26 Haziran 2016 Pazar

Yeni Deniz Mecmuası















Bu senenin beni en çok mutlu hadiselerinden birinden bahsetmek istiyorum. Hadisenin adı: Yeni Deniz Mecmuası. 

Mecmua, Mart 2016 tarihi ile yayın hayatına başladı. Denizler ile ilgili aklınıza gelebilecek bütün konuların ince bir titizlikle işlendiği dergi, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından çıkarılıyor. Yüksek lisans tezimin mühim kısımlarından birini de "denizcilik" oluşturduğu için derginin yayın hayatına başlaması beni çok mutlu etti. Üç aylık periyotlar halinde basılan dergi, Haziran ayı itibari ile ikinci sayısını da çıkardı. Oldukça hacimli ve bir o kadar da enfes konularla dolu olan Yeni Deniz Mecmuası'nı okumanızı tavsiye ederim.

Öyle teknik bir dergi olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, tarihle iç içe, denizi kıyısından köşesinden ya da tam ortasından tutmuş bütün konular ile ilgileniyor mecmua. Bir kez de buradan teşekkür etmek isterim ekibe, ellerinize sağlık efendim, denizler kadar derin ve engin bir iş olmuş. Daim olsun.

24 Haziran 2016 Cuma

James Baldwin: Giovanni'nin Odası

Giovanni'nin Odası'nı, eşcinsel edebiyat seçkisinin dönüm noktalarından biri olarak görüyorum. 1956 yılında yazılan bu cömert, nazik ve cesur aşk hikayesi, James Baldwin'i gözümde ilahlaştırıyor. David'in, Giovanni ile tanıştıktan sonra söylemiş olduğu şu sözler, beni sabaha kadar ağlatabilen, duygularımı beyin kıvrımlarımda sabaha kadar döndürebilen cinsten: 

"İşte Giovanni ile ilk karşılaşmam böyle oldu; sanırım ilk karşılaştığımız anda birbirimize bağlandık, hem de kısa bir süre sonra ayrılmamıza, Giovanni'nin bedeninin çok yakında, Paris yakınlarında bir yerde, uğursuz topraklar altında çürüyüp gidecek olmasına rağmen. Bu ben ölene kadar da böyle olacak, bu anları hep yaşayacağım, hayallerin tıpkı Macbeth'in cadıları gibi topraktan çıkıp karşıma dikildiği, bu yüzün, tüm değişik ifadeleriyle karşımda belirdiği, sesinin tınısının, konuşmasının kulaklarımda çınladığı ve kokusunun beni büyülediği anları hep yaşayacağım. Gelecek günlerde -ki Tanrı bana onlara dayanma gücü versin- Giovanni'yi tekrar tekrar göreceğim; uykusuz, huzursuz bir gecenin ardından, sabahın ilk parlak ışığında ağzım acı, saçlarım ıslak ve karmakarışık, gözkapaklarım alev alev yanarken, bir elimde kahve fincanı, diğerinde sigara, geçmiş gecenin ulaşılamaz, anlaşılmaz oğlanı karşımda öylesine oturacak ve biraz sonra da kalkıp, tıpkı bir duman gibi yok olup gidecek. Ve sonra Giovanni'yi yeniden göreceğim, tıpkı o gece olduğu gibi, canlı, alımlı ve kasvetli bodrumun tüm aydınlığını toplamış olarak."

Yaşadığınız gerçek aşkı, içinize işleyen o inanılmaz hisleri asla çekip çıkaramazsınız. İsteseniz de kendi iradeniz ile bunu yapamazsınız. O elini bıraktığınız sevdiceğiniz zihninizin ve kalbinizin kıvrımları arasında, görünmez bir hatta gidip gelir. Hiç yorulmaz, sürekli eski hikayelerle, güzel anılarla, gülen gözleri, parlak teni, çocuksu heyecanı ile gider gelir. Sonsuz bir yolculuktur bu, hiçbir şekilde engelleyemezsiniz. Ömrünüz boyunca tıpkı Giovanni gibi o da sizdeki bütün aydınlıkları kendi suretinde toplayacaktır. Asla unutamazsınız. Çünkü kendi suretinizi asla reddemezsiniz. 

18 Haziran 2016 Cumartesi

Georges Perec: Uyuyan Adam

Muhteşem bir yazar ile tanıştım: Georges Perec. Bir süredir hangi kitapçıya girsem mistik bir şekilde karşıma "Uyuyan Adam" adlı romanı çıkıyor. Niçin almamak için direndim bilmiyorum, fotoğrafını çekip telefonuma kaydettim, bekledim, bekledim. Cioran'ın "Çürümenin Kitabı" adlı eserini bitirip almayı planlıyordum lakin dün kitapçıda tekrar karşıma çıkınca almaya karar verdim.

Bazı kitaplar vardır, bazı yazarlar. Okumak için bir liste oluşturursunuz, düzenli bir şekilde ilerlerken bir kitapçıda, birçok kitapçıda karşınıza çıkarlar hem listenizi hem de sizi darmadağın ederler. "Bir kitap okudum hayatım değişti" mottosuna inananlardan değilim lakin bazı kitapların hissiyatı çok farklı hakikaten. Çok derinler, tahmin edebileceğimizden çok daha derinler. 

Perec'in romanı "Uyuyan Adam"dan kısa bir bölüm paylaşmak istiyorum. Üzerinde tartışılacak, paylaşılacak o kadar çok bölüm var ki, şimdilik bir tanesi ile yetineceğim: 

"Bu senin yaşamın. Bu sana ait. Önemsiz servetinin tam bir dökümünü yapabilir, ilk çeyrek yüzyılının kesin bilançosunu çıkarabilirsin. Yirmi beş yaşındasın ve yirmi dokuz dişin, üç gömleğin, sekiz çorabın, artık okumadığın birkaç kitabın, artık dinlemediğin birkaç plağın var. Başka şeyleri hatırlamayı canın hiç çekmiyor: ne aileni, ne öğrenimini, ne aşklarını, ne dostlarını, ne tatillerini, ne de tasarılarını. Yolculuklara çıktın ve dönüşte yanında hiçbir şey getirmedin. Oturuyor ve beklemek istiyorsun sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek: Gece olsun, saatler vursun, günler geçip gitsin, anılar silikleşsin."

17 Haziran 2016 Cuma

Günah, Acı, Umut ve Doğru Yol Üzerine Düşünceler

"Evinden çıkman gerekmez. Masadan kalkma ve dinle. Hatta dinleme, yalnızca bekle. Hatta bekleme bile, kesinlikle sessiz ve yalnız ol. Dünya, maskesini düşüresin diye, gelip kendini sunacaktır sana, başka türlü olamaz; kendinden geçmiş bir halde eğilecektir önünde.

Franz Kafka 
Günah, Acı, Umut ve Doğru Yol Üzerine Düşünceler

16 Haziran 2016 Perşembe

Grantchester













"Ne yapalım biliyor musun? Beraber kaçalım.
Nice'e gidelim. Fransız Rivierası'na gidelim.
Ilık yaz akşamlarında, yıldızların altında dans ederiz."

                                                          Sidney

Game Of Thrones'un altıncı sezonuna veda etmek üzereyiz. Tatil de yaklaşırken şöyle güzel, kaliteli bir yapım ile yaza merhaba demek istedim. ITV kanalında yayınlanan, James Norton'ın başrolünde oynadığı "Grantchester" adlı diziyi izlemeye başladım. 

"Grantchester" James Runcie'nin roman serisinden uyarlanan, 2014 tarihli bir İngiliz yapımı. İngiltere'nin küçük kasabası Grantchester'da yaşayan rahip Sidney'in hayatına odaklanan dizi, bir yandan da kasabada ve civarda gerçekleşen cinayetlerin izini sürüyor. Aynı zamanda bir dönem dizisi olması, benim için diziyi daha da ilgi çekici hale getiriyor. 
İlerleyen bölümlerde neler olacağını merakla beklemekteyim

Ayrıca şunu da belirtmeden edemeyeceğim, James Norton çok ama çok iyi bir oyuncu. Kendisini çok yakın bir zamanda War And Peace'te izlemiştim. Oldukça kaliteli yapımlarda rol alıyor. Sırf James Norton için bile izlenebilir "Grantchester".

14 Haziran 2016 Salı

Haftanın Şarkısı: Bury It












Chvrches ile Paramore'dan Hayley Williams sayesinde tanıştım. Bonnaroo 2016'da; düet yaptıkları şarkıları "Bury It" ile birlikte sahne aldılar. Bu aralar döndürüp dolaştırıp sürekli "Bury It" dinliyorum. Hayley Williams da şarkı için çok doğru bir tercih olmuş, yeni albümlerini beklerken, "Bury It" çok iyi geldi.

11 Haziran 2016 Cumartesi

Porselen Desenleme Sanatı

Bugün porselen desenleme kursumun ilk günüydü. Önceden hazırlamış olduğum malzemelerimle birlikte koştur koştur kursa gittim. 

Çok sevimli bir hocamız var, önce kendisinin desen dosyasından bir desen seçtik. Ardından ben seçtiğim deseni aydinger kağıdı üzerine geçirdim. Aydinger kağıdından da, karbon kağıdı aracılığı ile özel bir kalem ile porselene geçirdim. Sonraki aşama ise porselene geçirilen desenin üzerine kontür çekme. İtiraf etmeliyim ki bu kısım epey meşakkatli. Seçtiğiniz desen ile birlikte kontürün de süresi uzayıp kısalabiliyor. Ben çok basit bir kaftan deseni ile başladım. Hocamın yardımı ile boyamızı ezip sıvılaştırdık ve kontür kalemi ile çalışmaya başladık. 

Kaftanı porselen üzerine geçirdikten sonra hocam bir çalışma daha yapmamı istedi. Bu sefer seramik üzerine bir desen çalışması yaptık. Bir kadırga seçtim. Yüksek lisans tez konumun bir kısmını denizcilik oluşturduğu için, deniz temalı bir desen seçmek istedim. Yaptığım bu ikinci çalışma hocamın yardımları ile ilkinden daha güzel oldu. 

Porselenimi ve seramiğimi fırınlanmak üzere hocama teslim ettim, bir sonraki hafta boyama işlemlerine geçiş yapacağız.

Bana çok keyif verdi porselen desenleme. Öncelikle Caferağa Medresesi'nin, Mimar Sinan'ın bu şahaser eserinin dinginleştirici bir etkisi var. Medrese avlusunda sabah kahvemi yudumladım, serin serin oturdum, kurs arkadaşlarımla minik sohbetler ettim. Kurs merkezinden herkes çok ilgili ve güler yüzlü. En tatlısı da, ziyarete gelen turistlerin bizi çalışırken izlemeleri, tebrik etmeleri. İnsanı motive ediyor. 

Huzurun türlü biçimleri olduğuna inanıyorum. Bu deneyim de onlardan biri. Daim olsun.

8 Haziran 2016 Çarşamba

Bakire İle Çingene II

"Adam merdivenin tepesinde, yüzünde hiçbir anlam olmaksızın, olanca soğukkanlılığı ile duruyor, ama küstah gözleri Yvette'e bakmayı sürdürüyordu ve Yvette onun bakışlarını yanağında, boynunda hissediyor, başını kaldırıp bakmaya cesaret edemiyordu. Framley'se arada başını kaldırıp bakıyor ve erkeğin yakışıklı yüzünden, kendini beğenmiş, siyah gururlu gözlerinden aynı düzeyde bir bakışla karşılanıyordu. Ezilmişler sınıfına özgü o belirgin bakıştı bu: paryanın gururu, yasa adamlarına tepeden bakıp sonra kendi yoluna giden toplum dışına itilmişlerin o yarı hor gören başkaldırısı...."

D. H. Lawrence

7 Haziran 2016 Salı

Baharda Yine Geliriz

"Güzel bir kitap okumak ve ömrümün geri kalanını o kitabı okuduğum yerde geçirmek istiyorum. " demişti o. Sonra da bana dönüp sormuştu: "İnsan güzel bir kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?"

Barış Bıçakçı

5 Haziran 2016 Pazar

D. H. Lawrence: Bakire ile Çingene

Geçtiğimiz Cuma günü, Haydarpaşa Garında sekizincisi düzenlenen kitap günlerindeydim. Kitaplar ile ilgili olan tüm etkinlikleri kovalamaya gayret ediyorum.

Kitap festivallerinden tonlarca kitap almak huyum olmasa da o atmosferi solumak bana çok iyi geliyor. Okuyacağım kitapları temin ettiğim belirli yayınevleri ve internet siteleri olduğu için, bu tarz kitap günlerinden bir sürü kitap alıp eve dönmeyi pek sevmiyorum. 

Hatıra olması açısından bir kitap seçtim. Geçtiğimiz günlerde İngiliz edebiyatının klasikleşmiş yazarlarından Lawrence'in "Lady Chatterley'in Sevgilisi" adlı epey çarpıcı, yıllardır da eleştiri oklarına maruz kalan romanını okumuştum. Lawrence'i daha yakından tanıyabilmek adına, bir romanını daha okumam gerektiğini düşünüyordum. Can Yayınlarının standında "Bakire ile Çingene" adlı kitabını görünce aldım. Bitirir bitirmez daha kapsamlı yorumlarda bulunucağım. 

Sosyal medyada kitap hakkında pek iyi yorumlara rastlamadım. Lawrence'in kitapları yıllardır eleştiri alıyor. Özellikle "Lady Chatterley'in Sevgilisi", uzun yıllar boyunca sansüre maruz kaldığı için okurlarda farklı bir algı yaratıyor olabilir. Bence Lawrence, "Lady Chatterley'in Sevgilisi" aldı romanınında, erotizmi oldukça naif ve yerinde bir anlatım tarzı ile işlemiş. Erotizmi romanın içinde yoğururken, toplumsal yapıyı ve kadın erkek ilişkilerini oldukça sağlam irdelemiş. Bir kadının gözünden bir yasak aşkı anlatmak ve bunu rahatsız edici boyutlara ulaştırmadan erotizm ile bütünlemek kolay bir iş olmasa gerek. 
Bu bakımdan "Bakire ile Çingene" adlı kısa romanını da müthiş merak ediyorum. Bir iki güne başlayacağım. Umarım beklentilerimi karşılayabilir.

4 Haziran 2016 Cumartesi

Gürsel Korat: Unutkan Ayna

"Boğos, herkese çerçilik yaptığını söylese de aslında şehirde olmadığı zamanlarda bir mağaraya çekilir, orada yaşarmış. Bu mağaranın yerini kimse bilemezmiş, çünkü oraya, ermişlere ayan beyan görünen bir geçitten gidilirmiş. Mağarada ermişlerle buluşan Boğos, onlardan gelen bilgileri boncuk, lamba, tesbih, leğen, süpürge gibi eşyaların üzerine sırlayıp satarmış. Satın alınan bu eşyalar, sahiplerinin rüyalarına sızar, onlara olacakları fısıldarmış... Ermişlerden biri ona bir gün bir lamba vermiş; bu lambanın ışığını bir tabutun içine tutup baktığında, tabutun içindeki aynada, geçmişte olan biten her şey görünürmüş. 

Boğos'un sattığı aynaya gelince... O aynaya bakan kişi orada kendini değil, başka birini bulurmuş. Bu öyle bir aynaymış ki, bazen kimse ona bakmazken üzerinde beliren birileri, oradan evin içini izlermiş. O aynalar duvara asılınca, aynadaki kişiler resim gibi, öylece dururmuş. Gözlerini kırpıştıran, yüzlerini kaşıyan insanlarmış bunlar. 

Unutkan aynalar satarmış Boğos: Önünde ne yaşanmışsa, aradan çok zaman geçtikten sonra olanı biteni anımsayan bu aynalar her şeyi gösterir ama gösterdiklerini yok etmeyi unuturmuş. Resimlerdeki cansız kişiler, bu aynada canlı olurmuş. Olanı biteni gösteren bu aynalarda sesler duyulmazmış." 

"Unutkan Ayna" Gürsel Korat'ın Yapı Kredi Yayınlarından çıkan yeni romanı. Hüzünlü, tarihten bir hikaye anlatıyor Gürsel Korat. 1915 yılının Nevşehirine uzanıyoruz. Ermeniler, Rumlar ve Türkler. Aileler, bağlar, yaşanmışlıklar, acılar ve çözümlenemeyen olaylar. "Unutkan Ayna" okunması gereken, uzun uzun yad edilmesi gereken bir roman. 

Malcolm Gaskill: Cadılık

Dost Kitabevi enfes bir iş yapıyor. Bir iki sene önce "Kültür Kitaplığı" adını verdikleri seriden Andre Le Gall tarafından kaleme alınmış olan "Anksiyete ve Kaygı" isimli kitabı okumuş bir hayli doyurucu bulmuştum. "Kültür Kitaplığında" çeşitli konularda size temel teşkil edebilecek bilgi verici kitaplar bulmanız mümkün. 

En son ziyaretimde Malcolm Gaskill'in "Cadılık" isimli kitabını aldım. Modern Tarih üzerine üniversitelerde ders veren bir tarihçi olan Gaskill, çok hoş bir çalışma çıkarmış ortaya. İnsanlık tarihinden günümüze cadıları incelemiş. Ben de tıpkı Gaskill gibi tarihin bu tarz konuları ile ilgilenmeyi çok seviyorum. Siyasi tarihten boğuluyorum lakin sosyal tarih her zaman için zevkli. 

Dost Kitabevi'nin "Kültür Kitaplığı" ile tanışmanızı tavsiye ederim. Ebat olarak küçük, kolay okuyup bitirebileceğiniz kitaplar. Muhakkak size hitap eden bir kitap bulacaksınızdır. Keyifli okumalar. 

1 Haziran 2016 Çarşamba

Yaza Yeni Başlangıçlar

Okulların kapanmasına ve öğrencileri tatile göndermemize çok az bir zaman kaldı. Biz de öğretmenler olarak yaz tatilini iple çekiyoruz tabii ki. Koca sene çok yoruldum, çok koşturdum. Güzel bir yaz tatilini de hak ettim. Genelde yaz tatillerini birkaç günlük aile ve arkadaş tatilleri dışında evde geçiriyorum. Yaz mevsimini pek sevmem, terlemek hiç hoşlanmadığım hadiselerden biridir. 

Bu yaz bir değişiklik yapmaya karar verdim. Yüksek lisans tezimin bir kısmını bitirdim. Üçüncü seneme giriyorum artık. Bir senelik bir zaman dilimim kaldı. Hazır tez işimi hafifletmişken yaz için çeşitli planlar yaptım. Tarihi yarımadada Caferağa Medresesi var. Yazın kitap okumak ve kahve içmek için sakin, tarih kokan eşsiz bir yer. Ara sıra ziyaret ederdim. Birbirinden farklı el sanatları kursu da veriyorlar. Yaz için minik bir paket program yapmışlar. Bir öğretmen arkadaşım ile birlikte porselen desenleme kursuna yazıldım. On gün sonra kursa başlayacağız. Oldukça heyecanlıyım. Daha önce herhangi bir el sanatı ile ilgilenmemiştim. Meşakkatli lakin oldukça naif bir sanat. Heyecanla beklemekteyim. 

Bir diğer aktivitem ise benim için devrim niteliğinde hakikaten. Uzun yıllardır spor yapmak istiyorum lakin bir türlü kısmet olmadı. Okuldu, yüksek lisanstı, çalışma hayatıydı derken hep erteledim. Henüz 24 yaşımda olmama rağmen gittikçe bedenen yorulmaya ve yıpranmaya başladığımı hissediyorum. Fazla kilom falan yok, sadece sağlıklı yaşamak için böyle bir adım atmam gerekiyordu. Bugün bir fitness salonuna yazıldım. Esasen fitness salonlarındaki ortamı pek sevmiyorum. Yani o disko müzikler, hayatlarını kas yapmak uğruna orada geçiren, zihinsel aktiviteler yerine yalnızca fiziksel aktivitelere ağırlık veren bir kitlenin içinde kendimi rahat hissedemeyeceğimi düşünüyorum. Lakin bir yerden başlamak durumundayım artık. Yoksa epey sağlıksız bir gençlik dönemi geçirecektim. Bu da benim için epey radikal bir karar oldu. Üç aylık bu yaz tatilini iyi değerlendireceğimi düşünüyorum. Hayatıma farklı heyecanlar katmış olmak beni daha da dinç kılıyor. Umarım gelişimimi bir ömür boyu sürdürebilir ve hedeflerime ulaşabilirim.