28 Temmuz 2016 Perşembe

Yeni Planlar

Ülke durumları, yazın vermiş olduğu rehavet derken epey bunaldım şu sıralar. Tatilin ardından eve döndüğümden beri rutin işlerin peşinde koşturuyorum. Hiç de bitmiyorlar. Sanırım fazlaca da harcama yaptım şu sıra, biraz toparlanmamda fayda var. 

Bugün ilk kez evde porselen desenleme çalıştım. Kediler çiziyorum artık, pek şirin kediler. Bir yandan da anneme öğretiyorum çünkü porselen desenleme beni gerçekten dinlendiren bir el sanatı, uğraş. Ona da iyi gelecektir.

Önümüzdeki dönem iş dışında çok yoğun bir program hazırlığı içerisindeyim. Hepsini aynı anda gerçekleştirmem mümkün olmayabilir lakin yine de listeye almaktan çekinmedim. Öncelikle yüksek lisansta son seneme giriyorum. Bu sene tezimi yazıp, uygulamamı yapıp tamamlamam gerek. Epey ihmal ettim, okulların açılması ile birlikte ağırlık vereceğim kendilerine. 

Ardından artık dil eğitimimi ciddiye almam gerektiğini düşünüyorum. Bu sene dil kursuna gitmek de planlarım arasında. Bunun dışında tekrar üniversite okumak istiyorum, ikinci üniversite kapsamında felsefe eğitimi almak niyetim. 

Bir diğeri ise kendime profesyonel bir fotoğraf makinesi alacağım. Telefonum ile amatör fotoğraflar çekiyorum ama artık yeterli olmuyor. Bir de üzerine temel fotoğrafçılık eğitimi alabilirsem ya da kendim öğrenmeye çabalarsam çok güzel olacak. Kışın Kars'a kültürel bir gezi yapmayı planlıyorum yataklı trenler ile. Fotoğraf makinesi benim için gerçekten güzel olacak. 

Ve sonuncusu bir türlü başlayamadığım spor serüvenime artık cidden başlamak istiyorum. Bu dönem bitmeden bir spor salonuna yazıldım ve tabii ki ilk gidişten sonra bir daha gitmedim! Bu sefer iddialıyım, sene boyunca düzenli spor yapacağım. 

Hayattan senelik beklentilerim bu kadar. Umarım hepsini gerçekleştirebilirim. Bitti.

22 Temmuz 2016 Cuma

Viktor E. Frankl: İnsanın Anlam Arayışı

Her yaz kendime karma bir kitap seçkisi hazırlıyorum. Seçtiğim kitapları yaz boyunca liste dışına çıkmadan okumaya çalışıyorum. Uzun süredir kaliteli mecralarda ve edebiyat, psikoloji çevrelerinde tavsiye edilen kitaplar listesinde gördüğüm bir kitaptı "İnsanın Anlam Arayışı." Bir öğretmenim ve mümkün mertebe kişisel gelişim kitaplarından uzak, kaliteli eserleri okumaya ve öğrendiklerimi çalıştığım eğitim kurumunda öğrencilerimle olan ilişkilerimde uygulamaya gayret ediyorum.

Frankl, 20. yy'ın mühim varoluşçu psikiyatrlarından biri. Aynı zamanda Üçüncü Viyana Okulu'nun ve Logoterapinin kurucusu. Frankl'ı önemli kılan özelliklerinden bir tanesi de, Nazi toplama kamplarından biri olan "Auschwitz"de uzun süre tutuklu olarak bulunması. 

Frankl, "İnsanın Anlam Arayışı" adlı kitabının ilk bölümünde kamp esnasında yaşadığı çarpıcı olayları oldukça açık bir şekilde dile getiriyor. İtiraf etmeliyim ki Frankl'ın kişisel öyküsünden fazlası ile etkilendim. Toplama kampları ile ilgili uygulamaları, Hitler Dönemini ve Nazi soykırımının vahşetini herhangi bir kaynaktan da okuyabiliyor ve derslerde öğrencilerimize anlatabiliyoruz. Lakin Frankl'ın yaşadıklarını bizzat okumak üstelik bir psikiyatristin, bir doktorun kamp zamanlarına şahit olmak insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor. 

Eserin ikinci bölümünde Frankl logoterapiden bahsediyor. Kısa başlıklar halinde bazen kendi örneklerinden bazen de çevresindeki örneklerden yola çıkarak psikoloji ile ilgilenmeyen insanların da rahatlıkla anlayabileceği bir dilde açıklamalarda bulunuyor. Logoterapiyi ilk kez işittim ve oldukça ilgi çekici buldum. Frank'ın kamp anılarından yola çıkaracak acı üzerine yazmış olduğu bölümler de epey güzel. 

Frankl, toplama kampı sırasında arkadaşına bir vasiyette bulunma gereği duyuyor ve şöyle diyor: 

"Dinle Otto. Evime, karıma bir daha kavuşamazsam ve sen onu tekrar görecek olursan, ona her gün, her saat onu konuştuğumu söyle. Unutma. İkincisi, onu başka her şeyden çok sevdim. Üçüncüsü, onunla evli olduğum o kısacık zaman, başka her şeyden, hatta burada yaşadığımız onca şeyden çok daha önemli. "

"Otto şimdi neredesin? Hayatta mısın? Birlikte olduğumuz o son saatten sonra başına neler geldi? Karını tekrar bulabildin mi? Ve gözlerindeki çocuksu yaşlara karşın, yürekten sana verdiğim vasiyetimi -kelimesi kelimesine- anımsıyor musun?"

Ve daha sonraki bölümlerden birinde şöyle diyor Frankl:

"Sevgi, sevilen insanın fiziksel varlığının çok çok ötesine geçer. Sevgi, en derin anlamını, kişinin tinsel varlığında, iç benliğinde bulur. Sevilen kişinin gerçekte orada olup olmaması, bir anlamda önemli olmaktan çıkıyor." 

Tam da burada Gündüz Vassaf'ın İletişim Yayınlarından çıkan "Cehenneme Övgü: Gündelik Hayatta Totalitarizm" isimli kitabının "Ah Minel Aşk!" adlı bölümünde yazmış olduğu şu kısım aklıma geliyor: 


"Oysa aşkın, kendi içinde, kendinden gelen özellikleri vardır. Aşk sona erdikten ve kişi o deneyimden çıktıktan sonra da aşk bir bütün, bir toplam, bir gestalt olarak baki kalır. Yitirilen, aşk değildir. Yitirilen, o belirli sevme şeklinden vazgeçen kişidir. Ama, kişilerin arasındaki aşk, bir zamanlar var olmuş olan aşk yok olmuş değildir. O her zaman mevcuttur."

Görülen o ki Frankl'ın sevgi olarak bahsettiği durum Gündüz Vassaf tarafından aşk olarak anlamdırılıyor. Ve aslında ortak noktada; aşkın, sevginin kişilerden bağımsız olarak devam ettiğini, kişiler sevmekten, aşktan vazgeçseler dahi aşkın ve sevginin baki kalmaya devam ettiğini belirtiyorlar. 

Frankl'ın "İnsanın Anlam Arayışı" adlı eserini bu yaz okunacak kitaplar listenize alabilirsiniz. Hatta yanında Gündüz Vassaf'ın "Cehenneme Övgü; Gündelik Hayatta Totalitarizm" adlı kitabını alıp eş zamanlı bir okuma dahi yapabilirsiniz. Her iki kitap da benim başucu kitaplarım arasındaki yerlerini aldılar. 

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Georges Perec: Şeyler

60'lı yıllar. Paris. Jerome ve Sylvie. Şeylerin küçük dünyasında büyümeye çalışan iki hayat arkadaşı. Zamanın bir dolu serüvenine kucak açmaya çabalayan, gittikçe yiten, yalpalayan, nesnelerin sahte dünyası içinde yol alan iki genç insan. 

"Düşman görünmezdi. Ya da asıl onların içlerindeydi, onları çürütmüş, kangrenleştirmiş, mahvetmişti. Alemin maskarası olmuşlardı. Küçük uysal yaratıklar, onları önemsemeyen bir dünyanın sadık yansımalarıydılar. Kırıntılarından başkasını asla elde edemeyecekleri bir pastanın içine boğazlarına kadar batmışlardı." 

19 Temmuz 2016 Salı

Engin Geçtan: İnsan Olmak

İlk basımı 1983 yılında yapılan, güncelliğinden ve içerisindeki bilgilerin, analizlerin evrenselliğinden hiç ödün vermeyen bir kitap "İnsan Olmak." Sanıyorum ki insan olmanın hissettirdikleri ve içgüdülerimiz bir ölçüde baki kalıyor. 

Geçtan, kitabında insan olmanın tüm getirileri ve götürülerini oldukça anlaşılır bir dil ile belirli başlıklar ve kısa bölümler halinde işliyor. Birey ve toplum, kaygı, yaşam ve ölüm, yalnızlık bu başlıklardan yalnızca birkaçı. Kitabı okudukça kendiniz ile ilgili birtakım analizler yapabiliyorsunuz. Kendinizi biraz daha tanıyor ve çevrenizdeki insanlar ile olan ilişkilerinizde kaçırdığınız nüansları yakalayabiliyorsunuz. Hatta kitap üzerinden günümüz insanı değerlendirmesini ve yeni dünya insanının haleti ruhiyesini de çıkarsayabiliyorsunuz. Kitaptan çarpıcı ve güzel bir bölüm paylaşmak istiyorum: 

"Dünyada iki tür insan vardır: yaşayanlar ve yaşayanları seyredip eleştirenler. Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşamı simgeler. Yaşamak, kendisi olabilmeyi ve yaşama etkin bir biçimde katılabilmeyi tanımlar. Bu, insanın kendi sorumluluğunu, bir başka deyişle, hayatına anlam katma sorumluluğunu içerir. Sorumluluğunu üstelenen kişi özgürdür. Özgür insan daha az korkar, onun için sevebilir!"

Tatil Güncesi: Kemer II (Phaselis Antik Kenti)

Kemer'de kaldığımız bir hafta boyunca gezebildiğim en güzel yer Phaselis Antik Kenti oldu. Olimpos'u da görmek isterdim artık bir başka sefere. Kemer merkezde saat kulesinin hemen yanında Phaselis Antik Kenti'ne giden minik otobüsler kalkıyor. Kişi başı 4.5 Tl verip Tekirova otobüslerine biniyorsunuz ve yaklaşık yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra Phaselis Antik Kentindesiniz. Yol kenarında gördüğüm tabelanın üzerinde Phaselis I yazıyordu, II var mı emin değilim lakin benim gezdiğim yer Phaselis I idi.

Phaselis, yol kenarı ve biraz ıssız bir güzergahta kaldığı için insanların pek çoğu arabaları ile geliyor. Ben otobüsten inip ormanlık arazinin içerisinde Phaselis'e gidene kadar -hemen hemen yarım saat- tek başıma yürüdüm. Phaselis bir ören yeri olarak geçiyor, içeriye giriş ücretli. Müze kartınız var ise avantajlarından faydalanabilirsiniz, müze kartınız yok ise 20 liralık bir giriş ücreti var. İçeriye girdikten sonra ilk göze çarpan deniz kenarındaki su kemeri oluyor. Su kemerini ana cadde takip ediyor, bunun yanında hamamlar, anıtlar, tapınak alanları da mevcut. Phaselis'de Akdeniz Üniversitesi'nin bir araştırma birimi de yer alıyor. 

Phaselis'in benim için bu kadar önemli olmasının sebeplerinden en önemlisi Hadrian. Rodos'tan Likya'ya, Büyük İskender'den Roma'ya kadar pek çok uygarlık ile bağları olan mühim bir liman şehri Phaselis. Roma İmparatoru Hadrian'ın şehri ziyaretinden sonra, onun adına bir kapı yaptırılıyor. Şu an bu kapı deniz kenarında ve epey küçük bir kısmı kalmış durumda. Yine de Antoninus'a karşı duyduğu büyük aşkı tarihe kazımış Hadrian adına yapılan kapıya dokunmak bile güzel bir tarihi deneyimdi.

Hadrian Kapısının olduğu kısımda güzel bir plaj da var. Ben gittiğimde çok az kişi vardı ve açıkcası yüzeceğimi tahmin ederek gitmemiştim. Yanımda havlum, yedek eşyalarım yoktu. Ama bu sessiz ve güzel Phaselis'de antik kente karşı yüzme keyfini kaçıramazdım. İçinde bulunduğum duruma aldırmayıp suyun keyfini çıkardım. 

Antik kentin içerisinde bir de antik bir tiyatro bulunuyor. Merdivenler ile çıkabiliyorsunuz. Tavsiyem antik tiyatroyu görmeden dönmeyin. Hakikaten güzel bir dokusu ve manzarası var. Aynı zamanda çok da güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Ben fotoğraf çektikten sonra yine taş peşinde koşup güzel taşlar topladım.

Bileti aldığınız yere geri döndüğünüzde sağ tarafta küçük bir durak mevcut. Oraya belirli aralıklarla Kemer otobüsleri geliyor. O otobüslere binip tekrar Kemer'e dönmeniz mümkün. 

Kemer tüm tarihi ve turistik güzellikleri ile bizim için epey keyifli bir tatil yeriydi. Kaldığımız süreyi keyifli geçirmeye çalıştık. Antalya çok büyük bir tatil merkezi. Bu yüzden kısa bir sürede tüm tarihi yerleri gezmek mümkün olmayabilir. Ben daha çok tarihi ziyaret yapacağımı düşünmüştüm ama kısıtlı sayıda yapabildim. Belki bir dahaki sefere daha uzun bir tatil ile bunu gerçekleştirebilirim. Siz de tatil rotanızı Kemer'den yana kullanabilirsiniz. Keyifli tatiller dilerim.

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Tatil Güncesi: Kemer I

Geçen yıl yaz tatilini okuldan öğretmen arkadaşlarım ile Ayvalık, Sarımsaklı ve Cunda Adası üçgeninde geçirmiştik. Bu sene ise annem ile birlikte Kemer'e gittik. Yaklaşık bir haftalık bir otel tatili yaptık. Daha önce güney illerimizden herhangi birini ziyaret etmemiştim. O yüzden Antalya'yı tercih ettim.

Kemer çok büyük bir ilçe olmamak ile birlikte aradığınız hemen her şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz bir tatil merkezi. Biz tatil paketimizi Ets Tur aracılığı ile satın aldık. Yaklaşık yüzde kırklık bir indirimden faydalandık, bizim için epey uygun ve külfetsiz bir tercih oldu. 

Kaldığımız otelin Kemer merkezde olmasının avantajlarını yaşadık. Dört yıldızlı bir oteldi, biz sadece sabah kahvaltı seçeneği ile konakladık. Her şey dahil paket çok pahalı olduğu için sabah doyurucu bir kahvaltı yapıp, akşam yemeklerimizi de farklı yerlerde gayet uygun fiyatlara yemiş olduk. Her şey dahil paketten daha hesaplı bir tatil olduğunu da söyleyebilirim. 

Otelin kendine ait bir plajı vardı. Bu benim için tatil seçiminde önemli bir husus. Çünkü otelin plajını ve şezlonglarını rahatlıkla, ödeme yapmadan istediğiniz saatlerde kullanabiliyorsunuz. Diğer türlü her gün sahile gidip gelmek, şezlonglar için ödeme yapmak ve bütün günü plajda geçirmek durumunda kalmak zor olabiliyor.

Eğer arabanız varsa merkez dışı bir otelde, doğal ortamın içerisinde konaklamak da güzel bir seçenek olabilir. Lakin arabanız yoksa ihtiyaçlarınızı karşılamak ve alışveriş yapmak için merkeze gelmek durumunda kalmak sizi zorlayabilir. Biz bu yüzden merkezde bir otel tercih ettik. Kemer'de daha çok Ukrayna ve Rus asıllı turistler var. Çarşıda yer alan tüm dükkanların tabelaları yabancı dillerde, turistlere yönelik. İlginç olan hususlardan biri de mağazalarda fazlasıyla orijinal olmayan kıyafet satılıyor olması. Turistlerin de bu kıyafetlere ilgisi oldukça büyük. 

Bir tatil yöresine göre Kemer -taksi fiyatları hariç- oldukça ucuz. Kendinize Kemer hatırası hediyelik eşyalar alabileceğiniz bir sürü dükkan da var. Ben iki tane magnet ve el yapımı porselen bir kap aldım. İçerisine de denizin dibinden topladığım inanılmaz renkteki ve inanılmaz güzellikteki taşları koydum. Kemer'in plajlarındaki su muazzam bir şekilde temiz. Saatlerce denizden çıkmak istemeyebilirsiniz. Eğer disko, club tarzı eğlence mekanlarını seviyorsanız bu seçenekler de yeter miktarda mevcut. Kemer'i yaz sıcaklarında yürümek istemeyenler için de, kiralayabilecekleri iki kişilik mini motorlar ve bisikletler var. Yine çeşitli temalarda günü birlik tekne turlarına katılmanız da mümkün. 

Devamı bir sonraki yazıda. 

3 Temmuz 2016 Pazar

Bu Yaz

Bir eğitim öğretim sezonunu daha kapattık. Meslek hayatımda üçüncü yılımı da geride bırakmış oldum böylece. Bir klişe olsa da, zaman ne kadar çabuk geçiyor demeden edemeyeceğim. Sonsuz anı, sonsuz sevgi, sonsuz acı, sonsuz umut hepsi bir arada bir sürü iz bırakarak gelip geçiveriyor. İnsanlar giriyor hayatlarımıza, sonra hepsi birer birer çekip gidiyor. Sanırım bir çeşit yaşam kanunu. Tecrübe, olgunlaşma derken bir bakmışsınız ki, hala kocaman varlık sebebiniz ile birlikte kocaman koltuklarınızda oturuyorsunuz. 

Porselen desenleme kursuma da dün itibari ile veda ettim. Bitti. Ortaya üç tane eser çıkardım lakin sonuncusu fırının azizliğine uğradı. Kurtarabildiğimiz kadar kurtardık. Diğer ikisi oldukça güzel oldu. Biri çerçevelenmek üzere bir sanatçının tozlu raflarında bekliyor. Diğeri ise evimi süslüyor. Çok zevkli bir hobi oldu benim için. Belki seneye de devam eder, yeni tasarımlar çıkarabilirim ortaya. 

Çok kısa sürede tanıdığım lakin çok sevdiğim yakın bir dostum hayallerine kavuştu. Çok şirin bir üniversitede pek şirin bir araştırma görevlisi oldu. Onun da kutlamasını yaptık ve yaz tatiline adım attık. 

Bu yıl annem ile birlikte tatile çıkıyoruz. Rotamız Antalya/Kemer. Ardından beni çok güzel bir kamp bekliyor Ağustos ayında. Ermeni öğretmen/öğrenciler ile Türk öğretmen/öğrencilerden oluşan bir eğitim kampı. Büyükada'da olacağım. Şimdiden onun da heyecanı içerisindeyim. Mümkün olduğu kadar güzel işler yapmaya çabalıyorum. Bir varoluş kaygısı içerisindeyim, sürekli yeni ve doyurucu şeyler arıyorum. Bilgiye ve tecrübeye açlığımın hiç dinmemesini diliyorum. Hoş geldin yaz tatili.