29 Ekim 2016 Cumartesi

Emrah Serbes: Müptezeller

"İlk öpüştüğüm kızı özlüyorum bazen. Ama sorun o değil ki. Geçmişle arama bir duvar örüldü sanki. 'Özlesem ne olacak,' diyorum. Yine de insan özlemek istiyor. Derinden izlemek istiyor geçmişi ama nefret de ediyor o günlerden. Sorun şimdi, sorun şu an. İnsanın şimdisi boktan olunca geçmişi ne yapsın. Geçmişe özlem duymak için hali vakti yerinde olmalı insanın ya da en azından bir zamanlar hali vakti yerinde olmuş olmalı. Benim hiçbir zaman halim vaktim yerinde olmadı ki. Hayatta hiçbir bok olmamışken kendi canıma da kıyamam. Bunun da manası yok. Ya yazar olacağım ya katil. Bu Ankara'da başka yol yok benim için. Var mı, söyle Karabüklü?"

Emrah Serbes'in yeni kitabı Müptezeller çıktıktan bir gün sonra alıp okudum.Antalya, İstanbul ve Ankara eksininde geçen bir hikaye, bir adam, yaşamış, görmüş, üzerine yürümüş, sinmiş, yorulmuş ve devam etmiş. Devam ettiği yerlerden kopup incinmiş, kaybolmuş, ortaya çıkıvermiş bir adam. Müptezel bir adam.

Emrah Serbes külliyatından okuduğum üçüncü kitap bu. Erken Kaybedenler ve Deliduman'ı da okumuştum. Okuyorum Emrah Serbes'i, ama aramızda çözemediğimiz bir husumet var gibi. Bir buz parçası var sanki. İyi yazıyor, böyle kalbinizin ortasına bıçak saplıyor, tornadan çıkmış, feleğin çemberine takılıp kalmış hayat hikayaleri canınızı acıtıyor. Ürperiyorum, kızıyorum biraz da. Canı yanmış birileri var ya, bu kadar da sahi üstelik, içimizden birileri. Belki bu hikayeler ile barışamıyorum. Acının bu kadar aleni olarak işlenmesini bünyem kaldıramıyor. Aynı hisler içinde okuduğum ve bir türlü barışamadığım bir isim daha var, Hakan Günday. Hemen hemen aynı şeyleri onun yazını için de hissediyorum. Bir gün barışır mıyız Emrah Serbes ile bilmiyorum lakin okumaya devam ediyorum. 

Hiç yorum yok: