13 Ağustos 2020 Perşembe

Bir Yerlerde

Çoğu zaman zihnimde biriken düşünceler ile boğuşuyorum, bu düşünceler hayatla olan bağımı kopardığı gibi etrafımda olup bitenleri algılamamı da engelliyor. Bazen, sadece kendi gerçekliğimde yaşadığımı düşünüyorum. Bir türlü etrafa açılamayan gözlerim, anın bütünlüğü ile olan eşsiz uyumu yakalayamıyor. Genelde etrafımı gözlemliyorum, dinliyorum ve çok az konuşuyorum. Tüm bunlar, sanki yorgunluk belirtileri, üstelik bu kadar genç yaşta. 

Bazı zamanlar kendimi daha enerjik olmaya zorluyorum, ivmemi artırdıkça zihnimin ve bedenimin mutlu olmadığını seziyorum. Dışarıda olduğum ya da olmak zorunda olduğum zamanlar, zihnim eve dönmem gerektiğini söylüyor. Eve dönmem, bir kitap alıp okumam, bir film izlemem ve kendi köşeme çekilmem... İnsan çoğu zaman kendi zihni ile boğuşuyor, kendi zihni ile dertleniyor ve soluklanıyor. Bazen de düşündükleriniz, yaşadıklarınız, yaşayacaklarınız ve etrafınızda olup bitenler zihninize ağır geliyor. 

Kalabalık ortamlarda insan gürültüsünden, sesinden, konuşmalarından hoşlanmıyorum. İşim gereği etrafımda olan insanlarla bir görevmiş gibi iletişim kuruyorum, derine inmekte zorluk yaşıyorum. Oysa tanıdığım pek çok insandan daha duyarlı, daha derin olduğuma inanıyorum. Bazen cümleleri toparlayacak, kendimi anlatacak gücüm bile kalmıyor. Belli ki bu yüzden yazıyorum, belli ki bu yüzden okumayı bu kadar çok seviyorum. 

Küçüklüğümde böyle olmadığımı hatırlıyorum, mahalledeki tüm arkadaşlarımı toplayıp, organize edip gece yarılarına kadar eve girmezdik. Çok fazla arkadaşım vardı, çok severdim, çok sevilirdim, o zamanlar içimde bitmek bilmez bir enerji vardı. Okuldaki sene sonu gösterilerinde başrollerde oynardım, hatta çevre ilçelerden ve illerden çağırırlar onlara da gider gösterimizi yapardık. İlçemizdeki herkes neredeyse tanırdı beni. Ne değişti, neler devindi içimde çözemiyorum. Bir şeyler ters döndü, bir yerde durakladım. İçime kapanıp, hayatı başka bir dünyadan, daha sakin ve daha kendi halinde yaşamaya başladım. Oysa bu halimden de memnunum lakin son zamanlarda çevremde sözlerine değer verdiğim tüm insanlar ağız birliği etmiş gibi bu halimi sorguluyor ve dış dünyayı görmem gerektiğinden bahsediyor. Ben de ısrarla bunun benim yapım olduğunu savunuyor, dünyayı ikiye ayırmadığımı izah ediyorum. 

Türlü duygular, türlü kapanışlar, türlü yorgunluklar ve kısa süreli adımlarla yol alıyorum. Bir yerde bir değişim olacak gibi sanki, ya da bir mucize işte, tıpkı klişe filmlerdeki gibi. Belki de tüm bunları beklerken yaşlanacak ve hayata veda edeceğim. Tüm bunları düşündükçe, yaşamın anlamının içinin hiç de dolu olmadığının farkına varıyorum. Bir yerlerde yaşanabilecek yeni bir hayat varsa eğer, bilmem ki, varsa kendini azıcık belli etsin. Denememe, düşmeme izin versin. Düşeyim de kaldırmasın. 

6 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Düşeyim de kaldırmasın demeyin ne olur. İçim hopladı. Malum hayat, duymaz duymaz ama bu tip sözleri de hiç kaçırmaz.. Ben sizin yerinize düzelteyim :) düşmeme izin ver ama kalkmama da imkân ver. Hele üstümü silkeleyip yoluma devam etmeme; illâ ki rıza göster! Ne bileyim, sanki ben en çok o anlarda anlıyorum anlamın ucundan bi köşe..

Beyaz Çiklet dedi ki...

Sadece C.

Çok haklısınız, sizin söylediğiniz gibi daha doğru oldu sanırım, teşekkür ederim :)

Mahzûn Âdem dedi ki...

https://g.co/kgs/ZcHwdu

Meslek için değil.

Beyaz Çiklet dedi ki...

Mahzun Adem,

Filmi tavsiyeniz ile izledim ve gerçekten çok beğendim. Yazıda bahsettiğim hayat ile boğuşmanın ve kopuşun izlerini filmdeki öğretmenlerde de birebir gördüm. Adrien Brody de gerçekten çok iyi bir oyuncu. Etkileyici bir film, filmde yaşananları tam anlamı ile biz yaşamasak da, bir kısmını yaşıyoruz diyebilirim. Tabii bu diğer meslekler için de geçerli olabilir. Film üzerine birkaç gün uzun uzun düşüneceğim. Teşekkür ederim.

Mahzûn Âdem dedi ki...

https://www.youtube.com/watch?v=swAicg0GjNg

Bâzen aynı teller titrer gönülde...

Mahzûn Âdem dedi ki...

Merhabâ,

Yalnızlık üzerine filmler bulmaya çalışyorum bu aralar. İzleyince yazınızda andığınız hususlarla da ilgili diye tavsiye ettik. Oyuncu çok hoşuma gitti. Aynı zamanda ara ara tahlil edişleri de fakirin hemen her gün sesli olarak yaptığının aynı. Konu için de haklısınız, zîrâ aktarılanların tamamı ahâlînin neyi, neleri ıskaladığının, bencil bireyin kendi tatmîni esnâsında nelere sebep olduğunun, toplumların dûnyâyı ne şekilde bu hâle getirdiğinin temelleri. Bunlar, bizde de, başka yerlerde de böyle. Onlar kadar sapıtmadığımızı sandığımız şu gün miktar îtibâriyle hiç bir farkımız olmadığını düşünüyorum. Görünmüyor çünkü burada evlât "görünürde" o kadar serbest değil. Fakat on sene sonra göreceğiz ki hiç de iyi durumda değiliz ve gençlik önü alınamaz bir hâle gelecek. Toplamda ise tüm sorunların tek sebebi "insanlık"tan yoksunluk. Bu ise sâdece ilâhî bir terbiye...
Benzer filmleri ve kitapları lütfen burada yazı konusu yapmaya devam ediniz. Selâmetle.