29 Eylül 2015 Salı

Panic! At The Disco: Victorious













Panic! At the Disco'dan günün güzelliği, neşesi ve enerjisi geldi! Yeni single çalışmaları Victorious bugün itibari ile kulaklarımızın pasını silmek amacı ile çıktı. Nasıl mutluyum, nasıl güzelim anlatamam. Şarkıyı ilk dinlediğimde, ardından 4882399512969 kere dinleyeceğimi biliyordum. Muhteşem bir enerji veriyor. Victorious!

21 Eylül 2015 Pazartesi

Gaye Su Akyol: Bir Ölü Adama













Galaksimizin en bi uzaylısı, renklerin en çoşkulusu en devingeni, sorunlarımızın bilahare en çözümcü sesi. Tabii ki de o bir Gaye Su Akyol. Yeni klibi "Ölü Bir Adama" yayında efendim. Bol bol dinleyin çünkü hakkat güzel şarkı. 1 Kasım'da da oylarınızı GSA Partisine vermeyi unutmayın. Ölü adamları da def edin hayatınızdan gitsin bence, bu kadar da net!

ben ölü bir adama aşık oldum, aşık oldum
onun o hasta ruhu delik deşik
mekaniği bozuk
her ama her günü garip
bütün ömrü flu

ben ölü bir adama aşık oldum, aşık oldum

o başka gezegene ait
suyu başka rengi başka
adımları korkak acemi
kovuyor her geleni

bulutlar akıyor toprağa
düşüyor kaldırımlara
ölüler aşık olmaz ki
ama o da aşık oldu bana

20 Eylül 2015 Pazar

Alison

1. sezon 2. bölümden: 

"Bazı zamanlar kendi içimde geriye doğru büyük bir adım attım ve yüksekteki bir penceredeymişim gibi insanların geçip gitmesini seyrettim. Oradan her şeyi çok net gördüğümü hissettim, insanların nasıl büyüdüğünü ve sonra küçüldüğünü veya yollarını şaşırdıklarını; sonra da bir akıntı gibi nasıl yön değiştirdiklerini. Herkesten çok uzakta olmak bana kendimi çok iyi hissettirdi. Tek başımaydım. Güvendeydim."

..

Senin lütuf kucağında çeng gibi nağmelerle doluyum,
Ama doğru ama yanlış, inlemelerle doluyum...

mevlana

The Affair












Uzun bir bayram tatiline girmem ile birlikte, boş günleri fırsat bilip yeni bir diziye başlamam gerektiğine karar verdim. Zaten yoğun bir şekilde roman okumalarım devam ediyor, bir yandan tez yazıyorum. Bana soluk verecek bir dizi taraması yaparken karşıma The Affair çıktı. Show Time iyi işler çıkarıyor gerçekten.

Hazır Fargo, Broadchurch ve Downton Abbey yeni sezonları için soluk alırken ve Game Of Thrones'a daha çok var iken, The Affair ilk bölümü ile bana çok iyi geldi. Noah ve Alison'ın farklı bakış açıları, birleşme noktaları ve dram denilen olguyu dibine kadar yaşatmaları beni oldukça etkiledi. Şimdi sabırsızlık ile diziye devam etme zamanı. 

Akıl

"Şöyle ki, akıl denen nane, toplum denen ucubenin dayattığı kabul, icap, algı, standart ve kanaat deryasından başka bir bok değildi buna sorarsan. Akıllı insan denen salak ise o deryanın boy vermeye bile değmeyen sığlıklarında beline düğümlediği balkabağı yardımıyla ürkek ürkek çimen adam."

sezgin kaymaz / deccal'in hatırı

17 Eylül 2015 Perşembe

Adamlar: Koca Yaşlı Şişko Dünya










her sabah yeni bir filme başladım
farklı sonlar istesem de hep aynı final ile bitti
sonra birden dank etti, dünyayı anladım
aldım onu karşıma anlatmaya başladım

koca, yaşlı, şişko dünya!

Sezgin Kaymaz: Sevinç Kuşları-I, Deccal'in Hatırı

"Ayık kişi yoktur alemde. Kimi işrette küfeliktir, kimi zikrette. Edep, buna "Eyvallah!" diyebilmektir. Sen tutar, "Edep yahu!" dersin. Öncekiler yapar, sonrakiler yıkar. Çökmemiş tavan kalmaz yeryüzünde, kuytusunda define aranmamış temel kalmaz. Mezarlıklar şehirlerin ortasına yürür. Sabahın ışıkları yürek gibi titrer. Şehrin ral sesi kafaların içine taşınır. Dogmalar sarsılır, vakur başlar yere gelir, tabular yıkılır, göz göz olur duvar gibi önyargılar. Bu hayattır sen buna roman dersin."

16 Eylül 2015 Çarşamba

.

Ağır gözkapaklarım,
Yorgun gece içinde hayalinle apaçık kalsın
Dileğin bu mu?
Sana benzer gölgeler gözümle eğlensin de
Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?

Shakespeare

12 Eylül 2015 Cumartesi

Geber Anne'den Alıntılar

( tayfun ile kerem arası bir yer)

'Aşk... Aşıksan, kadın erkek kaydı kalkar, tekil ve çoğullar kalkar, sadece 'bir' kalır.'

***

'Çöküp kalmışsındır sevdiğinin kapısında da, o kapının sana açılmasını bekleyip duruyorsundur. Gelenin geçenin sana kötü demesi umurunda bile değildir. Bir ahdin vardır gerçek sevgilinle. Unutmuşsundur veya bulanık hatırlıyorsundur. Ancaaak, o sevgilinin varlığına şahitlik ettin mi bi kere?.. Çaren yok, hatırlama derecen ne olursa olsun, bir derin istek halinde onu isteyip özleyip duracaksın. Taa ki, buluncaya, ya da bulmuşsan eğer, önünde çöktüğün kapı sana açılıncaya kadar. Bunu iyi düşün bakalım. Ben hep düşünürüm. Belki, önünde oturduğun kapının farkında değilsindir. Belki nefret ettiğini sandığın biridir de, nefret sandığın şeyse, aşkın ta kendisidir?'

Sezgin Kaymaz: Geber Anne!..

"O gün camekanlı balkondaki şezlongda vermişti kararını. Cennet'te gılman olacağına, Cehennem'de zebani olacaktı. Hoşluğun kölesi olacağına, nahoşluğun efendisi olacaktı." 

***

"Çerçevenin içinden çıkardığı resmi, yere koymuş, oturup pislemişti üstüne. Geri dönüşü yoktu artık bu işin. Koşup albümlere saldırmıştı hemen. Kolonya şişesini kapmış, koltuğunun altındaki albümlerle, dışarı fırlamış, bahçe kapısını eve bağlayan betonun üzerinde cayır cayır yakmıştı hepsini." 

11 Eylül 2015 Cuma

Jehan Barbur: "Ben İçeride Mutluyum"

Jehan Barbur'un "bi'kafalar" ile gerçekletirmiş olduğu sohbetten en sevdiğim sözler, dönüp dönüp dinlediğim ve kendimi bulduğum:

"Bazı insanlar içe döndüklerinde mutsuz da olabiliyorlar, barışamıyorlar kendileri ile. Hesaplar büyüyor, birikmiş hesaplar ile karşılaştıklarında dışa dönmeyi tercih ediyorlar çünkü dışarısı daha güvenli gelebilir. Bu bir seçkidir. Ben içeride mutluyum, hesabımı kestiğim için değil hesaplaşmaktan keyif aldığım için. Bunun için dünyaya geldiğimizi düşünüyorum, o hesabı kesmek ile mükellef olduğumuzu düşünüyorum. İçeri döndüğümde güzel şeyler olmuyor hep, kötü şeyler oluyor, onları biraz temize çekmeye çalışıyorum. Bundan çok keyif alıyorum." 

10 Eylül 2015 Perşembe

Sema Moritz: Hasret

o gözler benim ağlar, eskiden yabancı 
gönlümdeki bu sevda, hiç dinmeyen bir acı
ruhumun kederinde gözlerim yaş ile dolu
inliyorum derinden, bana bilmem ne oldu

en candan arkadaşım, ruhumu saran gece
ben kime bağlanmışım, ağlıyorum gizlice
kimsesiz karanlıklar, derdime şifa verin
kalbimdeki yaralar daha çok, daha derin 

Sezgin Kaymaz: Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir



















Romanın 89. sayfasında, Misafir Musa'ya şöyle der: "Vakit vakit... konuşacak kimsen yoksa, vakit geçmez... hayatın bok içinde yüzüyosa, vakit geçmez... etrafındaki her şey sana batıyosa vakit geçmez... sıkıntılarının bitmesi için gün sayıyosan vakit geçmez... hiçbi şey seni ilgilendirmiyorsa vakit geçmez... n'aparsın o zaman?.. Bi sigara yakarsın... bitsin diye içine çeker durursun... sonra, onun ucuna bi daha eklersin, sonra bi daha, bi daha... bi de bakmışın, vakit geçmeye başlamış... anladın mı?"

9 Eylül 2015 Çarşamba

Elias Canetti: Marakeş'te Sesler

"İnsanın yabancı bir kente aşinalık kazanabilmesi, kapalı bir yeri gerektirir; öyle bir yer ki, üzerinde insan belli bir hak sahibi olabilsin yeni ve anlaşılmaz seslerin yol açtığı karmaşa fazla büyüdüğünde yalnız kalabilsin burada. Öyle bir yer ki, içinde sessizlik hüküm sürsün, dışarıdan kaçıp sığındığında kimse görmesin insanı ve yine o yerden ayrılıp giderken kimse kendisini fark etmesin. En güzeli, bir çıkmaz sokağa sapıp izini kaybettirmek, anahtarı cepte taşınan bir kapı önünde durmak ve kimsenin kulağı duymadan kapıyı açıp içeri süzülüvermektir." 

4 Eylül 2015 Cuma

Çocukluğuma Dair Bir Anı

Ed Sheeran'ın Photograph adlı şarkısını biliyorsunuzdur. Şarkının klibinde, Ed Sheeran'ın bir sürü çocukluk videosu bulunuyor. Ailesi, onun büyüyüşünü kaydedip muhteşem bir arşiv oluşturmuş. İlk emekleyişinden gençliğine kadar bir sürü video ve fotoğraf var klipte. Sıcacık yapıyor içimi.

Bugün klibi izlerken güzel bir anımız geldi aklıma annem ile. O zamanlar memleketteki evimizdeyiz. Annemin fabrikada çalıştığı zamanlar. Akşam çayımızı demlemişiz. Kış vakti, soba yanıyor bir yandan. Ahşap evimizin oturma odası sıcacık. Ben de bir yandan ders çalışıyorum halının üzerinde. Ertesi gün Sosyal Bilgiler sınavım var. Türkiye'nin geçitlerini ezberlemeye çalışıyorum. Defterimi anneme verdim ve bana geçitleri sormasını istedim. O da defterimi aldı ve oturduğu koltuktan sorular sormaya başladı. 


Çubuk Geçidini sorduğunda ince uzun bir cisim gösterdi ipucu olarak. Gülek Geçidine geldiğimizde ise parmakları ile ağzını iki taraftan gerdi ve gülmeye başladı. Ben cevabı doğru verince ikimiz de kocaman bir kahkaha attık. 


Aradan yıllar geçti, o zamanlar tahmin dahi edemezdim ama ben de bir Sosyal Bilgiler Öğretmeni oldum. Çocuklara geçitleri öğretirken annemin yöntemini kullandım. 


Bugün bu yazıyı yazarken dahi gülümsüyorum. Çocukluk anıları çok ama çok değerli. Çocukların gülümseyerek anımsayacakları bir sürü anı var, bırakalım kavgayı gürültüyü de faaliyete geçelim. Yeter ki onlar yaşasın, hep yaşasın. Bir ucundan tutalım ki çocuklarımız yaşasın.

Aurora









Kuzey Avrupalı genç yetenek. Müthiş bir müzikal yeteneğe sahip olan Aurora henüz 18 yaşında. En sevdiğim şarkısı Runaway'ı neredeyse her gece, uyumadan evvel dinliyorum. Karlarla kaplı, soğuk ama düşünsel diyarlara çıkarıyor sanki beni uyku öncesinde ve tüm rüyalarımda. Aurora'nın çocuksu, şiirsel bir kimyası var. Müzik tarzından, giydiği kıyafetlere ve sanat anlayışına kadar işte budur dedirtiyor kendine. 

Taze taze, "Murder Song" isimli klibini de izlemenizi tavsiye ederim. Yakındır, ismini daha çok duyacağız Aurora'nın. 

The Danish Girl















The Danish Girl, tarihteki ilk cinsiyet değiştirme ameliyatlarından birini olan Danimarkalı Ressam Lili Elbe'nin hayat hikayesinin anlatıldığı, ülkemizde 12 Şubat 2016 tarihinde vizyona girecek oldukça iddialı bir film. 

İlk fragmana bakıldığında, Lili Elbe'nin hayatını canlandıran Eddie Redmayne'ın muhteşem bir performans sergilediği anlaşılıyor. 12 Şubat'ı büyük bir heyecan ile bekliyorum. 


3 Eylül 2015 Perşembe

Jonathan Strange & Mr. Norrell
















2015'in güzel yapımlarından bir tanesi de, İngiliz BBC One kanalında yayınlanan "Jonathan Strange & Mr. Norrell" adlı dizi. Dizinin başrollerini; Bertie Carvel ve Eddie Marsan paylaşıyorlar. 

Eski İngilitere'de geçen dizi, birbirlerinden çok farklı karakterlerdeki iki büyücünün karşılaşması ile başlıyor. Uzun yıllardır, pratikte büyücülük hadidesi olmayan İngiltere'de, Mr. Norrell ve Jonathan Strange'in yolları kesişiyor. 

Mr. Norrell hayatını büyü kitapları okumaya vermiş, geniş bir arşive sahip yalnız bir adam. Yaptığı büyüler ile İngiliz yönetiminin bile dikkatini çekmeyi başarıyor ve bir nevi yönetime ortak oluyor. Jonathan Strange ise; epey hareketli, genç ve yakışıklı bir adam. Tesadüfen büyü yapabildiğini keşfediyor ve ikilinin maceraları bu şekilde başlıyor. 

Dizi, atmosferi itibari ile oldukça hoş ve renkli. Üstelik dizide kullanılan dönem kıyafetlerine hayran olmamak elde değil. 

Susanne Clarke'ın 2004 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan Jonathan Strange & Mr. Norrell, keyif alabileceğiniz bir dizi. Özellikle fantastik kurguları seviyorsanız kaçırmayın derim.