21 Kasım 2008 Cuma

Soğuk Günler ve Börek Kızartması



Soğuk bir günden soğuk bir anı daha...Okulda bir haftadır devam eden doğalgaz çalışmaları var.Malum,ülkemizde doğalgaz yatakları kaynadığından dolayı köyüne kadar her yer doğalgaza geçirildi.Olanda kömür kullananlara yani bize oldu.Kömür fiyatları iki katına fırladı…Neyse işin ekonomik durumundan öte bizim okulun durumu.Aslında okul abartıldığı gibi soğuk değil ama neticede kış soğuklarına doğru yaklaşıyoruz.Okul birkaç gündür ısınmayınca yerel gazeteler bizim okulun bahçesine gelip çekim mi ne yapmışlar.Ben de yeni öğreniyorum.Bir de numaradan ateş yakıp çocuklar üşüyor haberi yapmışlar.Sözde haber,vallahi işlerini biliyor bu basın mensupları.


İlk defa hafta içi,bu saatlerde bir yazı yazıyorum.Çünkü soğuklar sebebiyle ve okulumuzun kutlayacağı 24 Kasım Öğretmenler Günü çalışmaları münasebetiyle eğitim yurdumuz tatil ilan etti.Bugün de bizim kasabanın pazarı.Tam denk geldi yani.Pazara gidip,


İki kilo elma

Bir kilo sevdiğim bisküvilerden ve birkaç gofret

Annemin sebzeleri;maydanoz ve roka.


Alınacaklar az olduğundan fazla bir ağırlık yapmadı bana.Eve giderken bir de yufka aldım.Canım öyle bir börek çekti ki annemi bekleyemeden hayatımdaki ilk börek denemesini gerçekleştirmek üzere bir bilim adamı edasıyla mutfağa girdim.Evdeki zeytin ezmelerini yufkaların arasına sürüp bir güzel sardım sarmaladım ve yağda kızarttım.Benimki biraz börek kızartması oldu ve kuru oldu ama yinede ben yaptığım için yemesi güzeldi.Ah ne kadar da marifetliyim;)


Sabırla beklediğim Twilight’ın şarkısını yapan Paramore’un klibi Decode geçtiğimiz haftalarda Mtv’de yayınlanmaya başladı.Bir izleyin derim ben;)


İzlemek için başlığa tıklamanız yeterli;)





18 Kasım 2008 Salı

Yeditepe'den Notlar



Cuma gecesinin dönümünde saat 03:00 gibi çıktım yola tek başıma.Tren garı bize yirmi dk yarım saat kadar falan uzaklıkta.Yolda birkaç sarhoşla karşılaşmama rağmen herhangi bir sorun yaşamadım.Yalnız olacağımı sanırken birkaç insanın daha tren beklediğini görünce buruşuk bir sevinçle beklemeye başladım.Trenin tehir yaptığı haberi geldi ve bir saat kadar daha bekledim.Sayın müdürüm beni trende karşıladı.Diğer ekip benden önce bindikleri için benim binmemle herkes tamamdı.Çok sevdiğim matematik hocamda bizleydi.İstanbul’a adım attığımızda Haydarpaşa’da otobüs bekledik biraz.Yeditepe’nin otobüsleri bizi almaya geldi ve üniversiteye doğru yola çıktık.Üniversite’ye geldiğimizde rahat gezmemiz için bavulları verdik,sonra rektörlük binasına rektörün ve görevli üyelerin konuşmasını dinlemek üzere gittik.En sonunda bize Bedrettin Dalan’ın “Milli Kimlik” adlı konuşmasını dinledik ve yürekten katılıp alkışlar tuttuk,tarihin yalanlarına şahitlik yaptık.Salondan çıktıktan sonra bölümlerimize göre öğrenciler eşliğinde fakültelere gittik.Sözel öğrencileri az olduğu için çok rahat gezme imkanı buldum.Bir kısım arkadaşla birlikte önce gümbürtüye radyo sinema ve televizyon bölümü tanıtımına gittik.Stüdyoları gördük ve bolca bilgi aldık.Dersliklere göz attık.En sevdiğim anlardan bir tanesiydi.Radyo sinema ve televizyon öğrencilerinin hazırlamış oldukları kısa filmleri cep sinemasında izledik ve tam anlamıyla rüya gibiydi.Benden başka gazetecilikle ilgilenen birisi yoktu.Gazetecilik standında duran ablaya rica ettim bana tüm binayı gösterdi.Çok şeker bir ablaydı ve sayesinde bireysel olarak bilgi aldım ve çok mutlu oldum.Bir ara yolum kaybettim ve resim odası ile heykel odasına girdim ve gezdim.Sonra çıkışı buldum tabi:)

Öğle yemeğinden sonra bizi Şile’deki otellerine götürdüler kalmak üzere.İşleler yapıldı ve koskocaman bir Yeditepe çantasıyla küçük villalarımıza uğurlandık.Odlara yedi kişilikti ama süit şeklindeydi ve içi mükemmeldi.Hemen gittim giyindim ve akşam yemeğine indim.(Bu arada poşetlerin içinden;polar,diş fırçası ve macunu,gündüz kremi,tıraş sonrası kremi gibi şeylerde çıktı)Yemek canlı müzik eşliğinde açık büfe rüyada gibiydim adeta. Hayatında kırk yılda bir beş yıldızlı otelde açık büfe yiyen bir şahsiyet olarak bu durumu mazur görmenizi dilerim:)Yedik içtik,koptuk,(ben kopmadım yani oynamadım ama çok eğlendim.

2.gün panayırın ardından boğaz turuna çıktık.Tam yedi saat gibi bir sürede İstanbul turu yaptık ve yemeklerimizi boğazda yani vapurda yedik.Akşam geç geldiğimizden hemen uyku bastırdı ve yattım.3.gün ise sabah kahvaltısından sonra Şile’den ayrılıp Miniatürk turuna çıktık.Bol bol çekilen fotoğraftan sonra çıkışta birde go-cart yaptık ve müthiş eğlendik.Ardından gezi bitti.Bizim grup benimde isteğimle kitapevine doğru yol aldık.Ve bir sürü ucuz kitap buldum tam sekiz tane kitap aldım:)

Sonra gece kendimi Kadıköy’de büyük bir alışveriş merkezine atıp dolaştık.Lezzetli Akdeniz Pizzanın ardından kendime ucuz birkaç bir şey aldım.(Gerçi pazarda daha ucuz ama)

Sonrası yolculuk ve dönüş.Rüya gibi bir gündü.Müdürüm,arkadaşlarım ve hocamızla birlikte çok güzel ağırlandık.Her şey için teşekkürler Yeditepe,kaderde seni yine görmek varmış İstanbul…



9 Kasım 2008 Pazar

Atatürk Ve Çağdaşlaşmak



Umut bir güneş misali gökyüzündeki puslu havayı aydınlatırken,sımsıcak bir gülüşün izleri dalgalanmaya başladı vatan topraklarında.Barış elçisi bir medeniyetin aziz milletini oluşturan bir yürek,alnıyla ve gururuyla selamlıyordu halkı.Zamanın yenik düşüren gücüne inat,kahraman bir ulusun büyük sevinç çığlıkları yankılanıyordu göklerde.Zafer duygusunun getirdiği samimiyetle,bir vatan toprağı daha kurtulmuştu halkın yüreğinde ve gözlerinde.Bir güneş daha doğuyordu göklerde.Ebediyete ilerliyordu Türk Halkı,ebediyete koşuyordu Mustafa Kemal ve Mustafa Kemal’in çocukları.

Uzak diyarların altın koylarında yatan,derin bir neşeye sükut eden bir ses yükselmekteydi vatan topraklarından.Ilıman bir sevincin yüksek çığlıkları ve heyecanıydı atan.Kemal’indi o atan,geleceğe aydınlığın izinde bakan kalp.Minik bir gülümseyişin ileride zafer coşkusuyla halkına çağdaşlaşma müjdesini tattıran.Mavi gözlerindeki deniz parıltısı,uçan bir rüzgarın denizden aldığı duygular kadar taze,hayat verici ve sokulgandı.Küçüklüğünden beri ne yapacağı aklındaydı Kemal’in.Aziz bir hürriyetin beşiğini sallamak,masum parıltılarla ışıldayan bir toplumun gönlünü ve göğsünü kabartmak,çağdaş medeniyetler seviyesine yükseltmekti amacı.Yurdu ve bir zümrüdün keskin umudu kadar değerli olan Türk insanını.

İstediklerini yapmakta ve uygulamaya koymakta kararlıydı Mustafa Kemal.Ülkenin durumunu göz önünden bulundurup,uzun toplantılar ve fikir mübadelelerinin ardından yapılacakları zihninin en mühim köşesine koymuştu.Kasvetli bir riyakarlıktan uzak,sağlam adımlarla ilerleyen,yenilikçi bir toplumun temelleri atılmalıydı.Her zaman için Batı’daki gelişmelerin takip edilip,bunun Türk kültürü,folkloru ve sanat anlayışıyla birleştirilip,uygarlık düzeyine ulaşmanın çabaları içindeydi.Biliyordu ki,bu genç ve dinç ülkenin içindeki iki başlılık giderilmeli ve yenilik kapıları ardına kadar açılmalıydı.Güneşe açılan her kapı,feraha erişilen bir mekan içermekteydi.Bu nedenle mühim olan Cumhuriyet’i ilan etmekti.

29 Ekim 1923 Pazartesi şöyle diyordu Atatürk:”Muhterem Arkadaşlar,acizleri mahzar olduğum bu emniyet ve itimada layık olabilmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacımı arz etmek mecburiyetindeyim.O ihtiyaç,yüce heyetinizin şahsım hakkındaki teveccüh ve itimadının,yardımının devamıdır.Ancak bu sayede şahsıma buyurduğunuz ve buyuracağınız vazifeleri yapmaya muvaffak olabileceğimi ümit ederim.Türkiye Cumhuriyet’i mesut,muvaffak ve muzaffer olacaktır.”İşte bu sözlerle arz ediyordu kendini,muhterem vatanın insanlarını en üst düzeye taşıyacağının sinyallerini veriyordu.

Atatürk’ün ilke ve inkılapları doğrultusunda su yüzüne çıkması mühim olan bir ilke vardı:Laiklik.Temelinde çağdaşlaşma ve uygar medeniyetler düzeyinde giden yolda başarılı çalışmalar yapabilmek yatıyordu.Türk Halkı’nın incilerle süslü kalbinin en aziz noktalarına giden yolun ise eşit bir toplumun temellerinin atılmasıyla olacağını düşünüyordu.Kadın ve erkeğin her konuda eşit olması derhal sağlanmalıydı.Medeni Kanun ile yasallaşan bu güvence ve haklar Türk kadınına yenilikçi ve çağdaş bir yapı kazandırırken,evrensel niteliği ile de dünya devletlerine örnek teşkil ediyordu.

Eğitim,öğretim ve bu sitemin yapı taşı olan öğretmenleri çok önemsiyordu.Bir sürü fakülte,bölüm ve mesleki eğitim alanları açıp,ülke gençlerinin bilgi ve sanat dolu yetişmesi için elinden gelen gayreti gösteriyordu.İlhamını halktan alan nadide beyninin en gizli bahçelerinde ki meyveyi yani çağdaşlaşmayı arttırıyor ve olgunlaşan bilgi meyvelerini evrensellik boyutuna ulaştırıp yine Türk halkına sunuyordu.Evet,Türk çağdaşlaşıyordu!Umut ve azim şimdi uygar bir medeniyet sahnesinde efsanevi niteliklerle gerçeği ve ihtişamı halka sunuyordu!

Uzak durma yoldaş,herkes bu vatan toprağında eş,arkadaş.Korkma,ümitsizliğe kapılma kaynaş.Şimdi bak bu aydınlık havaya,başını dik tut.Uçurtmalar uçuran,kırmızı beyaz bir kalp yaratıp,içindeki sevgiyi göklere salan,güneşe azat eden şu topluma bir bak.Ne kadar hoş,ne kadar çağdaş!Sensin toprağı toprak yapan,sensiz azmin yolunda gücünü uygarlık adına,ilim ve fen adına göndere çeken,umuda altın izler bırakan,sensin arkadaş!Vatan şimdi hoş,vatan şimdi çağdaş!


Sufi'ye sevgilerimle;)



8 Kasım 2008 Cumartesi

Çikletten Patlaklar



Reklam da yaptım ama neyse:)

Cuma günleri valiz hazırlamak gibi Cuma günleri seninle ilkbahar gibi…Cumadan geçtik Cumartesiyi yaşadığımız şu dakikalarda yine ben…Bugün ilk kez düşünmeden şöyle aklımda ne varsa yazayım dedim ve yepyeni haberlerle geldim.

Sınıfımızda adet oldu.Herkes bir şeyler yapıp evinden getiriyor.Bizim sınıf sağ olsun hiç aç bırakmıyor midemizi.Efendim patatesli kekinden,yoğurtlu havuçlara,makarnalardan,kısırlara…Daha bir çok yeyip de saymayı unuttuğum şey.Eski sınıf öğretmenimiz ve yeni sınıf öğretmenimizle bir aksilik çıkmazsa pazartesi günü öğlen arası sınıfta buluşuyoruz ve yemekleri yeyip muhabbet ediyoruz.Dokuzuncu sınıfın başlarında asla hatırlamam dediğim lise hayatını sanırım unutamayacağım.


Liseli modundaki havamdan ışınlanıp Show TV ana haber bültenine pardon;) yazıma geri dönüyorum.Sanırım şanslı günlerimden bir tanesini daha yaşıyorum.Biraz sıkıcı geçen bir dershane programının ardından çarşılarda dolaşmaya başladım Nazi(arki diyenlere inat arkadaşım) ile birlikte.Önce milyoncuya gittik,başlıca uğrak yerimiz.Sonra bana hırka bakmak için beş on tane dükkan dolaşmak zorunda kaldık.Sonunda istediğim gibi bir şey buldum.Malum Yeditepe’ye gezi var,her zamanki gibi eşofman ve tişörtle gitmek olmaz sanırım.Beni seven böyle sevsin diyeceğim ama millet bir yerden sonra haklı doğal olarak.Bu arada gene kendimi övüyorum ama ne yapayım bir insanın yazmaktan başka bir meziyeti olmayınca bunlarla avutuyor,döndürüyor kendini yaşam çarklarında,joker gelene kadar:)Efem,il çapında düzenlenen Atatürk ve Çağdaşlaşma konulu kompozisyon yarışmasında birinci olmuşum maşallah:)Ehh hediye verdikleri kalemde olsa mükafatlandırılmak güzel bir şey tabi:)


Artık duş alıp Almanca sınavına çalışmam lazım yoksa kötü geçeceğine eminim.Çiklet gene Beyazlar içinde gider;)



1 Kasım 2008 Cumartesi

İktidarsız,Suratsız Zaman



Güç gösterisinde bulunmak sandığımdan da zormuş.Bana yakışan gözlemekmiş bunu anladım.Kırılan bir kalbi tamir etmek,tekrardan hayata döndürmek zormuş.Ama üstesinden umutla gelmekte varmış.

Ayıp bir haksızlığa kurban gittik bu hafta sınıfça.Sözel sınıf olmanın yücelere verdiği iktidar gücüyle ezilmeye alıştık artık.Nasıl olsa bilişsel bir zekaya sahip değiliz.Çirkin ve üzücü bir olay yaşadık ve hala etkisindeyim.Kısaca temizlik haftasında en pis sınıf seçildik ve bütün okulun önünde rezillikten rezillik beğendik.Nasıl olsa sözeliz ya.Neyse bu hafta sınıfımızı pırıl pırıl ettik ve sonunda birinci seçilme hakkına eriştik.İsteğimiz Pazartesi günü okulun önünde adımız duyulsun.


Bir de Cuma günü okulumuzda bilgi yarışması yapıldı.Soru bu sene hikaye dalında ödül alan ünlü ve başarılı yazarımızdı:Yaşar Kemal.Bu yanıtı bizim sınıf ve bir sayısal sınıf en fazla bilen sınıflar olmuş.Neymiş efendim kopya çekmiş olabilirmişiz.Biz sözel sınıfız,nasıl bilmeyelim ki…Sonra bir eleme sorusu daha soruldu.Cannes film festivalinde 2007 yılında en iyi senaryo dalında ödül alan filmimiz:Yaşamın Kıyısında.Bunu eleme sonucu bizden üç kişi ve en fazla kişi bildi.Yine Pazartesi günü okulun önündeyiz.Sözel grubu birinci oldu diye.


Zannediyorum anlaşılamayan bir kanı var.Biz sözeliz ve bundan gurur duyuyoruz.Bu ülkenin sosyal beyinlere oldukça fazla ihtiyacı var.Amaç matematikse,merak etmesinler onu da yapıyoruz.Sadece istiyoruz ki bu ülkenin tarihi,bu ülkenin coğrafyası ve bu ülkenin edebiyatı,Türkçe’si ile büyüyelim.

İşin ayrıntısı zamanda ve olayda gizli ama ancak bu kadarını anlatıp açılabildim.İçimi de dökmüş oldum böylece:)