5 Şubat 2018 Pazartesi

Çocukluğun İstanbul'a Dönüşümü ve Sancılar

Anaokuluna başlamadan önce annem bana Ayşegül isimli bir kitap serisi almıştı. Okula gitmeden önce öğrenmiştim okumayı, annem eğitime meraklı bir kadındı. Eğitim hayatımla yakından ilgilendi. Geceleri uykudan önce birlikte Ayşegül'ü okurduk. Oturduğumuz evin kocaman bir bahçesi vardı. Çeşitli çiçekler, sebzeler ve ağaçlar dikili. Tüm günümü orada geçirirdim, bazen annemle sabah koşularına çıkardık. Sonra gelir güzel bir kahvaltı yapardık, annem işe giderdi.

Büyürken çok fazla şey değişti. Zaman, insanlar, yaşanılan yerler, kaybedilen bahçeler ve yeni bir kimlik. Hayatımızı tümden kendimiz şekillendiremiyoruz, bazı koşullar insan hayatını derinden etkileyebiliyor. 

Sonra büyüdüm, okudum, bir meslek edindim. Ne ara çalışmaya başladım, ne ara iş hayatında beşinci yılıma girdim inanın hiçbir fikrim yok. Uzun saatler boyunca sessizce düşünmeyi çok seviyorum, gece ana rahmindeki gibi uyurken bile aklımdan bir sürü düşünce geçiyor. Hatta gün içerisinde yorulup kendime artık "sus" diye tatlı tatlı kızdığım bile oluyor.

Yaşamayı çok fazla ciddiye aldığımızı düşünüyorum. Çalışmaya başladığımdan beri bir sürü insan tanıdım. İdealler, hayaller ve düşünceler o kadar sığ ki, eğitim bize ne yazık ki hayal kurmayı öğretemiyor. Bir ev, bir araba ve iyi bir maaştan başka şeyleri hayal etmiyoruz. Sürekli sahip olma ihtiyacı içerisinde kıvranıyoruz. Bazen mesleğimi ve işimi bırakıp bu genç yaşta köşeme çekilmek, sevdiğim şeyleri yapmak istiyorum. Ciddi ciddi bunu düşünüyorum. 

İstanbul'da okumak ve yaşamak kimilerine göre vazgeçilmez olabilir. Lakin benim için artık bu böyle değil, bir zamanlar böyleydi. Bu şehir sizi fazlasıyla yoruyor, sarsıyor, sizden götürüyor. Kaybettiklerinizi bulamıyorsunuz. İnsan ilişkileri oldukça sığ ve samimiyetsiz. Günübirlik, havai arkadaşlıklar dışında sizi canı gönülden seven bir dost bulmanız bile pek mümkün değil. Herkes kendi hayatı için yontuyor, dışarıdaki hayatları kendimize dert edinmiyoruz. Çok kalabalık, insanlar kaba, geçim çok zor, gereksiz bir sürü harcama yapmanız gerekiyor. Bu maddeleri çoğaltabilirim fakat bundan bile yoruldum şu an. 

Sanırım hayatın durduğu bazı noktalar var insan ömründe. Sorgulamalarınızın yoğunlaştığı, var oluşunuz üzerine kafa yorduğunuz belirli dönemler. Belki de yirmilerin ortası ilk sinyallerini veriyordur bende olduğu gibi. Bu şehre yaşamaya gelecek olanlar, hayallerinde İstanbul olanlar bir kez daha düşünsünler. Kendi topraklarındaki, memleketlerindeki insanların hiçbirini, samimiyeti burada bulamayacaklar. İnsan ebedi bir kaosun içinde nasıl yaşar umarsızca? 

Çocukluğuma bakınca çok şanslı olduğumu görüyorum. Sokakta, toprağın içinde, anne sevgisi ile... Şimdi anne sevgisi dışında gerisi uzaklarda bir yerlerde. 

Hiç yorum yok: