24 Nisan 2018 Salı

Rehber

Rehber, ne yazık ki yeni keşfettiğim bir müzik grubu. Bir süredir yalnızca kendilerini dinlemekteyim. Ne yazık ki dedim ya, aslında tam olarak böyle düşünmüyorum. Bazı edebiyat eserleri vardır, resimler, yerler, müzikler; üzülürüz geç keşfettiğimiz için. Belki de öyle değildir, her şeyin bir zamanı olduğu gibi, tam da zamanında bizi bulmuşlardır. 

Sorgu, Ruh ve Büyük Saat derken kendimden geçerek dinliyorum. İşte tam da Türkçe sözlü müzik böyle bir şey olmalı diyorum. Dağıldıklarına dair bir şeyler okudum, üzüldüm. Fakat onlar alelade bir grup değiller, bilmekteyim. Bir gün tekrar karşımıza çıkacaklar. 

Bir süredir yoktum, sanıyorum 12 gün geçmiş bir evvelki yazımdan. Bazı kararlar ile boğuşmakta, değişik ruh halleri ile çarpışmaktaydım. Taşınma planlarımız vardı, beni iki arada bir derede bırakan. Eskişehir'e yerleşmek gibi bir olasılığımız vardı, büyükçe bir olasılık. Tam karar verir gibi olmuştuk fakat sanıyorum İstanbul'da kalmaya devam edeceğiz. İşte malum sebepler; iş güç, ekmek parası, umut. 

Tüm bu 12 gün içerisinde kitaplığımda kalan son kitaplara da elveda ettim. Kitapların mülkünü edinmek, onları da bir tüketim malzemesi haline getirmek rahatsız ediyor artık beni. Pek çok kitabım yeni okurlarını bulmak üzere evimden yol aldılar. Biliyorum güzel insanlar okuyacak onları, içlerine düştüğüm notlara bakıp iç geçirecekler. 

"hayat sürerken ördün
zamanı günle böldün
gerekli miydi gördüğün?
karanlık işte..."

Hesap yaparken öldüğünün farkına varan biz fanilerin, suya vuran suretlerimizin, onun bunun, bir de güzelliğimize zeval gelmesin diye çektiğimiz kahırların... Hepsi bir yanda da ben neredeyim? Büyük saat, tik tak tik tak. 

"sürüyle beyaz gül
bir bak bu kırmızı..."

12 Nisan 2018 Perşembe

Eskişehir Günlüğü

Eskişehir'e dair ne anlatsam az, dört yıl önce annemin rahatsızlığı sebebi ile iki yıl Eskişehir'de yaşadık. Annem daimi olarak kaldı, ben de her hafta sonu Eskişehir'deydim. İki yazımı da Eskişehir'de geçirdim. Merkezde bir pansiyon bulmuştum kendime. Çok sevdik, çok alıştık Eskişehir'e. Tedaviler bitince ayrılmak zorunda kaldık, geriye Eskişehir anıları kaldı. 

Dün günübirlik bir seyahat gerçekleştirdik. Hızlı tren ile gidip gelmek mümkün. Üstelik bilet fiyatları da pahalı değil. Trenden indiğimiz gibi bir huzur sardı içimizi. İstanbul'un gürültüsüne ve kaosuna alışkın kulaklarımızın pası silindi diyebiliriz. Bir müddet tren garında oturup dinlendik. Etrafı, insanları, ısıtan bahar güneşini seyrettik. Önce işlerimizi halledip sonra şehri bir baştan bir başa gezdik. 

Eskişehir her kesimden insanın rahat yaşayabileceği, sayısı fazla olan öğrencileri ile birlikte epey hareketli bir şehir. Dün yediğimiz içtiğimiz şeylerin fiyatları bizi şaşırttı, çünkü İstanbul'da neredeyse iki katı ödeme yapıyorsunuz. Üstelik her şey çok daha lezzetliydi.

Tadı damağımızda kaldı diyebilirim. Eskişehir'de geçirdiğimiz yılları yad etmek iyi geldi bize, insanların yardımsever ve güler yüzlü oluşu İstanbul'da yaşadığımız tersi durumları unutturdu bir süre. Belki tası tarağı toplayıp yerleşme kararı alırız bir gün belki yarın belki yarından da yakın.

10 Nisan 2018 Salı

Alışveriş Merkezlerinde Ne Yapıyoruz, Biz Kimiz, Biz Alışveriş Merkezlerinin Nesi Oluyoruz?

İki gündür bir alışveriş merkezine gidiyoruz. Annem kıyafet bakıyor kendine. Zaten senede iki defa annemi götürüyorum. Bir yaza hazırlık bir de kışa hazırlık. Onun dışında alışveriş merkezine gitmiyorum, gitmiyoruz. Ne ola ki bu alışveriş merkezi? Esnafımız vardı ya bizim, ne oldu onlara? 

Bir sürü gözlem yaptım çünkü saatlerce annemin alışverişinin bitmesini bekledim. Hafta içi gündüz saatlerinde işinde olması gereken onca insan neden alışveriş merkezinde? Anlayan beri gelsin. Her taraf çocuk dolu, çocuğun alışveriş merkezinde işi ne? Neden yemek katında burger king'in önünde devasa bir kalabalık var? Bizim yemek kültürümüz ne ara burger'a evrildi? Ateş kimi çağırıyor? 

Biz fakir bir milletiz ya, İstanbul'da yaşam çok zor. Bin liradan aşağı ev kirası yok. Üstelik merkezi yerlerde bile değil. Asgari ücret çok düşük, peki ya bu insanlar nasıl bu kadar çok alışveriş yapıyor? Ben basit bir öğretmenim. Alışveriş yapmıyorum, annem için de çok nadir yapıyoruz. İki ayakkabım var, birkaç pantolon ve gömleğim. Gerisi de don atlet malumunuz. Peki ya İstanbul'daki insanlar cidden bu kadar zengin mi? Herkes arabası ile geliyor, trafik feci. Biz minibüste canımız çıka çıka gidiyoruz. Niçin bunca eziyet? 

Bizim kahvemizin kırk yıl hatırı vardı hani, ezelden beri söylenen güzellik. Şarkılar da yazıldı üstelik, gönlümüz sohbetliydi, şendi. Ne ara kahve kültürümüz starbucks'a evrildi? En ucuz kahve en az on lira. Biz çocukken elimizde ekmek, içecek ile sokağa çıkmazdık. Ayıptı. Ellerimizde kahveler, sokaklarda ne yapıyoruz? Türk kahvesi sohbetin eşlikçisi idi, lezzetli bir aracı idi. Peki niçin bunca bireysellik? Kahveni al eline, tak güneş gözlüklerini gözüne, yerleştir kulağına kulaklıklarını. Hayal et, dünya senin. 

İki günde ciddi gözlemler yaptım, ürktüm halimizden. Bir insan alışveriş merkezinde nasıl sosyalleşir? İçim bunaldı iki günde, kafam allak bullak oldu. Ne manasız insanlar olduk biz böyle. Ayıp ettik, yazık ettik kendimize. Üzüldüm, çokça. 

Üretmiyoruz efendim, ülkece bir tüketme batağına saplanmış durumdayız. Her yanımız alışveriş merkezi olsa kaç yazar, kime ne yazar, yazar kasa ne yazar. İnsan doğası üretmeye meyilli, tüketmek bir yere kadar. 

Ben işin içinden pek güzel çıktım da, kafam yerinde değil. Bir daha kendime bu eziyeti yaşatmam, kitaplara geri döneyim. Şu travmayı da bilinçaltımın en çöp yerlerine bir güzel sıkıştırayım.

8 Nisan 2018 Pazar

Nisan Tatili

Çalıştığım okul ilkbahar ve sonbahar aylarında bir haftalık ara tatiller yapıyor. Hal böyle olunca biz de neşe içinde tatile çıkıyoruz. Çalışmaya başladığım ilk yıl garipsemiştim, yalnızca sömestr ve yaz tatiline alışkın olduğum için farklı gelmişti. Ama alışınca elbette seviyorsunuz, tatil sonuçta. 

İki gündür evde dinleniyorum, ara tatil için birkaç kitap almıştım onlar ile haşır neşirim. Şato'yu okumaktayım. Dün ise kek yaptım, bir ara da muzlu ve çikolatalı ekmek yapmayı deneyeceğim. 

Geçtiğimiz haftayı zor geçirdim. Sol göz kapağıma bir şeyler oldu. Şişip düşmeye başladı derken soluğu nöroloji ve göz polikliniklerinde aldım. Nörolojik bir şeyler çıkmadığına sevindim. Fakat ilaçlı mr çekilirken yaşadığım dramı bir kez daha yaşamak istemem. Çok rahatsız edici bir deneyimdi. Daha gürültüsüz ve daha kısa bir yolu olsa keşke. Gözümde ise alerjik bir durum ve şiddetli bir göz kuruluğu tespit edildi. Damlalara başlandı, şimdi daha iyiyim. Yıllar sonra hazır doktora gitmişken bir kan tahlili yaptırayım dedim. B12 ve demir durumlarımda düşüklük tespit edildi. Onlar için de takviyeye başlandı. Her gün popodan iğne için hastanedeyim, pek de sevimli değil. Lakin el mecbur. 

En güzel haber ise bu hafta Eskişehir'e gidecek olmam. Annemin bazı evrakları var toparlamam gereken. Günübirlik bir yolculuk olacak ama her saatini değerlendireceğim. Uzun süredir Eskişehir'e gidemiyordum, bu yolculuk bana iyi gelecek. İstanbul'un gürültüsünden sakinliğe uzanan kısa süreli bir dönüşüm. Bir kahve içerim adalarda, kokusunu içime çekerim temiz şehrimin. Mis, daha ne olsun.

5 Nisan 2018 Perşembe

Bilinmeyen Kişi

Bir konukevi, bir buket çiçek ellerinde. Henüz martı kuşları sabahı etmemiş, dizboyuna uzanan papatyaların renkleri sarıdan iyice. Beyaz danteller, gergeflerde kadın elleri, bir de şamdan ortalık yerde usul usul. Şöminenin başında geçirilen bir gece, üç adet şarap kadehi en irilerinden, akıl karı mevzular ve şöbiyet yiyen insanlar salon salamanje. 

Köşesine çekilmiş, bir sessizliğin içinde, mazbut hali biraz can yakıcı. Hoyratça bakıyor kimi zaman, kapıdan girip çıkanları gözetliyor. Kocaman bir duvar saati, yan odadan gelen bir kedi sesi. Kahverengi ayakkabılarının altında cilalı yer döşemesi, ağız kıvrımlarının orta yerinde zamansız kırışıklıklar. 

Dünyaya kucak açtığı günden beri kapalı bir kutu, elleri havada. Kıssadan hisse hikayeler, banka hesapları, giderek büyüyen bir karın ve endişe. En çok kaygı ile endişe arasında gidip geliyor. Birbirine bu kadar yakın aynı zamanda birbirine bu kadar uzak zincir sözcükler. Yıkım, yapım ve bina işlerine olan uzaklığı, evinin boyası gelmiş. 

Zaman verseler bir valizlik eşyası var, elinde rus metinleri, karlı coğrafyalardan gelen bir dinginlik hali. Son bir bilet, gece yarısı ve tarihi geçmiş gazeteler. Bakacak tren camından, gar insanlarının derin hüznü, solukbenizli fareler yol ağzında. Elleri gül kokulu, mis gibi lavantadan ceketi, sonradan gelen hiç sesleri. Güler o zaman, gülmez de tebessüm eder. Halinde taze bir delikanlı, baylar bayanlar resmi geçitte, hanım evladı bir süveter gömleğinin üzerinde. Ki böyle kan oturmuş yüzüne, nar çiçeklerinden hallice. Gidiyor öteye, yuvasında gözleri misket misket, suratında yenisinden bir hikaye.