17 Şubat 2016 Çarşamba

Sadık Hidayet: Kör Baykuş














Sadık Hidayet... Kitapçıda rast gele elim Kör Baykuş'a uzandı. Bir süre öylece kaldım. Çekip çıkardım tombul kitapların arasından. Çok derin bir isim, çok derin bir yazar. Mest olarak okumak diye bir tabir var mıdır bilmem? Ben işte tıpkı böyle okudum kendisini. Tarif etmekte güçlük çekiyorum, şu an ne yazsam Sadık Hidayet için yeterli olmayacak. 

İran edebiyatında modern öykücülüğün kurucularından biri sayılan Sadık Hidayet, hayatına kendi eliyle son veren yazarlardan biri. Sırça Fanus'tan sonra Kör Baykuş'u okumam bir rastlantı olmasa gerek. İki yazar da gölgelerden bahsediyor. Ama Sadık Hidayet bir başka alemden sesleniyor, garbın gizli kuyularından, daha koyu ve daha nemli bir dünyadan sesleniyor. Birer inci tanesi gibi yazdıkları, seçtiği kelimeler bir araya gelince enfes anlamlar çıkıyor. Tek tek şaşkınlığa uğruyorum okurken. Bir süre kendime gelmem mümkün değil sanırım, hatta hiç kendime gelmek istemiyorum. Bunca anlam, bunca duygu...

"Üstünlüğümü; o aşağılık insanlara, doğaya, tanrılara karşı, insan şehvetinin doğurduğu tanrılara karşı üstünlüğümü anlamıştım. Bir tanrı olmuştum, tanrıdan da büyüktüm, çünkü içimde sonsuz, ebedi bir ırmağın aktığını hissediyordum."

Hiç yorum yok: