1 Aralık 2019 Pazar

Sorgu

28. yaşıma yeni girdiğim şu günler pek bir berrak aynı zamanda pek bir karmaşık geçiyor. Evimin işime uzaklığı ve bu yoğun tempo beni yormuş olacak ki hafta sonunu serumla geçirdim. Neyse ki şimdi biraz daha iyiyim. Her sabah beşte kalkıp gece on ikiden sonra yatınca olacağı bu. İşte buna hayat diyoruz, İstanbul diyoruz. 

Bir ölçüde bırakıp gitmek istiyorum. Olduğum yere gelmek için çok çaba harcadım, lakin çaba harcamadan da bilemiyorsunuz. Çok güzel, her şey harika, herkes gıpta ile bakıyor ama bu hayatı işe endeksleme düşüncesi beni rahatsız etmeye başladı. 

Ne zamandır aklımızda çok sevdiğimiz Eskişehir'e yerleşme düşüncesi var. Hep dilimizde ama bir türlü gerçekleştiremiyoruz. Yaklaşık 10 senedir İstanbul'dayım ve bu yaşta öyle iş güç pat diye bırakılamıyor, vazgeçilemiyor her şeyden. 

Hayatın anlamsızlığını her geçen gün derinden hissediyorum, çocuklara bir şeyler öğretme hissi de beni tatmin etmiyor, en başta zaten öğretme, eğitme işine hiç mi hiç inanmıyorum. Okullara, eğitim kurumlarına, diplomalara da. Hepsini tecrübe ettim; sanki bu düzeni kendimizi oyalamak için kurmuş gibiyiz. Öleceğimizi biliyoruz ya, ölene kadar canımız sıkılmasın diye türlü kurumlar, türlü düzenler, kurallar inşa etmişiz. Her günüm hemen hemen bunları sorgulamakla geçiyor. Bırakıp gitmek de çözüm değil, kalıp seyretmek de. Bu da bir süre sonra insanı eylemsizliğe itiyor; günümüz dünyasında da eylemsizlik başarısızlık, güvencesizlik demek, bir nevi yok olmak yani. 

Aklım öyle karmaşık ki; ne yana dönsem kendi düşüncelerimle boğuşuyorum. Para da mutlu etmiyor, aşk da, iş de ve bir ton şey de. Hani böyle aydınlanma anları vardır ya; geçen gün çalışma arkadaşlarımdan biri en büyük hayalin ne diye sordu. Ben öylece kaldım, düşündüm düşündüm ve hiçbir cevap veremedim. Hiçbir hayalim yok, geleceğe dair yapmak istediğim bir şeyler de yok. Bir yerden sonra bir hissizleşme hali sardı beni; sanki hislerim giderek azalıyor, önemsediğim şeyler de. 

Yazdıklarımdan da anlaşılmıştır sanırım ne kadar karışık olduğum. Gitmek çözümmüş gibi durmasa da belki de bir çözümdür diye düşünmeden alamıyorum kendimi. İstanbul'un kahrını ne kadar çekerim bilemiyorum; ama iki gün boyunca hasta yatağımda durup düşünüp, tavanı izlerken neden var olduğumu enine boyuna düşündüm. Yanıt? Yok. 

Olabilmişler ile ölebilmişler arasında gidip geliyorum sanırım. Üst yazıda da dediği gibi; ne orada ne de burada. 

3 yorum:

Sevdiğim Günlük dedi ki...

Gerçekten bir değişiklik gerek size belki de. Evet yazınızdan da anlaşılıyor, yeterince mutluluk kaynağınız yok ama olacağına eminim ben. Rutine bağlanmak fazla yoruyor insanı haklısınız

Denize Bakan Ev dedi ki...

kendi 28 yaşımı hatırladım. o zamanlar ben de istanbul'da yaşıyordum, ben de kaybolmuş hissediyordum. gittim ben..
mutlu muyum, kat be kat.
ama kaybolmuşluk hissi, o arayış hiç geçmedi ve şimdi 40 yaşımda şunu anladım, beni hayatta tutan da bu aslında, cevapsız kalan sorular.
o nedenle, bence umutsuzluğa kapılmadan, seni mutlu eden, yaşadığını hissettiren şeyleri yazmakla başla ve sonra bunları gerçekleştirebilmek ya da daha fazlalaştırabilmek için ne yapabilirsin, yanına onları yaz. hedef yani, yazılı hedefler. bir de bakmışsın, 40 yaşındasın ve sen de 28 yaşındaki bir başkasına yazıyorsun bu satırları :) sevgiler.

Beyaz Çiklet dedi ki...

Sevdiğim Günlük ve Denize Bakan Ev ;)

İstanbul öyle bir şehir ki, çözebilene aşk olsun. Koşturmaca, zaman problemi, iş yetiştirmece, sürekli bir yorgunluk hali. Bazen bu düşüncelere kapılıyorum ister istemez. Umuyorum uzun sürmez.