şifreli mesajların hasretini çekiyorum.Görmek istemeyen körlerin dünyasındaki kaçak bakışlarımızın da.Çünkü eğer görünseydik onların utancı,onların nefreti,onların zorbalığı olacaktık.Senden af dilemeye yeterli cesaretimin olmayışının acısını çekiyorum.

Bundan dolayı artık,pencerenden içeri bile bakamam.Daha ismini bile bilmezken,daima orada seni gördüğüm yerdeydin.Ve daha iyi bi'dünyanın düşünü kuruyordun.Bi'ağacın bi'ağaç oluşunun engellenmediği bi'dünya.Ve mavi'nin gökyüzü olabildiği bi'yer.Bu daha iyi bi'dünya mı bilmiyorum.Şimdi beni ' Davide ' diye çağıran kimse yok artık.Şimdi beni artık yalnızca ' Bay Veroli ' diye çağırıyorlar.Nasıl söylesem,bu daha iyi bi'dünya mı ?Sen olmadan nasıl söyleyebilirim ?"

15 Haziran 2011 Çarşamba

Game Of Thrones

Taht oyunları demekmiş bizim dilde.Gözlerim patlayana kadar,uykusuz,yani sabaha kadar bu diziyi izliyorum.Ve ben mest oldum resmen,müthiş desem yeterli olacak.Daha fazla övmeyeceğim.Ama övgüyü hak ediyor.Zaten HBO'nun dizileri on numara oluyormuş.Ben bilmem sözlük'ten duydum.Ama izlerim.


13 Haziran 2011 Pazartesi

Eurovision geçiyor ama ben başta beğenmediğim şarkıları sonradan beğenmeye başlıyorum.Yani dinledikçe daha güzel geliyorlar.Bunlardan bi'tanesi de Yunansitan'ın bu seneki şarkısı."Loukas Giorkas" söylüyor rapçi kişinin adını bilmiyorum ki zaten rap sevmiyorum.O şarkıdan rap kısmını atsalarmış daha başarılı olurlarmış bence.Şarkının adı " Watch My Dance ."

Dansımı izle başım yukarıda ellerim kanat gibi ve uçacağım
Başım yukarıda ve kollarım açık
Ruhumun bütün korkuları yakan ateşi var
Tanrı'ya giden yolumda yürüyorum
Ve eğer düşersem yeniden ayağa kalkacağım.

Bu arada Berger bitti artık,şimdi yeni bi'diziye başladım.Spartacus gibi ama daha reel.Cinsellik de Spartacus'te olduğu kadar ön planda değil.
"Game of Thrones".İyi yani.

12 Haziran 2011 Pazar

" Başta sadece tutku olan aşkın geliştiğini görmek,değişimine yardımcı olmak,zamanın akışına karşı korumak güzel bi'şey olmalı. "

Karşı Pencere

11 Haziran 2011 Cumartesi

Karşı Pencere'yi,Ferzan Özpetek'i,Andrea Guerra'yı ve o eşsiz müzikleri tekrardan hatırlamak çok iyi geldi bana gece gece.Gece durgun ve koyu turuncu.
Çeşm-i Bülbül

"Kaderine inat yaşanır bu hayat,baharın kıştan daha hoyrat.
Umudun yasaklı sevdaların saklı sen değil hep hüzünlü haklı.
Ağla ya da gül mevsim erken değil açtırır bi'gül içinde çeşm-i bülbül.
Düşlerin mühürlü hayat denilen sahnede,mutluluk zehirli sana yarınsız gecede.

Bilmeden rolünü oynarsın oyunu,kapatır perdeyi alkışlar bu çeşm-i bülbül.
Ağlamak niye gül,mevsim erken değil,açtırır bi'gül çeşm-i bülbül.
"

Şu hayatta anlamlı diyebileceğim pek fazla şarkı yoktur.Yok yani.Sözleri o kadar anlamlı ki bu şarkının.
Sanırım Hüsnü Şenlendirici tarafından altı yıl önce,Yedi Numara'nın kıymetli oyuncularının oynadığı fakat sadece bi bölüm yayınlanabilen " Çeşm-i Bülbül " adlı dizi için yapılmış bu eser.Kibariye seslendiriyor,acıklı ve sonuna kadar çingene sesiyle.Çok anlamlı.Arada dinlerim bu şarkıyı.

Çeşm-i bülbül , bülbül gözü adlı cam eşyaya verilen isimmiş bu arada.Dizinin başkarakterinin adı da Bülbül idi.Sanırım ondan dolayı dizinin adı bu oldu.Keşke devam etseydi de izleseydik.


Bu arada "R.J. Berger'ı" izlemeye devam.Matrak dizi.Lily'i seviyorum ben çok.
Lily karakterini "Kara Taitz" canlandırıyor.Ki bence çok iyi bi'komedi oyuncusu olacaktır ileride.Penis meraklısı daha doğrusu R.J'in penisinin meraklısı uçuk kaçık hop çıktı bi kız Lily.Yani başka birine sokak ortasında otobüs çarpsa üzülürüm ama ilk sezonda Lily'e otobüs çarpınca acayip gülmüştüm.Başrolü ise Harry Potter gözlüklü "Paul Lacono" oynuyor.Can Bonomo gibi.Neticede izliyorum yani.

9 Haziran 2011 Perşembe


Aşkı yaşamak istiyorsan,taşımasını öğreneceksin / Mimi

Ben başka bi’dünyanın imla işaretiyim / Ece Temelkuran

Öyle başkadır ki hayatlarımız.Ya da hikaye mi demek lazım onlara bilemem ki ben.” Aşkı yaşamak istiyorsan taşımasını öğreneceksin.” Bi yaz akşamı tek başına yapılan bi akşam yemeği kadar yalnızlaştıramaz başka bi şey insanı.

“Bana diyorsun ki sigarayı bırak,sen sanıyorsun ki bu yalnızca sigara.Bu benim terk ettiğim ailem,anam,babam,kardeşim,toprağa verdiğim kocam,hasta kızım,anılarım bre.Sen diyorsun ki bütün bunları bırak.İnan ki bırakmayacağım doktor.Sen başka bi tedavi bul“

“Mimi hep söylerdi.İnsan yaşlanıpta önünde bi şey kalmayınca geçmişin anıları birer birer geri gelmeye başlarmış.İşte o zaman bil ki derdi,ölüm kapına dayanmış demektir.Haklıymış.Anılar bu illet bana musallat olduğundan beri daha sık ziyaretime geliyor"

Düşünen bi adam haline geldim.Konuşmuyorum artık.Hoş,eskiden de fazla konuşmazdım ama şimdi susup dinlemek daha çok hoşuma gidiyor.Veryansın eden,hayıflanan insanlardan hoşlanmıyorum.Duyumsamak diye buna mı diyorlar pek bilmiyorum,duymayı tercih ediyorum.Konuşmak çok yoruyor beni.Hele akşam yemekleri sırasında.Masada sadece ağzıma attığım yiyeceklerin sesini duymaya bayılıyorum,tabak çanak,çatal bıçak sesi.Metalik olan şeyler.Hayatı da metalin rengine buluyorlar.Asla renkleri değiştirmiyorlar.Sadece renklere buluyorlar bizi.Gri bulanıklığın rengi.

Yanına uzandığımda huzur doluyor içim.Sanki tüm sıkıntılar kayboluyor bi’anda.Ne sıkıntım var onu da bilmiyorum.Ama yine de çok mutlu oluyorum.Senin yanında.Bi’odada.

" İnsan senin yaşındayken hiçbir şeyi affetmeyeceğini sanır..
ama sonra acıları içinde büyütüp de benim yaşıma geldiğinde bir de bakarsın ki onlar senin yerini almış.."

Çok severim bu filmi.Öyle hayatımı değiştirmedi ama,bi Stavro ve Bi Eleni,iki kişi nasıl birbirini sever onu öğretti.Şimdi birini çok seviyorsam,ona aşıksam belki Eleni var bu işin içinde belki de Stavro.

Değmesin Ellerimiz

Gözlüklerimi taktım yarı çıplak oturuyorum bilgisayar masamın başında.Yarı çıplaklıktan kasıt bi erotizm değil,sadece filmlerde afilli sahneler vardır ya.Bir tabak dolusu yeşil erik,ten rengine en uygun kombinasyonu oluşturuyor bence.

Annemin,kızı eczacı olan bi arkadaşı var.Ben eczacı kalemlerini çok severim ve elbetteki not defterlerini de.Kadın getirmiş afilli afilli ne güzel.

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Aşk kokan dudakların
Karşısında direnmeyi de

Ne güzel şarkı.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Eylül

Sonunda internetimi bi süreliğine sınırsız hale getirdim.Bahçeyi suladım ve yeşil soğan da yedim geldim.

Bu grubu çok seviyorum.Bahsi geçen grup : Pinhani

Çünkü tüm yeni şarkılarını internet siteleri üzerinden sunuyorlar aynı zaman
da indirebiliyorsunuz bilgisayarınıza.

Ben bi yelkovan
Akrebimse güneşle ay

Geçen her gün bi'çizgi ile k
arşımda.

7 Haziran 2011 Salı

Ziftle Çizdiğim Çemberin İçinde,İçimde Sevdan

- Bi insanın on dokuz yaşında ne gibi bi sorunu olabilir ki ?
- Bilmem,bu dünyadan daha ç
ok bile sorunu olabilir
dedim bugün annem sorduğunda,mutfak tezgahının önünde.

Yaşamak,buzdolabından yeni çıkmış bi'litre sütü boca etmek olabilir mideye.Şarkıdaki ' Peter ' gerçekten dünyanı kurtarmak ister miydi acaba ?

Sevmek çok garip bi'şey.Kendim kaybolsam bu kadar telaşa kapılmam ya da başıma kötü bi şey gelse kendi halime üzülmem bu kadar ne bileyim ağlamam bi taşa oturup.Ama birini sevince,ağlıyorum bildiğin o üzüldüğü zaman.

Kafkasyalılar eskiden dağ başlarında veya açıkta yaşamaları gerektiğinde,zararlı böcek ve yılanlardan kendilerini korumak için bi çember yaparlarmış etraflarına.Ziftle çizdikleri bu çemberin üstüne pamuk veya yün serpiştirirlermiş börtü böcek takılıp geçemesin diye.

Nur Dolay / Kafkasya Çemberi / 2001

Böyle bi çemberin içine aldım ben de seni.Bunu söylemek çok zor blog,ama ben gerçekten çok seviyorum.Seviyorum blog.


Da Da Dam

Bugün eve gelen tesisatçı abi bana Kılıçdaroğlu'nun mitinginden görüntüler izletti,daha doğrusu 30 sn izledikten sonra kendisine telefonu geri uzattım.Nerede yapılırsa yapılsın siyaseti sevmiyorum ben.Mecliste bile.Evet bi siyasi görüşüm var ama hayat görüşümle karışık.Ayrıca bu siyasi görüşü olmayan insanları boşlukta ya da aptal yapmaz.Sanat siyasetten daha önde gelmeli.

Evde sıkıcı günler başladı ha Can ? Yani evet ağlıyordum bi süre önce şu an daha huzur doluyum bu bi gerçek.

Şu Eurovision'da Danimarka adına yarışan grubun solisti Hollanda kendilerine 12 puan verince tüm Avrupa'ya okkalı bi küfür etmiş.Helal.

Acaba onlar gibi olmak istediğim insanların hayatları gerçekten muhteşem midir ? Gerçekten dışarıdan göründükleri kadar mutlular mıdır ? Hiç bilmiyorum,keşke ben de öyle olsaydım demekten kendimi alamıyorum.İnternet aslında çok da faydalı bi şey değil.

Uzaklardasın şimdi ama o kadar da değil,mesafeler azaldı.
Nemli değil artık buralar,geldiğim yerler kadar
Zor günlerdi,zar zor yaşadım sana gelene kadar
Bir elma düştü belki de kafama
Ve hala portakalı soymayı beceremiyorum bıçak olmaksızın
Bir dilim gülüşü yakıştıramıyorum gri kotumun üzerine sen olmaksızın
Geldim artık
Şimdi bana gelme sırası sende.

Annemi Öldürdüm !

Xavier Dolan ismini yeni duydum.89 doğumlu bir yönetmen aynı zamanda bir oyuncu kendisi.Eve dönmeden önce D&R'de dolaşırken rastgele bir filmini gördüm rafta.Başlıkta adı geçen film.Konusu ve aldığı ödüller dikkatimi çekti.Arka kısmını okuyup fiyat kısmında 20 Tl yazdığını görünce geri bıraktım tabi.Rafta da bir tane kalmıştı sadece.Hüzünlü bir şekilde ayrıldım mağazadan.Zaten bu mağazaya girince hep böyle oluyor.

Adamın kendine ait bi tarzı ve karizması var bu bi gerçek.Ayrıca ekşi sözlükte söyleşilerinin birinden bi kesit buldum.

"Filmin freudian bir film olması üzerinden yola çıkıp oğulun cinsel tercihi üzerinden annesi ile arasındaki ilişkisine bağlanmakla kalmayıp bunun hikayeye etkisinin ciciğini" soran söyleşi sahibine verdiği :

"Sabahın bu vaktinde cevaplayamayacağım kadar karmaşık bir soru bu; şu an saat dokuzu dört geçiyor. Açıkcası freud'u çok okumadım. Daha zeki ve kültürlü olmam için bana biraz zaman tanıyın. Aynı soruyu mesela 4.5 yıl sonra sorsanız daha iyi olacak. Muhtemelen o zaman size satacağım afili bir teorim olur ve saatlerce anlatırım."

Demiş bu zat-ı muhterem.Bence iyi demiş.

Her neyse,kendisinin " Good Neighbours " , " Hayali Aşklar " ve " İşkence Odası " adında başka filmleri de var.Bulup izlemeliyim sanırım.İzlemezsem ayıp Facebook'ta bile beğendim kendilerini.

Bu arada Paramore Transformes için bir single çıkarmış piyasaya.Şarkının adı " Monster " Elbetteki çok hoşuma gitti şarkı.

6 Haziran 2011 Pazartesi

New Tomorrow

Eve geldim ben.Üniversite ikiyi de bitirdim.Ekim'de de 20 olucam,bunun bi önemi yok tabi.Üniversiteyi hep başka hayal ederdim.Ama hayal ettiğim gibi değilmiş.İnsan giderek yalnızlaşıyor sanki.Bu benim seçimim mi yoksa böyle mi oluyor gerçekten bilmiyorum.Gençler bedensel zevklerini gönüllerinden daha önde tutuyorlar.Bu da onları duygusal ilişkilerinde kırılgan yapmıyor.İlginç bi anlayış,ben anlayamıyorum.

Büyüdüğümü hissediyorum ama.Bedenen ve ruhen değil de sadece fotoğraflara bakınca hissediyorum.Kesilen saçlar,uzayan sakallar,giderek diğerleri gibi olan garip giyinmekten kaçan bir erkeğe dönüşüyorum.İnsan evrimine inanıyorum bazen ne yalan söyleyeyim.Ya da bu dönem gördüğümüz antropoloji dersi beni çok etkiledi.Umrumda değil,finalim iyi gelsin de geçeyim diye bakıyorum.Antropolijiyi de sevmiyorum.

Milliyet'in verdiği ' Vahşi Yaşam ' belgesel setini biriktirmeye başladım.39 kupon.Sorun değil,daha önce 59 biriktirmişliğim var.

Gelirken Atıf Yılmaz sinemasının güzel olduğunu tahmin ettiğim bir filmini aldım." Asiye Nasıl Kurtulur ." Çünkü gayet ucuzdu.


İzleyeceğim ama önce PTT'ye kargomu almaya gitmeliyim.Gelmeden kitaplarımı kargoya vermiştim de.

Son günlerde en beğendiğim şarkıların hepsi tabii ki Eurovision'daki şarkılardan.Mesela Paradise Oskar'dan " Da Da Dam " isimli şarkı gayet güzeldi.Finlandiya adına katılmıştı.Onun haricinde Romanya adına katılan Hotel Fm'in " Change " adlı şarkısı favorimdi zaten.Bir de Danimarka adına katılan A Friend In London adlı grubun " New Tomorrow " adlı şarkısı var.Bu kadar.

Bir çok yazım birikti ama bu günlük iki tane yeter.


Tereddüt

İki “ D “ harfinin yan yana geldiği kelimelerden korkmuşumdur hep.Çok güçlü,çok heybetli ve boyun eğilesi gelir o kelimeler bana.Günlük yaşamımda kelimeleri kullanırken çok dikkat etmem ama bazı kelimelerin söylenişi ve bende uyandırdığı fikirler gayet viran-ı tabiat bi durum yaratabiliyor.

Misal,hiddet,şiddet,mukadderat,mukaddes vb. kelimeler.Hepsi pek bi görkemli.Söylerken bile manidar,acınası bi tat bırakıyor insanın ağzında.

İncesaz’ın “Tereddüt” isimli bi şarkısı var.Diyor ki ;

Bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında

Ya da korkularına mağlup kırk küsür yaşında

Hayat dokunuyor yüzüne

Gecikmiş bir keder gölgesiyle

Kim bilir belki de kelimelerin de bir dili vardır.Her ne kadar bazı kelimeleri söylemekten çekinsek,dilimizde tereddüt soslu bir tat bırakmalarından kaçınsak bile,belki vardır onların da anlatmak istediği şeyler bize.