14 Aralık 2019 Cumartesi

Beyaz

Dünyadan, uzay boşluğuna doğru uzanan o kısa yolda; yalın ayak bir kır menekşesinin yanı başında. Üstelik kafamdaki sesler uzaklarda, kırlaşan saçlarımın arasında parlayan güneş hemen avuçlarımın ortasında. Dönüp durasım geldi uzunca, bir çağlayandan akar gibi ilerliyordum büyük bir hızla. Ne gökyüzü vardı başımın üzerinde, ne de kırağı bir toprak. Oysa zamanı ertesi güne çevirmek zordur, iklimler değişirken bunca, baş parmaklarım birbirine kenetlenmişken. Yazlık rüyalarım gelirdi aklıma, bundan seneler evvel kaldığımız o dik yokuştaki gri evde. Bir yaz menekşesinin üzerinden, pencere kenarında sallanan krepe tülün hemen kenarında. Kara saçlı, bitişik kaşlı, renkli gözlü bir oğlan çocuğu olarak dururdum. Bazen annemin arkadaşları ile oynardım, bazen bir karpuzun çekirdeklerini yemeye çalışırdım. Büyüdükçe değişti dünya, karmaşık olduğunu düşündüğüm zihnim doldu, boşa koyamadım. Bir zaman sonra derdi ananem, sen de karışacaksın yoklara, ama evvelden var olmayı öğrenmen gerek. Ama orada ama burada. İnsan bir yol yöntem bulamayınca, üzerimde eskilerden yün örmesi bir hırka. Gazoz kapaklarını biriktirmeyi bıraktığımda hissettiğim o taze duygu, gelsin diye bekliyorum sokulmaya. İçimde hafiften bir ürperti, biraz da cesaretle ilerliyorum. Sanki bir kış meyvesinin kabuklarını soyuyorum, kendi kabuklarımı soyar gibi. Daha ne kadar döner dünya, bir gün uzay boşluğunda takılı kalır mıyız bilemiyorum; tek bildiğim yaşadım. Ve bitmek üzere üstelik, biraz daha temizlik yapıp, biraz daha yemek yedikten sonra hepten yok olacağım sanırım. Peki ya var olabildim mi? Orası Dante'nin kalbinden Hamlet'e kadar uzanan eski, kırık dökük bir macera. Bir de kuşları anlatmalı mıyım sana? Oysa onlar uçup dururken sen yerinde saydın derdin ya. Şimdi de ölüme birkaç gün belki de birkaç dakika kala. Kuşlar da uçup gittiler ya, parmaklıkların arasında, iki gümüş tepsinin ardında sepya fotoğraflarda saklı küçücük bir rüya. Kara saçlı oğlandan geriye kalan, tepesi açılmış bir kafa, ölgün sarı ışıklı lambanın ucunda yarım bırakılmış bir dosya. Yazmasına yazıyorum da, kim okuyacak rüyalarımı benden sonra. Ellerim de yoruldu artık, burada noktalamalı geceyi. Son kış gelmeden, dizip durmalı hatıraları, yıkamalı beyazları da hiç solmamacasına. 

2 yorum:

Kim Bilir dedi ki...

Bu yazıyı okuyunca bir şarkı geldi aklıma : "Ne kadar gençti dünya. Ve ne güzeldi bahar sabahlarının ferahlığı içimizde" Bahar yaklaşıyor. Gecenin en karanlığı, şafağın başlayacağını müjdeliyor :)

Beyaz Çiklet dedi ki...

Kim Bilir ;)

Umarım güzel olur önümüzdeki dönem, şarkı sözündeki gibi ferah olur :)