11 Ağustos 2016 Perşembe

Mehmet Eroğlu: Belleğin Kış Uykusu



"Evet ender de olsa insan bazen yaşamayı mutluluğa çevirebiliyor. Ama büyük filozof Solon der ki, 'Yaşamakta olan kişiyi mutlu saymamak, sonunu beklemek gerek...' Bence hayatı kavrayıp anlamamızı sağlayan temel olgu, acıdır. Acıyı asla göz ardı etmemeliyiz."



En son; "Nasıl daha önce böyle bir yazardan haberim olmaz, şu yaşıma kadar bir yanım eksikmiş meğer" dediğimde bu cümlemi Sezgin Kaymaz için sarf etmiştim. Ondan sonra Sezgin Kaymaz'ın dünyasına öyle bir daldım ki, bu dalıştan kendime yeni hayatlar ve yeni edebi hazlar çıkardım. Uzun zamandır belki de iki yıldır bu cümleyi herhangi bir yazar için sarf ettiğimi hatırlamıyorum. Şimdi ise Mehmet Eroğlu için sarf ediyorum. 

Yazarların ve kitapların insanların hayatlarını değiştirdiğine inanmıyorum lakin edebiyatın da büyülü bir dünya olduğunu düşünüyorum. Bu büyüden kendinize pay çıkarmak, büyülenmek ve daha fazla büyülenmek istemek ise kesinlikle okurun yani sizin elinizde olan bir durum. "Belleğin Kış Uykusu" beni çok etkiledi. 

Esasen çok etkilendiğim kitaplar hakkında iyi yazılar yazamıyorum. Sanki bir köşemde, kitaplığımda yalnızca bana aitmiş gibi baksın, yalnızca sayfalarını ben açayım istiyorum. Sanırım doyumsuz ve ukala bir okur bencilliği içerisindeyim. Söz konusu kitaplar olunca da bu özelliğimi yadsımıyor ve seviyorum. 

Bay M. belleğini yitirmiş, var olma mücadelesi içerisinde hayatı epey deneyimlemiş, bolca yara almış, çıkmazlarını zihninde sürekli evirip çeviren bir karakter. Takım elbisesinin cebinde bulduğu biletler ile bir trene binen Bay M. aslında kendi belleğine ve kendi zamanına bir yolculuk yapacaktır. 

Bir tren düşünün. Bindiğiniz andan itibaren geçmişinize dair hiçbir şey anımsamıyorsunuz. Zaman durmuş, trenin nereye gittiği, nereye gideceğiniz meçhul, etraf bir sis perdesi gibi. Gençlilik ve yaşlılık arasında sürekli gidip geliyor, yaşadıklarınıza ve belleğinizdeki parçaların zaman zaman görünür oluşuna anlam vermeye çabalıyorsunuz. Etrafınızda bazı insanlar belirmeye başlıyor, trende yolculuk eden, bir görünüp bir kaybolan insanlar. Yaşamınız, belleğinizin müsaade ettiği ölçüde çeşitli skeçler ve tiratlar eşliğinde bir bir canlanıyor. Yaşanan zaman tekrar yaşanıyor, yaşlanıyor. Paralel evrenlerde yaşıyor gibisiniz, zamanın tanımsızlığı içinde yaşamınızın izlerini bulmaya çalışıyorsunuz. 

İşte Bay M., nereye gittiğini bilmediği belleksiz ve zamansız bir tren yolculuğunda kendini buluyor. Kitabın üç bölümünde sıralandığı gibi: Önce yitiriyor sonra belleğinize doğru bir yolculuğa çıkıyor ardından aniden uyanıyorsunuz

Kitapta en sevdiğim karakter "Palyaço" oldu. Palyaço'nun hayatı ele alış biçimi, bilgeliği, insanoğlunun var oluşu üzerine değerlendirmeleri beni çok etkiledi.

Bu sene içerisinde, sindire sindire sevgili Mehmet Eroğlu'nun diğer kitaplarına doğru yolculuğa çıkacağım. "Belleğin Kış Uykusu" sayesinde Bay M. ve hayatı ile tanıştığım için kesinlikle çok şanslıyım. Ve tabii bilge Palyaço ile. 

Hiç yorum yok: