25 Eylül 2009 Cuma

Çiklet İlk Defa Yuvadan Ayrılıyor!

Evet yarın gidiyorum ben,Cumartesi akşamı.Blogu ve sizleri daha fazla özlememek için bugünden veda etmek istedim.Yarın açmayacağım bilgisayarımı...Birazdan da saatlerce banyo yapacağım,doyasıya...Bir daha böyle banyo yapamam herhalde orada.Gidiyorum gözüm pek yaşlı değil ama içim buruk.Annemi tek başına bırakıyorum.Buradaki tüm işlerden kopuyorum.Dün hocamızı ziyaret ettik.Her şey güzel olacak dedi.İnanmak istiyorum umarım öyle olur.

En çok da beni ziyaret eden,yazılarımı okuyan ve bana değer veren blog arkadaşlarımı geride bırakmak çok üzüyor beni.Hatta dost olduklarım bile var.Ne kadar güzel bir duygu aslında.İnsanın çevresinde bulamadığı kişileri yazdıkları aracılığı ile keşfetmesi.Daha fazla üzülmek ve üzmek istemiyorum.Gidiyorum işte ben.İlk defa bu kadar uzun bir süre için.Okumak için.Öğretmen olmak için...

Herkes kendine iyi baksın millet.Biliyorum orada yazamayacağım...Belki imkan yaratabilirim ama üniversite dersleri nasıldır,nasıl çalışmak gerekir hiç bilmiyorum.Vakit olur mu,yaratılabilir mi hiç bir fikrim yok,sadece gidiyorum...

Yine fonda Paramore şarkısıyla veda ediyorum sizlere...

Görüşmek üzere...

Çiklet gider ve bir de utanmaz sakız patlatır yüzlerinize karşı;)

24 Eylül 2009 Perşembe

My Room,Bathroom

İnsan en sevdiği şeyleri bırakamaz ya,ben de öyle bir bencillik ve endişe tarzı şeyler yaşıyorum.Sanırım anlaşırım gittiğimde,uyumluyumdur ama her şeye de eyvallah diyemem.Ferhunde kılıklı değilim hani,fesat değilimdir ama çıkarlarımı düşünürüm...Şimdi şuraya geleceğim..Az kaldı gideceğim,biraz içim rahat biraz uzak bir diyarda gibi ruhum daha gitmeden.Keşke demek istemiyorum ama zorluk çeker miyim acaba?Yakın bir yerleri yazsam daha iyi olur muydu diyorum ama herkesin ağzından Aydın'a dair iyi şeyler duyuyorum.Zaten Abbas Güçlü'yü izledim dün.Sekiz sene bile atanamayan bir öğretmen vardı.Hem de benim branşımdan..Ne yapmam lazım ki bunları mı düşüneyim şimdiden...

Evden ayrılmak zor.Çok alışkınım bu ortama,yani odama ve banyoda saatlerce kalmaya.Rahat rahat yayılıp,rahat şeyler giymeye.Canım çitos,çikolata istediğinde bisikletimle bakkala gidip almaya.Kuşuma çekirdek atmaya,bahçemize bakmaya,buzdolabının önünden ayrılmamaya,rahat rahat yemek yemeye,çekinmemeye,dolabımdaki posterlere bakmaya,fotoğraf albümlerimizi,yıllığı karıştırmaya,panomdaki yazıları okumaya,kitaplarımı düzeltmeye,tuvalete gitmeye ve dakikalar geçirmeye....

Alışmak zor ama başarmak lazım sanırım.Yarın gidiş yazımı yazıp Cumartesi gideceğim..Üzülüyorum...Paramore'dan bir şarkıyla veda ediyorum...

wo oh oohh oh

You don't have to believe me
but the way I way I see it
next time you point a finger
I might have to bend it back
or brake it brake it off
next time you point a finger
I'll point you to the mirror.

Playing Good/Brand New Eyes;)

22 Eylül 2009 Salı

Pan Pan Panayır;)

Yarın panayır başlıyor.Aslında bugün başladı ama ilk gece pek bir şey bulamazsınız.Panayırda gece dolaşmayı çok severim ben.Arkadaş olmayınca gondol,balerin falan binmem ben.Sadece dolaşırız,gezeriz.Kağıt helva yemesi ve o ilginç dondurmalardan yemesi güzel olur.Bir sürü ıvız zıvır gereksiz şey alırsınız.Kimisi ucuz diye bir sürü ev eşyası alır.Ben sadece kitap kısmına ve yemek kısmına bakarım.Eşofman alırız bir de bana hep panayırlarda daha ucuz olur.Güzel bir gelenektir.Gece olması daha da iyidir.Eskiden bizim okulun tam önüne kurulurdu süper eğlence olurdu.Gondolun en ucuna biner,çok eğlenirdik…İnsan büyüdükçe çocukluğundan uzaklaşıyor,eğer hala öyleyseniz farklı gözle bakılıyor.Ama kimin umurunda.Güzel geçer umarım yarın gece…Gezip,tozup geliriz yine…Gitmeye ramak kala…

Artık Saçmaladılar Ama!

Söylenecek ne kadar söz kaldı bilmiyorum.Az önce bir haber izledim.Fen-edebiyat mezunlarının önü açılmış.Normalde bir buçuk yıl kadar formasyon almaları gerekiyordu öğretmen olabilmeleri için.Ki formasyon almak kolay olmayan,zahmetli bir iştir.Şimdi bu engel ortadan kalktı.Öğretmenlik yolu açıldı.Ne kadar hoş bir durum değil mi ülkemizin yarısı öğretmen olacak.Şaka mı gerçekten.Hiç düşünmüyorlar mı acaba bu işin sonunu?


1.Bu sene Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü açık öğretime aldılar ve binlerce kişi açık öğretim okuyup öğretmen olacak.Peki;Öss sınavında o kadar puanı alan Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı öğrencileri ne olacak?Boşuna mı eşek gibi çalışıp,kazandılar.Dünya kadar edebiyat öğretmeni olacak.Onu geçtim.Edebiyat Öğretmenliği çok yüksek puanlarla öğrenci alır.Şimdi onca puanı çalışıp çıkaran Edebiyat Öğretmeni hem de eğitim fakültesinde beş sene okuyup mezun olan Edebiyat Öğretmeninin diğerlerinden farkı nerede olacak?


2.Tarih ve Coğrafya bölümleri…Ülkemizde dünya kadar tarih bölümü var.Her üniversitede vardır.Zaten Tarih Öğretmenliğinin Kpss ataması çok düşük.Bunca tarih mezununu tarih öğretmeni yapacaksın peki atamalar ne olacak.On katına mı çıkacak bu atamalar?Peki,yine o kadar çalışıp Eğitim Fakültesine yerleşen Tarih Öğretmenlerinin ve Coğrafya Öğretmenlerinin ne farkı kalacak Fen-Edebiyat mezunlarından?


3.Ben o zaman sadece eğitim fakültesi okuyup staj göreceğim tek farkı bu.Bir zamanların saygın mesleği olan öğretmenlik nerede,herkes öğretmen olsun ne iyi iş.Çalışan hakkını alamasın yine.Hadi benim alanımın Fen-Edebiyat’ı yok,peki diğer alanlar ne olacak.Bari buna karşılık öğretmen atamalarını arttırsalar içim yanmayacak.Ben devamlı geleceğimi düşünmek zorunda mıyım?Öğretmen olacağız dedik baktık herkesin önü açıldı.Fen-Edebiyat mezunları kızmasın ama yapılan çok yanlık bir şey.Şimdi Yüksek Öğretim Kurumuna da bir e-mail atacağım…


Öğretmen atamaları bu kadar sorunluyken siz kalkıp da nasıl bu kadar öğretmen çıkarırsınız ortaya?Nerede çalışacak bu kadar öğretmen?Nasıl istihdam edecek?Anlayamıyorum gerçekten…Ne yapalım her sene üniversite sınavlarına girip daha iyi yerleri kazanmak için mi uğraşalım?Bu kadar basit bir meslek mi öğretmenlik?Vay haline diyorum öğretmenlerin…Yahu tıp fakültesine eş değer puanlar alıp öğretmenlik kazanan insanlar var,yazıklar olsun gerçekten..


Bu uygulama şuan için birkaç üniversitede ama diğer üniversiteler talep ederlerse onlara da olanak sağlanacakmış.Bravo Yüksek Öğretim Kurumu...

21 Eylül 2009 Pazartesi

Kelimenin Tam Anlamıyla

Pencereleri kapatın,havalar soğudu,gece şortla veya söylemesi ayıp şeylerle yatmayın,hava soğudu.Giyinin kalın kalın burası gerçekten soğudu.Üşüyorum…Bayram güzel geçti,biz bu sene bir yere çıkmadık.Bize misafirler geldi.Yani şehir dışına çıkardık da hiçbir bayram evde kalmazdık.Güzel geçti,baklava fıstıklıydı ben cevizli ve fındıklıdan daha çok sevdim.Gitmeme çok az kaldı.Cumartesi yolculuk var,saçlarım çok kötü şekil almıyor ama ben onları öyle seviyorum zaten.Annem iyice zayıfladın diyor,gerçekten öyle.Domuz gibi yiyiyorum ama kilo almıyorum.Omuzlarım dik yürüyemiyorum nefret ediyorum.Biri bana dik yürümeyi öğretsin.Siyahı seviyorum,hep siyah giymek istiyorum.Komşunun kaplumbağası Rıfkı’nın selamları var.Çok tatlı bir şey…Herkes öğretmen olunca bir şey olacak sanıyor.Neden acaba?Gerçekten iyi bir şey mi bu?Bilmem ki..Yeni bir grup dinliyorum çok sevdim.Yani ben yeni keşfettim.Aloha From Hell,punk sevenler dinlesin.Güzel müzik yapıyorlar gerçekten…Lütfen keselerinizin cebini açın,benim yol param bile 45 lira,bu ne kıtlık ya,ekonomik kriz varsa çocuklara da mı var yahu.Mendil ve çorap kabul etmiyorum lütfen.


Ayrıca Mtv gecesinde Kristen Stewart muhteşemdin,söylemeden geçemeyeceğim.Acaba ısrar etsem benimle evlenir mi?


Bavulum ve eşyalarım hazır.Acayip tenis öğrenmek istiyorum.Belki lisans bile alırım çalışırsam.Hayallerim var ama abartmıyorum,sadece yaşımı yaşıyorum.Viyadük kelimense karşı acayip bir ilgim var.Bodoslama lafını sevmiyorum…Gidiyorum;)

19 Eylül 2009 Cumartesi

Ne?Aaa,Manyak;)

Bugün alışveriş vardı,bayram şekeri aldık,şu aromalı ve renkli olanlardan.Favorim...Yorucuydu,annem yine beni kandırdı sadece bir yere uğrayacağız diye.Şampuan,duş jeli falan aldık.Yurt için...Gerçekten gidiyorum ha,vay be.Öyle sürrealist kılcal damarlarım yok,sadece kalbim entrikalarla dolu.Bir adada bir maceraya gözüm kapalı atılırdım mesela.

Herkes dans etsin,dans ederken insanlar birbirini gözleyemezler zaten;)Hem güzel bir eylem.İçimden geldi...İftara da bir saat kadar kaldı.Neyse ben gidiyorum;)

18 Eylül 2009 Cuma

Son 7 Günüm

Gidiyorum sanırım,evet öyle galiba.Bir haftam kaldı ve ben hala kendimdeyim.Farklı ve uzak bir yaşama gidiyorum.Ne kadar canlı ve hararetli o kadarını ememiyorum şuan içime.Ama bir sünger gibi ya da sudan çıkmış taze bir balık gibi dönmek istemiyorum buraya.Yok,ben öyle üniversiteye gidip sapıtan tiplerden olmam herhalde.Klasik ve beyefendi geldim öyle de gideceğim eminim.Aslında nasıl insanlarla karşılaşacağım çok umurumda fakat ben bunu önemsiz hala getiriyorum.Etrafımdaki insanları hep seçtim.Sadece kafama göre bir şahısla münasebet kurayım gerisi toz pembe yaşasın hayatı,önemli değil.Karga tulumba,özgür takılan şehirli çocuklar gibi değilimdir ben.Kasaba çocuğuyum gayet sakinim,sessizim,ortam olmadığı zaman içime kapanığım,konuşmam.Tanımadığım insanların yanından aşüfte kahkahalar atmaksa asla bana göre değil zaten.Herkes kendi tozunu yutsun.Bir daha denemek lazım sanırsam hayatı,beni umursamayan geçmişime inat bir adım atmak gerekli.Kendimce sebeplerim var,kimse bilmesin zaten bu sebepleri.Her durakta alışveriş yapmak hiç huyum değildir.Suyum olduğu da söylenemez.

Gezmeyeceğim yırtık kotlarla dışarıda,yırtık bir hayatta istemiyorum zaten.Kontrolcüyüm ve geleceğimi planlamak gibi saçma şeylerle uğraşıyorum.Neyse at bakalım zarlarını hayat,tavlaya hazırım;)

17 Eylül 2009 Perşembe

Vahşi Gelin



Öğlen sularında atladım bisiklete büyük bir markete gittim.Bizim buralarda öyle kocaman marketler yoktur,iki üç tane falan vardır.İşte onlardan bize en yakın ve en büyük olana gittim.Orijinal Türk Sineması Klasiklerini getirmişler.Yeşilçam olarak bilinen muhteşem geçmişimizden…Bir tanesini seçtim içlerinden.Özellikle Türkan Şoray,Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun gibi favori isimlerimin filmlerine baktım ve bir Ediz Hun,Türkan Şoray filmi olan ve de 1965 yapımı o yeşil kapaklı klasiği seçiverdim.Yönetmen Nejat Saydam….Bir de ekmek aldım tabi..


O kadar güzel bir hikaye ki,filmin arka kapağındaki özeti yazayım hemen.


“Ayşegül(Türkan Şoray) fabrikatör bir babanın tek kızıdır.Annesi,Ayşegül daha küçük bir kız çocuğuyken tiyatrocu olmak için onu ve babasını terk edip gitmiştir.Bu olay üzerine insanlara güvenini kaybeden babası,Ayşegül’ü tek başına büyütmek için küçük bir kasabadaki dağ evine götürür.Aradan yıllar geçmiş Ayşegül genç ve güzel bir kız olmuştur.Günün birinde kasabaya genç ve yakışıklı bir adam olan Metin(Ediz Hun) gelir.Ayşegül,iflas ettikten sonra kendine sakin ve yalnız bir yaşam seçen delikanlıyı görür görmez aşık olur.Bir süre sonra yaşanan çığ felaketi sırasında,çığın altında kalan Ayşegül’ün babası,ölmeden önce genç adamdan kızına iyi bakmasını ve onunla evlenmesini ister…”


Evet,hikaye böyle devam eder.Merak etmeyin olay mutlu sonla biter.Sevenler kavuşur.


Birkaç gün sonra markete tekrar gideceğiz,bana son kez yurt alışverişi yapmaya.Çaktırmadan bir iki tane daha almayı düşünüyorum;)Koleksiyon yapıyorum da birazcık;)Ayrıca Türk Sineması’nı hiçbir şeye değişmem diyenler her Pazar Trt-2’de Sinemasal Kuşağı var.Akşam dokuzdan sonra gibi..


Herkese bol mazili günler;)Fonda Göksel-Gülmek İçin Yaratılmış dinlerken…


Yok,yok yalan deme sevgi denen o gerçeğe

Sevmek acı gerçek acı,benzer birbirine…

15 Eylül 2009 Salı

Toyz

Son günlerde Cinema Bizarre’nin Toyz adlı şarkısını dinliyorum.Zaten bir seneden fazla takip ettiğim bir grup.Seviyorum onları,şarkılarındaki tınıyı,yarattıkları akımı ve sözlerini tabi.Bu şarkıdan hareketle yine beni çocukluğuma götüren bir yazı yazmak istedim.Oyuncaklarla,çocukluğumuzu renklendiren oyuncaklarımız ile ilgili..Benim oyuncaklarım hala sapasağlam durmaktalar mesela.Her ne kadar eve gelen misafir çocukların mezesi durumunda olsalar da ben yine de pek elletmiyorum onları.Benden korkularına çok oynayamıyorlar zaten.Oyuncaklarımın fotoğraflarını çektim.Birazdan bir ilk yaratıp onları yayınlamaya kalkacağım;)


Bu bana Amerika'dan hediye gelen bir araba.Teyzemin görümcesi orada okuduğu sırada getirmişti bana.Ben daha okula bile gitmiyordum.Beş-altı yaşımda gelen bir oyuncak.Aradan 12 sene geçmesine rağmen hala sapasağlam;)



Bu da trenim.Gece ekspresidir kendisi.Sadece karanlıkta çalışır,olduğu yerde döner ve ışıklarını yakar.Çok severim kendisini;)

Bu da robotum.Ateş eder söyleyeyim dikkat edin çok fenadır.Silahını da doğrultmuş zaten.


14 Eylül 2009 Pazartesi

Bitmez Düşüncelerim Var


“Bir ailenin bireylerini yıllarca aynı yapmacık,ama görgü kurallarına uygun perde altında görüyorsunuz,ama onların birbirleriyle gerçek ilişkileri sizin için bir giz olarak kalıyor.Bakarsınız bir gün böyle bir aile arasından,görünürde hiç önemi olmayan bir ziyaret ya da aile reisinin atlarıyla ilgili bir konuşma açılır ve birdenbire bu tartışma hiç yok yere alevlenir;öyle ki bu tartışmayı çözümlemek için perde arkası dar gelir.Tartışanların dehşetine,dinleyenlerin de şaşkınlığına karşın bütün gerçek ve kaba yönler olduğu gibi sırıtır”


Tolstoy/Gençlik-1


(Sevdiğim bir aile anlatımı)


Sabah erkenden bir telefon geldi annemden,randevu almam lazımdı; erkenden kalktım randevu aldım.Annem çalışmaya başladı bugün hayırlı olur inşallah.Normalde sabah ve öğlen sayılabilecek saatlerde internete girmem.Gece dolaşmayı ve işlerimi halletmeyi daha çok seviyorum.


Ufak bir pişmanlık yaşadım ama geçti,ama keşke demekten hiç hoşlanmıyorum.Dün misafirler vardı yine ve tüm akşamı odamda geçirmek zorunda kaldım.İncir yemişler,ben yiyecektim o incirleri;)

Neyse ben de süt içtim zaten şu bir yarım kiloluk kupamla;)


Rüyamda özel bir kanalın haberlerinin palavra haberden öteye geçemediğini gördüm yazık sunucusu da pek bir şeydi,neyse sansür yemek istemiyorum.


Dün annemle sofrada otururken keşke doktor olsaydım dedim.Hem garanti hem de saygın bir meslek,umarım çocuklarımda azıcık sayısal zekası olur,muhtemeldir.


Sırların insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu düşündüm.Binlerce sırrımız var ama kimse bunları bilmiyor.Zamanın eli üzerimizde ama tetiği çekemiyor,kesinlikle heyecan verici;)


Dershanedeki günlerimiz aklıma geldi.Gece derslere kalışlarımızı akşam yemeği yerine evden getirdiğimiz salçalarla ve ucuz bir marketten aldığımız koca ekmeklerle mideye indirdiğimiz ve öğretmenimizin de bir yandan ders anlatıp bir yandan ev salçası tarifi aldığı günleri hiç unutamam.Gecenin dokuzunda onunda eve gel,annem mesaide,yemeği ısıt ye,yarına yazılın var çalış bakalım,okul puanın yüksek olsun,ama test çözmeyi unutma,bu arada eksik konularını kapat,haftaya deneme var ilk üçten düşme(düşsen ne olacak sanki)…Hep güzel şeylerdi aslında;hocamıza bisküvi aldırdığımız geceler,dersleri dinlemediğimiz resmen uyuduğumuz dershane akşamları.Nazi’nin elinde lavabo pompasıyla sınıfa dalması,Sevgi’nin mantı almak için derse geç gelmesi v.s.


Özleyeceğim ilk defa geçmişi;)



13 Eylül 2009 Pazar

Donuk


Donuk bir hava var bugün,böyle havalarda sanki kendimle yüzleşmek istiyorum.Ömrümün çoğunu içimde yaşadığım bir gerçek,arada bir dışarı baktığımda bu donukluğu görmek hoşuma gidiyor.Yağmurun ıslaklığı,sanki ormanların içinde bir yerlerde birileri haykırıyor fakat ben o sesleri duyamıyorum.Garip bir varoluş nedenim olduğuna inanıyorum fakat çözemedim.İnsanın kendinin bile bilmediği ve anlık durumlarla ortaya çıkan ne çok sırrı var.Hepsi de donuk bir zemin üzerine seyir ediyor.Birileri size dikenini batırıyor,bir dala kan damlıyor ve bu hüzünlü zaman gelip geçiyor.Olduğum yerde kalmaktan korkuyorum,sanki yağmurdan zedelenen bir yaprak düşmüş paltomun cebine ve beni de sürüklüyor dünyada…


Yaşamı ciddiye almıyorum diyenlere inanmıyorum.Hepimiz ölüp bitiyoruz daha iyi yaşamak için.Az önce izledim bir film,adına gerek yok,iyi bir filmdi,beş kardeşin ayakta kalma mücadelesi.Hep bu var merkezimizde,evrenimizde…

Mat bir yaşam istiyorum ben de..Yağmur havası hakim diye bundan bahsetmiyorum.Donukluk hoşuma gidiyor,bu kelimeyi söylemek bile güzel,cazip,yasak elmayı yemek kadar heyecan verici…Uzak bir ormanda yaşamak istediğimi düşündüm bugün,yağmur ormanı,ıslak ve az nüfuslu bir yer.Sadece gerekli olan insanlar yanımda,bir başıma.Hep bunu savunuyorum,bir başına olmak güzel.


Ciddi ve donuk yaşamak elimizde olan bir şey değil.Bu bir kişilik meselesi de değil,genetik de değil…Bilimsel şeylere pek de güvenmiyorum.Bu öyle bir şey ki oyun gibi,bir kovalamaca,arkanızdan atılan taşlara hesap soramamanız gibi,ne kadar uzağa fırlatsanız da taş taştır ve kırmak için büyük bir güç gerektirir.Ama siz zaten güçsüz doğmuşsunuzdur.Yenik ve mağlup,kabuğunuzda.Bunlar kolay şeyler değil elbette,somurtun da demiyorum ama buysanız farklı yaşayamazsınız,yaşayamam…


Gerçek gözlerimde saklı

Hayat damarlarımda dolaşıyor

Yollar kalabalık

Yorgunum gelemiyorum

Sense hep bir şeyler peşindesin

Lütfen, yoruldum

Beni yalnız bırakma

Sarıl,ısıt bedeninle

İşte o zaman düşecek bir yağmur tanesi

İçime…



12 Eylül 2009 Cumartesi

Çizgi!


Yaşadığımız dünyada sınırların olduğuna inanmıyorum.Ya da o sınırları bizim koyduğumuza.Eğer yaşıyorsak ve bunu çoğumuz bir nimet olarak kabul ediyorsa neden bir çizgi ile hayatımızı mahvedelim ki,şu uyduruk Amerikan filmlerinde olduğu gibi polisiye değil netice itibariyle her şey.Saçma sapan korku filmlerinde geleneksel inançlarla kapı eşiğine dökülen tuğla tozları gibi de değil.Ya da bir Çingenenin temizlenebilmesi için bir tuğlanın üzerinde o tuğlayı eritene kadar yıkanması gibi bir şey de değil.Ne kadar saçma,ne kadar gereksiz düşüncelerle sınırlar çiziyoruz kendimize.Bir belgesel izlemiştim Çingeneler ile ilgili o geldi aklıma şimdi.Bulgaristan’da yaşayanlarla ilgili,Azis diye bir şarkıcıyı ve starı tanıtmışlardı,roman kendisi.Sevdim şarkılarını zaten görüntüsü beni ilgilendirmez.Hatta “Zabravi Me” unut beni diye bir şarkısı var bomba,hafif Yunan ezgili.


Asla yabancı özentim yoktur,her ne kadar bana asimile olacaksın yakında,yüksek zümre falan deseler de öyle değilim.Sınırlar yok hayatımda istediğim her şeyi yapabilirim.Ama önemli olan hususun kendini kaybetmemek olduğunu düşünüyorum.Özgürlük sınır ister,her ne kadar adı özgürlük olsa da..Buna yasak yaşamak da dahil.Öyle ki eskiden televizyonlarda cenaze törenlerinin gösterilmesi bile yasakmış.İnsanların tüyleri diken diken olurmuş.Şimdi gayet normal bir durum gibi geliyor,onca acıklı hayat okuyoruz,nereye gidiyoruz hakikaten bilmiyorum.Yasak aşklar ekranda;o kadar normalmiş gibi geliyor ki bayılarak dizi izliyoruz,sanki normal her şey…Tüm bunlar…Geçen Face’de bir grup açmışlar.Artık biri Adnan’a söylesin yeğeni karısıyla kırıştırıyor diyenler grubu falan…Çok güldüm;)

Bu sıralara siyasete merak sardım.Daha doğrusu aldatmaca siyasete değil.Banu Avar’ın yaptığı gibi gerçek siyaseti gün yüzüne çıkaran insanların yaptığı siyasete.Gidince ilk işim Banu Avar’ın kitaplarını almak olacak zaten.Tarih ve siyaset kokan gerçek Türkiye ve gerçek dünya.Neler olup bittiğine seyirci kalmak istemiyorum artık;)


Akşama misafir var gene iftara…Huhu…Menüyü sayıyorum durun:


-Tavuk Çorbası

-Patlıcan Meze

-Çoban Salata

-Nohutlu Pirinç Pilavı

-Patates Püreli,Kaşarlı Köfte

-Mantar Dolması

-Aşure


Menü süper bence akşam bayram edeceğim sanırım;)



10 Eylül 2009 Perşembe

Gün Aşırı Günler ve Terapist;)

Evde otur otur sıkıldım,enerjimi harcayacak bir şeylere ihtiyacım var parti olsa da gitsek şimdi:)Manyak daha alttaki yazında insan içine çıkmaktan hoşlanmadığını yazmadın mı bu ne partisi şimdi dengesiz demeyin sakın;)Biraz değişkenim bomba gibiyim her an patlayabilirim.Bu arada acayip tatlı tüketmek istiyorum,canım istiyor böyle ağdalı ağdalı.

Bu akşam iftara davetliyiz gene iftar arası da bir burs ayarlayacağım inşallah.Rahat okumak için gerekli!Parası olan varsa versin vallahi;)

Duş almam gerekiyor saçlarıma hakim olamıyorum.Gerçekten ihtiyacı olan varsa nakil alabilir.Mübarek halıfileks gibiler;)Duş alıp yatıştırmam lazım onları.

Dün yine 2 Genç Kız adlı filmi izledim.Feride Çetin'i çok beğeniyorum söylemeden geçemeyeceğim doğrusu.

Ayrıca Terapist'i merak edenler buraya.Hayranları yanaşsın ekrana.Nerede bu oğlan iki gündür yok piyasada diyenler.Evet,buradan açıklıyorum.Terapist bir çocuk bulmuş,çok aşığım falan diyor.Ve evet olanlar olmuş onunla kaçmış,bir daha yazmayacakmış bloga da;))Hoho;);)Daha neler hepsi asparagas haber benim uydurmam.Gerçek nedeni şu şekilde:Sanırım internet hatları yenileniyormuş ondan piyasaya çıkamıyormuş.Merak etmeyin yakında tüm müzik marketlerde yerini alacak.Fanları üzülmeyin;;)

Neyse mutlu günler;)

8 Eylül 2009 Salı

İnsanlar Ve Gece


Nedense toplu ortamlarda rahatsız olan bir insanım.Yani bir çok kişinin içine çıkmaktan hoşlanmıyorum,bu medeni cesaret falan değil,korku da değil,anlatmak istediğim bambaşka bir şey yalnızlık duygusu falan hiç değil.Bir çekirge nasıl kendi doğasında,kendi alanında zıplamak isterse ben de kendimle mutluyum aslında.İnsan içine çıkmıyorum pek evet ama asla yabani değilim.Sadece doğru insanlarla doğru muhabbetler etmek hoşuma gidiyor.Mesela gece dışarı çıkmak ve gece yürümek.Gündüzler beni ürkütür hep.Sabaha karşıları çok severim ama…Garip bir hüzün var gecede,sevdiğim yanım da gece yürüyüşleri yapmak çok hoşuma gider benim.Fısıltı ile konuşmak,diğer insanları umursamadan yürümek.Ve bu ancak gece oluyor.Mesela,okul balosu falan bunlar bana çok saçma geliyor.Zaten lise hayatını sevmedim o yüzden de gitmedim.Frapan kıyafetler,kendimi rahatsız hissettiğim yerler.Ortam insanı olmak varmış bu hayatta ama başaramadık.Zaten bir guguklu saat gibi arada başımı çıkarıyorum ne olmuş ne bitmiş o kadar.Hayalim hep şehirden uzak bir evde yaşamak.Kimsenin gözü önünde olmamak,kimsenin sorgulamadığı bir yerde.Akraba falan da istemiyorum,kırk yılda bir ziyarete giderim o kadar.Yalnız sevdiklerim onlar da azınlıkta zaten…İnsan doğası mıdır,yaratılış mıdır,çevre etkeni midir,geçmiş yaşantı mıdır veya doğuştan mıdır diye sorguluyorum da bence insan kişiliği ve davranış şekli ve cinsel kimliği Allah vergisi.Kim ne derse desin bu böyle,kimse sonradan kişilik değişimi yaşayamaz bu çok güçtür.Hocamın yorumuyla –vesselam- bu konuda düşüncelerim bu şekilde.Öğretmen olacağız bir de atanırsak öğretmenler odasında nasıl barınırım Allah kerim;)Bir de bunu sosyal olmamakla karıştıranlar var.İçine kapanık olmak veya dışarıda bir hayat yaşamamak sosyal olmadığımız anlamına gelmez.Fellik fellik gezmekle de sosyal olunmaz.Bence kültür birikimiyle bağdaşır sosyallik.Benim hayalim sevgilimle kitapçıya gitmek,bir kafede sohbet etmek,sinema keyfi,seyahat,tatil,dolaşmak,tozmak v.s.


Geçen sahur annemle çay eşliğinde sohbet ediyoruz.40 sene geride bıraktık da ne kazandık dedi annem.Bir seni kazandım başka hiçbir şey.Hep bir şeyler için,hep daha iyi yaşamak için savaşırken kendi sağlımızı ve benliğimizi kaybettik,yorulduk hayattan; keşke kendi istediğimiz gibi yaşasaydık dedi.Şimdi gidiyorsun gittiğin yerde kendinde olmak koşulu ile istediğin gibi yaşamalısın dedi.Sadece dinledim ve hak verdim;)


Yaşam kısa bunları yapmak lazım ama hiç birimiz kendi hayatlarımızı yaşayamıyoruz.Ve giderek Allah’a imanımızı kaybediyoruz.Öteki dünyada vay halimize;)



Bir Günüm:Yağmur Havası

Sadece günümü anlatmak istedim…Bu yazımda günlük tarzı olsun dedim…

Öğlen ikide kalktım her zamanki gibi.Zaten oruç uyumakla geçiyor bu sene.Daha sonra Hükümet Konağına gittik burs başvurusu yapmaya.Her yere başvurmaya çalışıyorum,ne kadar çok para alabilirsem o kadar iyi.Daha daha sonra eve geldik.İki tane film aldım.Biri Oliwer Twist ama sanırım Roman Polanski imzalı olan değil,yönetmen kısmında başka bir adamın adı vardı.İlk çekim galiba siyah beyazdı ama çok hoştu.Ben yine de romanını tercih ederim fakat böyle de film hakkındaki bilgilerim tazelenmiş oldu.Diğeri de Kelebek adında bir film.Hürriyet başlatmış iki film sadece iki buçuk lira ilgilenenler için;)Annem yufka aldı börek yapacak birazdan.Ben de her zamanki gibi tatlıyı yapacağım.Supangle:Çok severim;)

Yarın da başka bir burs başvurusu yapmaya gideceğiz.Bir an önce yemek yemek istiyorum çok acıktım.

Bu arada teyzem manken ol bütün fırsatları değerlendir gittiğin yerde evladım diyor;)Huhu;)

Fonda olan şarkıyı da söyleyeyim Cinema Bizarre-Deeper and deeper;)

Gittim ben;)

6 Eylül 2009 Pazar

Gruplaşma Ve İletişimsizlik


Dün gece liseden bizim sınıftan bir arkadaşım ile sohbet ettik birkaç saat.Aslında pek fazla içli dışlı olduğumuz ve birbirimizi çok sevdiğimiz söylenemez fakat insan olgunlaştıkça bir şeylerin farkına varıyor.Bilinmeyen ne kadar çok yönümüzün olduğunu ve aynı sınıfın içinde üç sene boyunca ne kadar az şey paylaştığımızı keşfettik.Ve tabi birbirimizi ne kadar çok yanlış tanıdığımızı.Kulaktan duyma birtakım sözlerle insanların birbirlerini ne kadar yanlış tanıdığını…Sanırım iletişim kopukluğu olan bir milletiz.Başkalarının sözleri bizleri o kadar çok ilgilendiriyor ki hemen bir kalıba sokuyoruz insanları.Oysa Elif Şafak bir röportajında şunu söylemişti.Aslında bir Mevlana felsefesi,insanları dış görünüşünden veya fikirlerinden dolayı o kadar yanlış tanıyoruz ki bırakalım onlar da görüşlerini belirtsinler…


Küçük topluluklarda gruplaşmalar ise tamamen bununla ilgili bir husus.Evet yaşadığınızın sınıfın içinde kimse kimseyi sevmek zorunda değildir ve herkes de birbirinden hoşlanmak zorunda değildir,insan doğası gereği farklıdır bütün insanlarla uyum içinde yaşayamaz ama yine insan doğası gereği toplumsaldır.İstese de istemese de toplumsal bir grubun içinde yer almak zorundadır.Bizim sınıfımız da on parçaya ayrılmış bir bölünmüşlük içindeydi.Ben iki arkadaşımla mutluydum ama yara alanlar da vardı.İşte toplumu çökerten en büyük unsurlardan biri…Tarih hocamız hep şöyle derdi,Türk halkı zorluklar karşısından tek bilek tek yürek olmayı bilir.Maalesef bakıyorum o halka artık birliktelik zıvanadan çıkmış durumda bireyselliğe doğru adım atıyoruz giderek.Evet ben de bencilim kendimi düşünüyorum ve lise hayatım boyunca da kendimi düşündüm ama mühim olan benim veya başkasının böyle olması değil bu toplumun neden böyle olduğu?Bunu da sosyologlar araştırsın bir zahmet,Sosyal Bilgiler ilgi alanım olabilir ama bu kadar da değil…


Bundan bahsetmek istedim,bir fabrika insanları dolandırdı ama içeride gruplaşma olduğu için ve kimse kimseyi çekemediği için bir araya gelip kimse dava edemedi.Ya da yurda kayıt için gittik üç arkadaş aynı odada kalma istiyorken yurt görevlisi kadın karşı çıktı.Buraya sosyalleşmeye geliyorsunuz farklı insanlar tanıyın ve bir grup olmadan yaşayın dedi…Sanırım problemin çözümü biraz kurumsal…


Akşama biz iftara davetliyiz ama hemen eve geleceğim.Çünkü film var..Kuzenim de Ankara’da Kardeş Türküler’in konserindeydi bakalım ne yaptı?;)


Hop,nokta;)



5 Eylül 2009 Cumartesi

İftara Misafir Var!


İftara misafir gelmesin rica ediyorum…Niye herkes kendi evinde yemek yemez ki anlayamıyorum,ben başkası varken evde,aynı sofrada rahat olamıyorum ve istediğim gibi yemek yiyemiyorum..Sonra dışarıdan tüm alınacakları almak zorunda kalıyorum,pide,süt,tatlı v.s.Hem yürümeyi de sevmiyorum ki,herkes otursun evinde…Hadi yemek faslı geçti de arkasından bir de oturma faslı başlıyor.Odama çıksam ayıp olacak annem kızacak.Yanlarında otursam sıkılıyorum,konuşmak ve muhabbet etmek istemiyorum.Saçma sapan gülmek zorunda kalıyorum,kendimi kasıyorum ve yapmacık oluyorum mecburen.İnsanın en rahat yeri evi,asla evimi,odamı değişmem hiçbir şeye.Ben rahat olamadıktan sonra anlamı ne bunun anlamadım.Bence eskilerin uydurması.Kalabalık aileler her gün masa donatmaktan bıktıkları ve bütçeye zarar verdikleri için böyle bir yolu tercih etmişler.Ya,iftarını her akşam başka evde açan insanlar biliyorum ben bu nedir böyle anlayamıyorum.İşte sevmediğim geleneksel öğelerden biri,Almanlar ne güzel bulmuşlar usullerini bizse ille aynı masada yemek yiyeceğiz saçma…Bir de ne olur gelen misafirin oğulları odama çıkmaya kalkmasın,istemiyorum ya dokunmayın bilgisayarıma,zorla muhabbet et,kızar,bozar felaket geceler beni bekler;)


Zaten Hürriyet film kulübü de hep aynı filmleri verip duruyor hafta sonları,onlar zaten elimde mevcut başka verinde izleyelim…Yetkililere duyurulur;)


Film demişken son olarak;yarın akşam 21:10'da Trt-2'de Tatil Kitabı diye bir Türk filmi var.Ne zamandır izlemek istiyordum kalbim temizmiş...İzlemek isteyenler olabilir dedim işte;)