30 Aralık 2011 Cuma


Kırmızı Düşünceler


Üzülüyorum ben,bu ülkede yaşadığım için.Beti benzi atmış bir yüreğin kirlenmesi,içi dışı karpuz kabuğu,nane yeşili bir cahillik bu.Ne desem,ne yakıştırsam zatımın tasvirlerine,elim ayağım dolandı.Bir insan olmak nasıl bu kadar kolay olabilir,nasıl bu kadar kolay hazmedebiliriz ölümü,ölü olmayı.

Hayret makamından kürdi hicazkar bir şarkı söylesim var,ağıt yakasım var dağlara beni de içine alsınlar diye.Koklayasım var yaylaların binbir renk iklimini,kilidi kırasım var insan kardeşim,hep birlikte uzak duralım diyesim var,bizi sevenlerin yanına göçelim,pılımızı pırtımızı toplayalım diyesim var.

Güç bela yaşıyoruz zaten,afaki durumlarda çabuk galeyana geliyoruz belki de bu yüzden şaşırıyoruz,soruyoruz kaptanımıza devamlı puslu kıtalar nerede,neresi oralar ? Güneş doğmaz mı hiç ? Oysa insandık biz,insan olmak istedik biraz daha güneşi görebilme umudu ile.

Üzgünüm ben,çok üzgünüm.
Oysa her şey normal gibiydi,hala Noel Baba vardı,kırmızı donlar vardı sokaklarda bugün,gülen insanlar vardı.Bense düşüncelerdeydim,kırmızı düşüncelerde.
İnsan mıydık biz oysa ?

27 Aralık 2011 Salı

Ot Olmuş Bok Olmuş


Bugün kendi bütçeme göre çok para harcadım örneğin günde yirmi lira harcayınca benim için çok para oluyor diğerlerini bilemem tabii.Ders çalışmaya başlamam lazım ama bir türlü başlayamadım,neyime güveniyorsam.

Eldiven aldım kendime,ben parmakları kapalı eldivenleri pek sevmiyorum.İlginç bir tarzı var,mavi ve yeşil tonlarında örme bir eldiven.Aklıma Murathan Mungan'ın "Edivenler,Hikayeler" kitabı geldi.

Bu aralar hep Ece Temelkuran okudum."İkinci Yarısı" ve "Ne Anlatayım Ben Sana" adlı kitaplarını da bitirdikten sonra tek bir kitabı kaldı okumadığım.Tatile çıkmadan da almak istediğim birkaç kitap var,onları okumaktır planım.

Bir de çeyrek bilet aldık,umarım o talihli kişi benimdir.


Ve daha neler neler,sıradan mıradan şeyler
Ayşe top atmış,Ali örgü örmüş
Kızım bacak bacak üstüne atmış
Yemen'den tazecik kahve gelmiş
Ot olmuş bok olmuş

Hayat bir roman olmuş
Al sana
Ver bana

26 Aralık 2011 Pazartesi

Bum


Sonunda şu Topluma Hizmet Uygulamaları dersinin raporunu tamamlayabildim.Bir dönemde tam on yedi tane söyleşi,konferans vs takip edip konuşmacılardan imza ve telefon aldım.Her ne kadar emekli bir milletvekilinin korumalarının ardından koşturup yarım saat taramadan geçsem de yılmadım.Bunun neresi topluma hizmet olmuş oldu onu da anlamadım,bildiğin kişisel hizmet.Zaten Eğitim Fakültelerinin dört yılı doldurmak için uydurmadığı ders yok.

Saçlarım tekrar uzamaya başladı,ne yapacağım karar veremiyorum.Ve sanırım üç seneden sonra kendime yeni bir gözlük çerçevesi alacağım.Belki devamlı takabilirim bu sayede.

Metabolizmamda bir durağanlık var,uzaklara dalıp dalıp gitme konusunda tescilli bir alık olarak yirmi yaşlarımı sürdürmekteyim şu aralar.Hayır,nasıl bu kadar sakin bir insanım anlamıyorum.Ben de bir gün patlıycam lan,ben ağladım bütün dünya da ağlasın o zaman.Bum.

24 Aralık 2011 Cumartesi

Düşün-ce


İşaret Dili kursuna başladım ben. Sınıfımızda on küsür kişiyiz,azız.Alfabeden başladık ve temel şeyleri öğrendik.Şimdilik güzel gidiyor.

Lakin havalar güzel gitmiyor.İstanbul kadar soğuk,havalar.Ve tabi benim için hiç bitmeyen okumalar.Sanırım tüm paramı kitaplara ve gazetelere veriyorum,halbuki çok param da yok.

Üzerine gitmeye korktuğum konular hakkında okuyorum,hani çekinirsiniz ya böyle hep ertelersiniz zor gelir.Korkarsınız gerçeklerle yüzleşmeye.Sanırım siyaset ve tarih okudukça şekilleniyor.

Gündemin içinde olmak iyi ama bu ülkede düşüncelerimizin bile tutuklu olması ne kadar acı.Acı,bir düşünme halidir.Elbette,biz düşün-ce.
Şimdi,bizden içre hayatlar var gündemimizde.Ben mesela,diyorum ki ; yaşasam niye,yaşamasam niye.Yoksa hayata dönüş mü yapsak bir operasyon eşliğinde.

18 Aralık 2011 Pazar

Duygu Faşizmi


Bir nesne'leşme halidir gidiyor durumum.Dinsel inancımın idaresi altındaki düşüncelerimden,evrenin maddeye taptığı ve olağandışı kuramları bir bir yuttuğu inancına doğru evriliyorum.Mor ve Ötesi Yardım Et adlı şarkılarında " Dünya yalan söylüyor " diyor.Günlerdir bu şarkıyı dinliyorum,sebebi yok.Sadece yalanın ne kadar basit bir şey olduğunu kavramaya sanırım yeni başlıyorum.

İçimizde yatan bir faşizanlık var,bunu inkar etmemiz çocukca olur.Toplumca,iklimleme cihazına sokulmuş gibiyiz.Hani şu bulmacalarda çıkan cinsten.Beş harfli,baş harfi " k ".Ama bilemediniz,doğru yanıt klima değil " katil ".Kendi kendimizin katiliyiz bu ülkede.Üzerimizdeki nem bize fazla gelirken bir anda kış mevsimi ile çarpılmış gibiyiz.Duygu faşizmi var bünyede.

Giderek herkesin normalleştiği hayatımızdan şüphe etmeye başladım artık.Başkalarının hayatının artıkları ile yaşamak,başkalarına mecbur olmak ya da gerçek anlamda sevgi tütünleri tüttürmek arasındaki uçurum beni yoruyor.Aslen uçurumlardan korkmam.Eğer hayatın ikinci yarısına gelmişsek,bu yaşla ölçülmemeli bir nevi.Ruhun erken yaşlanması denmeli bunun adına.Tensel anlamda ikinci yarıya gelmeden ruhu yaşlanan kaç insan sayabiliriz ? Bence,bir tanesi de benim bunlardan.

İnsan kardeşim der ya Ece Temelkuran,ne güzel bir kitaptır " İkinci Yarısı " öyle.Sonra bir denemesinde şöyle yazar ve beni benden alır bu hatun kişi :

"Rakı içilmeyecekse kavunla peynir niye var ? Sigara içilmeyecekse yağmurla çay ? Madem aşık olunmayacak kadınlar ve adamlar niye ? Madem büyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak niye hayat ?"

Sizin ruhunuz hala yaşlanmadı mı dersiniz ? Hayat mel'un bir kavun.İçi bok rengi,dışı bok rengi.

13 Aralık 2011 Salı

Şimdi Bir Meleğim,Huzurlu ve Sakin


Blog yazarlarına çemkirdiği için Susanna Tamaro okumayı bıraktım.Aslında Jane Austen için de aynı şeyleri söylüyorlar,yani blog yazma konusunda değil de daha çok kadınların,ananelerin kitapları diye.Öyle değil bence,ben okuyorum.Lakin bu aralar insanlık tarihi okumaya karar verdim.Çünkü ikilemde kalıyorum,edebiyatı tarihten daha üstün tutunca alanımda bir eksik hissediyorum kendimi.Tıpkı yeşil zeytini kekiksiz yemek kadar absürd.

Tübitak yayınlarını seviyorum ve İstanbulu'u da.Bu bokumsu şehirde,üçüncü sayfaya düşmüş bir katil olmadan yapılabilecek en güzel şeyler pislik içinde yaşamanın tadını çıkartmak,wuffle yemek ve istediğin her kitabı bulabilmek.

Bir gün sanat yapmak istiyorum.Sanmıyorum,kendimi sanattan satmıyorum,ağırdan da satmıyorum.Kendimi nimet saymıyorum ama ortalıkta bir yerlerde,çöplük kenarlarında bir duvarda ya da eprimiş bir magazin dergisinin arasında,siyah beyaz bir gazetede bir eserim olsun isterdim.Sanat yapan insanların,doyumsuz kültür birikimlerine hayranım doğrusu.

şimdi bir meleğim,
huzurlu ve sakin.

Bu ülkede sohbet etmek istediğim iki kadın var.Biri Melis Danişmend.Benim kadın versiyonum bence.

11 Aralık 2011 Pazar

La La La


Yakın zamanda yirmi yaşına girdim.Aslında ondokuz benim için güzeldi,ben sayılara ve harflere bazı renkler yüklerim.Mesela ondokuz gri ve beyaz tonlarıdır benim için.Fakat yirmi ise kiremit rengi sanki,daha bir kahverengi tonları.

Belki de kendini gündelik hayata kaptırmak en iyisidir,o kadar derli toplu olmak yerine bacaklarımızı açıp yayılmak daha da rahatlatır belki bizleri,bilhassa beni.Dertop olmuş.Düstur edip kişiliğimi bir dağın ortasına atasım var.Biraz da ruhum olmadan yaşasaydım fena olmazdı.

Güzel bir pazar kahvaltısı yaptık birlikte.Beraberce,o demledi ben içtim.Sonra traş oldum.
İstanbul'da yaşamakta traş olmak gibi,hep bir şeyleri yüklenmek ve daha sonra onları kazımak,yok etmek gibi.

Oysa ne güzeldi bugün kitapçıda çalan şarkı.
Daha basit yaşamak için ne yapmalı ki ?
Yoksa bunu düşünmemeye çalışmakla mı başlamalı,belki de sadece Brett Anderson gibi "la la la" demeli yaşarken,tatlıca.

4 Aralık 2011 Pazar

Anima Mundi


"Artık açık seçik anlamıştım ki,mutsuzluğun büyük bölümü yanlış yol seçmekten kaynaklanıyordu.Çok dar, - ya da çok geniş - ayakkabılarla birkaç kilometre yürüdükten sonra dünyaya lanet etmeye başlanır.Benim çözemediğim insanın neden en baştan kendi ayağına uygun ayakkabıları seçemediği sorusuydu."

Susanna Tamaro / Anima Mundi ( Dünyanın Ruhu )