24 Ağustos 2018 Cuma

Eğreti: Yarım Akla Bilinçsiz Bir Eleştiri Ya Da Tam Tersi

Plan yapmak ve çaba harcamak anlamsızdır, işler eninde sonunda insandan bağımsız kendi istediği gibi gider. Hayat bizim müdahil olamadığımız yollardan ilerler. İçini doldurmaya çalıştığımız her somut şey beyhude bir çabanın ürünü olup çıkar.

İnsanlar çoklar, kapıdan dışarı çıktığınız andan itibaren hayat kendi ritminde akmaya başlar. Eninde sonunda sizi içine dahil eder, direnmek zihninizi yorar, kabullenmekse sizi onun bir parçası haline getirir. Sonra bir daha hiç bütünlenemezsiniz. Tam akbil, öğrenci akbili. İşin örneğinden yola çıkıp varılmak istenen mizansende tüyleri diken diken eden bir şeyler var, misal gerçeklik duygusu. İnsan gerçeklik duygusunu asla yaşamaz, neyin gerçek olduğunu düşünüyorsunuz? Kendinizin mi, yaşadığınız aşkın mı? Sonlu olan her şey başından sonludur ve her şeyin sonlu olduğu bilinci ile doğarız. Sonu izlerken tekdüze bir çizgide, sonu unuturuz çoklu yollara dalıp. Seçenekler insanları rahatlatır, çok fazla seçenek yaratmak gerçek hayattan kopmanın en güzel yollarından biridir. Çok çocuk, çok sevgili, çok okul, çok diploma, çok kurs, çok yemek, çok kilo, çok alkol, çok gezmek. İçinde çok olan her şey sadeliğe karşıt olarak meydana gelir, sadelik çokluğa karşı savaş halindedir, savaş sevilmez ama tercih edilir. Herkes savaş halinde olmayı ister, öbür türlüsü sonlu akla hizmet eder. Son gelir akla, akıl sonu düşündükçe tedirgin olur. 

Bir açmaz, bir çıkmaz insanoğlunun yaşamı. Her gün herkes konuşur, çok konuşur, konuşmak sorun yaratır, iyi değildir. Her gün herkes giyinir, kıyafetler alır, tırnak keser, banyo yapar, sakal tıraşı olur, otobüse biner, işine gider, evine gelir, sevişir, uyur, kalkar, yemek yer, kıyafetlerini yıkar, para biriktirir, ev satın alır, alışveriş merkezine gider, kahve içer, dinlenir, spor salonuna gider, gülümser, ağlar, yeniden her şeyi hiç sıkılmadan yapar. Yıllarca yapar, ölene kadar yapar, hep aynı şeyleri yapar. Hiç sıkılmadan yapar, hiç mi sıkılmaz? Bir insanın tüm ömrünü aynı eylemlerle geçirmesinin korkunçluğundan daha büyük bir korkunçluk var mıdır? Bilim bu korkunun neresindedir? 

Sonra sokaktan çocuk sesleri gelir, "önüm, arkam, sağım, solum sobe. Saklanmaya ebe." 
Kim ebe?

Hiç yorum yok: