27 Eylül 2014 Cumartesi

Çocuklarım

Bir seneyi aşkındır kimsesiz çocuklar ile çalışıyorum.Gönlü yarım,gülüşü tam çocuklarla.Küçücük yaşlarında hayatın yükünü sırtlayan,yoluna yerle yeksan olmadan devam etmeye çalışan çocuklar ile.Onca anı,onca hayat.Her birinin hikayesi birbirinden farklı.

Daha bugün birine ayakkabı bağcığı bağlamayı öğrettim.Biri ateşlendi revire götürdüm,saçlarını okşadım.Bir tanesi daha bugün yemekhaneye doğru koşarken yanıma gelip bana sarıldı.

Pek çoğunun derdine derman olmaya çalışıyorum.Annesizlik,babasızlık çok zor.Bazılarının hayat hikayeleri o kadar zorlu ki,bu çocuklar buna rağmen ağız dolusu gülebiliyorlar.Daha yeni kızdığım bir tanesi yemekhane sırasında tepsimi çatalımı hazırlayıp benden özür diliyor.

Yahu,bunlar çocuklar.Hakikaten çocuklar.Ne günahları vardı,niçin bu kadar ağır yüklerle doğdular,niçin yazgıları bu kadar kötü ? Çok zorlanacaklar,ama çok iyi yerlere gelecekler.Onlara her dokunuşumda,onlarla her konuşmamda kendimi çok daha iyi hissediyorum.Nazar değmesin,Allah onları her dem korusun.

sevemiyorsan istanbulu benim gibi
kaçalım yine bozkırlara

istanbulda kimim var ?
kimin için bu toz duman ?
istanbulda neyim var ?
ne kaldı ki kalabalıktan...

pinhani

25 Eylül 2014 Perşembe

Kaybetmeye Alıştıkça Daha Çok Özgürleşiyor İnsan

"Kaybetmeye alıştıkça daha çok özgürleşiyor insan."

İşte böyle diyor Angeliki,Ahmet Ümit'in son kitabı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nde.Kısa ve net.Bir anda ne kadar doğru olduğunu düşündüm cümlenin.İnsan sevdiklerini,elindeki her şeyi kaybetmeye başladıkça dünyanın faniliğini daha derinden algılıyor.Günlük yaşamından sıyrılıp buz dağının görünmeyen kısmına yüzmek için efor sarf ediyor.Yapmayı planladığınız tüm her şey bir anda yok oluyor canlı zihninizden.Yerini düşünmemek alıyor.Bu sebeple çok anlamlı geldi bana bu cümle.Ne de olsa sonunda kaybedecek bir şeyiniz kalmıyor.Özgürlük dediğimiz şey bu.Kaybedecek bir şeyinizin kalmaması.

23 Eylül 2014 Salı

Pink Floyd'un Dediği Gibi













uzay kafası kocaman
bombardıman
beni sakladığı o küçük gezegen
darmaduman

yakıyor güneşimi yakıyor
keskin bıçaktan korkmuyor
bir şato yapıyor içime ah
benden bile izin almıyor

pink floy'un dediği gibi
bir başka tuğla duvarda
pink floyd'un dediği gibi
keşke sen de burada olsaydın

gaye su akyol

21 Eylül 2014 Pazar

Biliyorum

rakıyı sensiz içeyim diye
köprüyü yalnız geçeyim diye
küllenip biteyim diye
sevdirdin kendini biliyorum

gaye su akyol

18 Eylül 2014 Perşembe

Çeşm-i Bülbül

Çeşm-i Bülbül,senaristliğini Yedi Numara'dan tanıdığımız Oya Yüce'nin,kurgusunu yine Yedi Numara'dan tanıdığımız Şenol Şentürk'ün yaptığı,yönetmenliğini ise Serpil Kurtça'nın üstlendiği bir televizyon dizisi idi.Sanırım yıl 2005.Özel televizyon kanallarından birinin uyguladığı reyting politikası gereği ilk bölümü ile rafa kaldırılan,heder edilen muhteşem bir yapımdı.

O zamanlar henüz ortaokul öğrencisi idim.Yedi Numara'dan sonra içinde Engin Alkan,Ayça Mutlugil,Nuray Uslu,Özlem Türkad,Civan Canova,Ali Atay,Evren Yeşil,Kibariye ve Nükhet Duru gibi değerli isimlerin yer aldığı bu diziyi heyecanla bekliyordum.Çok kaliteli bir yapım olacaktı,hikaye de çok güzeldi.Lakin izleyemedik bu güzel yapımı.

Müzikleri ise benim için ayrı değerlidir.Toygar Işıklı ve Hüsnü Şenlendirici tarafından yapılan dizi müziğini Kibariye seslendirmiş ve inanılmaz bir iş çıkmıştır ortaya.Sözler ise şöyledir ;

kaderine inat 
yaşanır bu hayat
baharın kıştan daha hoyrat

umudun yasaklı
sevdaların saklı
sen değil hep hüzünlü haklı

ağla ya da gül
mevsim erken değil
açtırır bir gül içinde
çeşm-i bülbül

düşlerin mühürlü
hayat denilen sahnede
mutluluk zehirli
sana yarınsız gecede

bilmeden rolünü
oynarsın oyunu
kapatır perdeyi
alkışlar bu çeşm-i bülbül

ağlamak niye,gül
mevsim erken değil
açtırır bir gül
çeşm-i bülbül

Bir sinema filminden daha uzun sürelerde yayınlanan,içine neredeyse ekranın yarısını kaplayan reklamlar yerleştirilen,bir dakikada çekilebilecek duygusuz bir sahneyi on dakikaya kadar yavaşlatarak uzatan türkiye yapımı dizilerden çok daha değerli diziler yapılıyordu bu ülkede ben küçükken.Şu an aile olarak televizyonu rafa kaldırmış durumdayız.

Yedi Numara oyuncularını ancak tiyatrodan takip edebiliyorum.Gönül ister ki onları yine kaliteli yapımlarda televizyonda da görelim lakin tiyatrodan aldığım haz bile yetip artıyor bana.Hiç silinmesinler sahnelerimizden.

Dağlar

sırrını dağlara üflediğinde
konuştuğunda anadilinde
açılacak sınırlar,özgürlüğe

koşmaya başladığında tekrar
daha bir güzel akacak zap
gülecek her zerresi,hislenecek

sesin daha gür çıktığında
doğrulacak hasankeyf
sonunu düşünmeyecek,nihayet

gülümsediğinde tekrar
taş çocuklar dirilecek
çiçek olacak hepsi,karları delecek

çaldığında dağlarının müziği
koşacaksın amansızca
ellerinde rüzgarın izleri,utanmadan

elini uzattığın yer senin olacak
titremeden bu sefer ellerin
ilk kez korkmadan,fısıldamadan

diyeceksin ben özgürüm,hakkınca

16 Eylül 2014 Salı

Azizim

doğuştan bir garipsin
kulakların adeta burnunun üstünde
limanlar dolusu gemi yüzdürür gibisin
kalın dudaklarının üzerinde

hayatının ortasında
nerede olduğunu bilmeden
bacaksız bir piyano eşliğinde
bir türkü tutturur,galebe çalarsın dünyayı

nedir bu çilen azizim
neresinden tutunacaksın
iki ucu boklu değneğe
değdiğin yer,gittiğin yer hep harabe

kalbinin deliğinden gözetlersin
kırlaşmış saçların,sigaradan sararmış dişlerin
nasıl taşırsın bunca gamı,yükü
bilmez misin aslında bu dünyadan değilsin

15 Eylül 2014 Pazartesi

Tamiri Mümkün Kalbinin

koşarken peşinde beş para etmez şeylerin
mevsimler geçti aklımdan
duvarda asılı tescilli hüzünler
birkaç mucize anı
belki de küçük şeyler
kırılmışız bir yerde
tamiri mümkün kalbinin
fark etmeden isteyince
gerçekleşir hayallerin...

mor ve ötesi

14 Eylül 2014 Pazar

Broadchurch












Broadchurch,Itv kanalı tarafından yayınlanan dram polisiye tadında bir dizi.İlk sezonu 2013 yılında gösterildi.Bir hayli etkileyici olan dizinin ilk sezonu sekiz bölümden oluşmakta,her bir bölüm de hemen hemen kırk beş dakikadan oluşuyor.

Fargo'dan sonra izlemek için yeni bir dram ararken dikkatimi çekti dizi.Halk arasındaki tabiri ile vurdulu kırdılı,silahlı tabancalı polisiye dizileri ve filmleri pek sevmem.Ama Broadchurch kasvetli havası ve polisiyeden çok dram olma özelliği ile beni etkiledi.

Herkesin birbirini tanıdığı sakin bir sahil kasabasında 11 yaşındaki bir erkek çocuğu öldürülür ve bunun üzerine pek çok olay gelişir.Ailenin ve kasabada yaşayan tüm insanların sırları tek tek açığa çıkar.

Dizinin güzel olan bir başka yönü ise kuşkusuz müzikleri.Olafur Arnalds tarafından seslendirilen "So Close" isimli şarkıyı çok beğendiğimi söyleyebilirim.

Şu sıralar dram izlemek isteyenlere bolca tavsiye edilir.

10 Eylül 2014 Çarşamba

Kozmik Alem

Yıllardan 1998.Henüz yedi yaşındayım.Gülay bir Sevi Masalı adlı albümünü çıkarmış.Tabii o zamanlar Gülay dinlediğimi zannetmiyorum.Aradan birkaç yıl sonra annem Gülay'ın kasedini almış.Yeni teybimizde dinleyip duruyoruz.Derken bir şarkı çalıyor Kozmik Alem diye.İşte orada takılıp kalıyorum.Sözlerini o zamanlar anlamıyorum ama şarkıya hakikaten mest oluyorum,defalarca defalarca dinliyorum.

Şimdi internetten sorgulattığımda şarkı hakkında pek az bilgi var,yok denecek kadar az.Tam bir sigaralık,içkilik,gece vakti şarkısı.Sözlerinden bir kısmı şöyle ;

ah imgesel dünya
mest oldum kozmik aleme
kaybettim canı risk-i cambazhanede...

9 Eylül 2014 Salı

Yardım Et

Bir gün diyorum,sonsuz huzura erebileceğimiz bir yerde olabilecek miyiz ? Bir delikten kaçarcasına,usul usul sırtımızı dayayıp birbirimize,gerçekten gidebilecek miyiz ? Dünyanın hüznünü geride bırakıp,sınırı aşabilecek miyiz sırtımız siper ?

Her dem telef olduk,tümden yıkıldık.Hayallerimizin yandığı yerde bir daha sevinemedik,küllerimiz karışmadı dipsiz nehirlere,akıp gitmedik.Bir yangın yerinin ortasından,şaşkın bakışlar arasında yok olup uçamadık.Direnemedik acılara,ağır geldi yıllar.Üstümüze çöreklenen akbabalar ile yaşamayı başaramadık,mücadele bir yere kadar,dahasını göğüsleyemedik.

Yardım et ! Her kimsen,nereden geliyorsan,nereye gidiyorsan...Bilmiyorum,gerçekten bize yardım et ! İnsanlığı kurtar,kalplerimizi tazele.Tümden yardımına ihtiyacımız var.İnsanız en nihayetinde,bil ki o kadar korkak o kadar ürkeğiz.Her sabah ve her akşam bir boşluktayız,ölmekteyiz.Yardım et yabancı ! En yeni güne en yeni umutlarla başlat bizi.

Lütfen yardım et.

6 Eylül 2014 Cumartesi

Tol

"içimden atamadığım bir yumru,bir ateş,bir lanet var sanki.Başım çok ağrıyor,kalbim çok ağrıyor,gözlerim çok ağrıyor...Bildiğim,öğrendiğim,yaşadığım her şey yavaş yavaş siliniyor aklımdan...Geceleri azap gibi...Kabuslar yakamı bırakmıyor bir türlü...Kötü bir şeyler olacakmış duygusu var,neyin ne olduğunu kavrayamıyorum çok zaman...Zaman benim dışımda ilerliyormuş gibi,zaman beni kusacakmış gibi,kelimeler bir araya toplanıp,bir vücut olup beni içinden atacakmış gibi...Gölge..."

murat uyurkulak 

Kuş Hatıraları

ne harman sigarası kaldı geriye
ne olimpos gazozu
ne sadri alışık

ibrahim sadri / kuş hatıraları

3 Eylül 2014 Çarşamba

Çocuk

Birkaç hafta önce henüz hastaneden çıkmadan koridorda bir oğlan çocuğu gördüm.Gözleri çakmak gibi,sarışın bir tip.Merhaba yakışıklı dedim,dedesinin kucağından indi ve dünyadaki en güzel gülüşlerinden birini hiç utanmadan suratına öylece yerleştirdi.İşte ilk defa böyle garip bir şey hissettim orada,henüz 23 yaşındayım ama keşke böyle bir oğlum olsa dedim.Ne yapardım bilmiyorum onunla,sanırım her şeyi yapardım.Sabahları nutella yerdik,birlikte izleyeceğimiz bir animasyona kahkaha ile gülerdik.Şehir hatları vapurunda ayaklarını uzatırdı denize doğru,ben de arkasından tutardım düşmesin diye.Ve daha bir sürü hayal,çocuğa dair.

Neyse ki yüzlerce öğrencim,çocuğum var.Her gün onlarla ilgilendiğim için çok mutlu hissediyorum kendimi.
Tanrıya şükürler olsun.Hayatımız daha çok masumla dolsun,dolsun ki hüznü unutalım.

Binalar

nasıl bir hüzün çöktü üstüne
iğne atsan yere düşmeyecek
boyunu aşacak dalgalar
derinlere dalamadığın yerlerde

nasıl bir soğuk bu
yüzüne vuran rüzgarlar misali
çok daha fazla yaşayacaktın
üst üste,üst üste dikilen binalar gibi

2 Eylül 2014 Salı

Erken Kaybedenler

"Çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü,şaşkınlıklarım küçüldü,beklentilerim küçüldü.Büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı.Büyümenin bir bedeli varsa işte bu,yarım metre uzadım,yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim..."

emrah serbes