29 Eylül 2018 Cumartesi

Eylül'ün Sonu

bir eylül sonu. 
yeni bir evde, soğuk ıssız bir evde, hiç ev gibi hissetmezken
yeni bir okulda, yeni insanlara, yeni çocuklara alışmaya çalışırken
iki ay doldu
iki hafta sonra doğum günüm
yirmi yedi kapıda bekliyor
ne ara büyüdüm
ne ara meslek hayatında altıncı yıla ulaştım
ne ara dünya bu kadar bulandı
ne ara tanımadık insanların donuk yüzlerine maruz kaldım
ne ara bu kadar hırçınlaştı insanoğlu, kibrinden aleve döndü
suretim, yansıdığı aynalarda kırıldı
içim bir hoş, sohbetim azaldı
bir yatak, bir masa, bir sürü kitap
kalakaldım gece lambasının baş ucunda
sararan saman kağıtlarının yanı başında
doğaya bile yabancı halim
yalnızca iki çiçek pencere önünde
yasemin ve de telgraf çiçeği
mis koku ve gelecekten bir haber
geçmiş acı, sonrası ise pek tuhaf
sallan, devin, debelen, hayale dal
rüyalarımın azlığı, beşinci sokağın başındaki zemin kat
yitip gittik hepimiz
bir eylül sonu.

6 yorum:

Kim Bilir dedi ki...

Düşün ki hayat bir bilgisayar oyunu, istediğin senaryoyu yazıp oynayabilirsin. Senaryon ne olurdu?

Beyaz Çiklet dedi ki...

Bilgisayar oyunu oynamadım hiç, pek bilmiyorum. Nasıl bir hayat isterdim onu soruyorsan birkaç şey söyleyebilirim. Bilgisayar oyunu bir doğanın içinde olurdu, bir orman, deniz istemezdim belki küçük bir gölet. Yanında iki göz bir ev, içi kitap dolu. Elektronik hiçbir şey istemezdim, gaz lambası ya da mum ışığı. İçinde hayvanlarım, bahçede hayvanlarım, koynumda hayvanlarım bir aradayız. Yalınayak yürürdüm sonra, evde de dışarıda da. Çalıların arasında uyurdum, mis gibi.Reha Erdem filmlerindeki gibi, Kosmos gibi. Üzerimde hiç iş kıyafeti olmazdı, sakallarımı hiç kesmezdim. Kimse ile konuşmak istemezdim, sanki bu dünyada değilmiş gibi, başka bir dünyada, içimdeki ben ile.
Başkaca bir hayalim yok, bir bilgisayar oyununun senaryosunu yazıp oynamak istemezdim. Hiçbir oyunun içinde yer almak istemezdim, doğa bana yeterdi, kendim bana yeterdi.

Kim Bilir dedi ki...

Nolur bana kızma ama bunlar hayalin değil de sanki hayattan, insanlardan intikam senaryoların gibi. Hep böyle yaparız ben de çok yaptım insanlara, hayata ceza vermek için kendimi hırpaladım, inzivaya çekilip aklımca insanları kendimden mahrum bırakıp onları üzmeye, intikamımı almaya çalıştım. Ama ne oldu? Umurlarında bile olmadı. Hatta onlara kızıp böyle yaptığımı anlamadılar bile. Yani intikamı kendimden almış oldum. Platonik aşklarımı kıskanınca da böyle yapardım. Bir anda darılır, küserdim. Neye uğradıklarını şaşırırlardı, anlamazlardı. Onlara aşık olduğumu bilmezlerdi ki kıskandığını anlasınlar. Şimdi 32 yaşındayım ve kendime en kızdığım şey eskiden başkaları için kendimi hırpaladığım anlar. Artık yapmıyorum. Başkaları için kendime zarar vermiyor, kendimi hayattan mahrum bırakmıyorum. Kendime değer veriyorum. Eskiden eşcinsel olduğum için, olmayan herkesi kendimden daha değerli görür, onların hataları için de kendimi hırpalardım. Çok yanlışlar yapmışım.
Seni seviyor ve değer veriyorum. Belki yüzünü bile görmedim ama yazdıklarının hepsini okudum ve değer verilecek bir insan olduğunu hissettim.
Selamlar.

Beyaz Çiklet dedi ki...

Hayır hiç kızmadım, genel olarak kızmam da zaten kimseye, mizacımda yok. Oldukça sakin ve sessiz, içe kapanık biriyimdir aksine. Lakin niyetim insanlardan intikam almak, yaşadığım talihsizliklerin acısını insanlardan çıkarmak değil. İnsanlarla iletişim kurmaktan imtina ediyorum zira bu dünyanın gerçekliği kadar geçiciliğinin de bilincinde olduğumu düşünüyorum. Var oluşumu sorguluyorum, ne için yaşadığımı ve ne için hayatta olduğumu sorguluyorum. Tüm bunlara cevap bulamadığımız için bu dünya baki kalacakmış gibi yaşamayı tercih ediyoruz. Ölüm korkumuz bizi hayatı yaşamaya itekliyor habire, içinden çıkılmaz bir eksenin yörüngesinde bildik adım ilerliyoruz. Bu bir tercih sadece. Okuduklarım, biriktirdiklerim, yaşadıklarım, içselleştirdiklerim; hepsi benim mizacımın yansıması. Toplamından ben çıkıyorum ortaya. Kendi dünyamın içinde çok huzurluyum, insansız dünyamın içinde. Ne yazık ki bu kalabalık şehirde, insanların korkularından mütevellit gelenek haline getirdikleri her şeye mecbur kılınmaktan ötürü üzüntü duyuyorum. Mümkün olduğunca bu yapaylığın, sahteliğin içinden sıyrılmaya çalışıyorum. Mutluluk gibi mutsuzluk da önemli bir histir, içinde yaşadığımız çağ bizi mutlu olmaya zorlarken mutsuz ediyor. Bu bilinçsiz mutsuzluk yerine bilinçli bir yalıtılmışlığı tercih ediyorum. Belki de entelektüel, seçilmiş bir yalnızlık, kendi başınalık diyebiliriz buna. Tümden üzgün ya da mutsuz değilim, mizacım hüzün ile yoğurulmuş, edebiyata heves etmiş, yazmaya meyletmiş. Kendimi görünür dünyaya ait hissetmiyorum, geçen de yazdığım gibi sanki başka bir dünyanın çocuğuyum. Hala bir adam diyemem kendime, çocuğum. Böyle devam edecek, her zaman penceremden aşağı bir telgraf çiçeği sarkacak. Bir yasemin kokusu saracak odamı buram buram. Benim için mutluluk bunlar. Mutsuzluk ise her zaman kabulüm, dönenip durduğum yerden parçalara ayrılan her bir zerrem kabulüm, yeter ki bahar aylarında biraz güneş görsün yüzüm. Kalbim hep olduğu yerde atsın, yalınayak yürüyeyim, yalınayak olsun sessizliğim.
Değerli yorumların için teşekkür ederim, değerli gördüğün için ise ayrı teşekkür ederim. Bazen suretler birbirini görmeden de birbirini bilir. Diler, doğar, yaşar ve bütünleşir. Işık hepimizin üzerine düşüyor, gökyüzü hepimizin tepesinde yükseliyor. Kimi başka bir şehirde, kimi ise başka bir semtte soluyor. Hava aynı olduktan sonra, solukların kimin bedenine ait olduğu önemli değil sanırım.
Sevgilerimle.

Bu saatte nerden geldiyse dedi ki...

son dönem yazdıklarında garip bir şekilde benim yürüdüğüm yolların geçmişte bıraktığım izlerini görüyor gibi oluyorum. Bu iyi bişey mi bilemiyorum ya da ben kendim için söyleyecek olursam eskiden daha mutluydum bu dönemleri aşınca mutlu olmak yerine huzursuk bacak sendromu sahibi olup çıktım. Umarım sende aynı sonuca gitmez :/

Beyaz Çiklet dedi ki...

Giderek dünya ağrısı artıyor sanırım, satırlar sözcükler hepsi bulanıyor gibi. Başka bir dünyaya geçmek üzeresin gibi, sancı gibi. Devamı konusunda bir fikrim yok, bekleyip göreceğim uyuyup uyanacağım herkes gibi. Belki bir sabahla beraber ayarım.

"Kafeste tutiye sükker verirler hiç karar etmez,
Aceb niçün karar eder bu zindâna giren insan."