8 Kasım 2018 Perşembe

Akşam

Okul servisinden indikten sonra yirmi dakika kadar eve yürüyorum. İstanbul'da kış başladı, özellikle geceleri hava çok soğuk oluyor. Sırt çantamda tonlarca kitap taşıdığım için yolculuk esnasında yoruluyorum fakat bu yirmi dakikalık yürüyüş bana iyi de geliyor. Bu süreyi tamamen düşünmeye ayırıyorum. İş dönüşü trafiği, gün boyu yorulan insanların eve dönüşleri ve kabalalık otobüslerin camlarına yapışan nefesler... Hepsi yeni yazılmış bir öykünün sayfalarından çıkma gibi, nedense en çok fırınlar ilgimi çekiyor. Her daim sıcacıklar, insanlar ekmek alıyor birer birer, sanırım en ucuz ve en doyurucu yiyecek... Bir fırın buldum, bazı akşamlar oradan anneme ve bana elmalı kurabiye alıyorum, iki tane.

Cadde boyu ilerlerken insanları izlemek hoşuma gidiyor, bir de mağazaları. Çok uzun süredir alışveriş yapmıyorum, iki ayakkabım, üç pantolonum ve birkaç tane gömleğim var. Mağazaların içine girmeyi hiç sevmem fakat camekanları izlemeyi çok severim. İnsanların telaşları, ellerindeki çantalar, kıyafet seçme dertleri, rengarenk ve ucuz kumaşlar arasında kaybolan çocuklar, hepsi de bir şey beğenmişler kendilerine, anneleri ellerinden tutup çekiştiriyor. 

Tarihi yarımadaya gittiğim zaman bir kahve alıp saatlerce meydanda oturuyorum. Beş dakika konuşunca hemen yorulan bir insanım, fakat saatlerce insanları izlemekten keyif alıyorum. Bazen fotoğraflarını çekiyorum onların, özellikle portre fotoğraflar hoşuma gidiyor. Her bir insanın yüzünde bambaşka izler var, değişen dünyanın dertleri, her biri Kafka'nın Dönüşümü'nden çıkmış gibi. Bazen de yüzler bulanık, dertli bakışların ardında türlü kaygılar. 

En güzel dinlenme yerleri ise sürekli gezdiğim yayınevleri. Her birinde başka bir masal var, her okuduğum kitabın içinde bambaşka dünyalar var. Onlarla birlikte çoğaldığım apayrı bir dünya, bir deliler evi, bazen de yalnızca hüzün güncesi. 

Hayata bir katılımcı değil de izleyici olarak geldiğim apaçık, sohbet etmekten hoşlanmasam da, izlemenin de çok büyük bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Notlar tutuyorum genelde, bir başkası notlarımı bulsa sanırım yıllarca çözümleyemez. Metroya binen genç bir adam, yanında ilkokul çağlarında bir kız. Üzerlerinde ufak çizimler, sırt çantamdan çıkardığım kurşun kalemim, kalem kutumda bir minik silgi, yazıp çizen bir el. Şimdilerde hayat daha sade, kaybettiklerimin anısına üzülüyorum kimi zaman, kimi zaman da kaygılar sarıyor etrafımı, yine de elmalı kurabiye yemekten hoşlanıyorum, çarşıdaki fırına girdiğim zaman huzurlu hissediyorum, yüzüme bir sıcaklık yayılıyor, vücudumdaki kan akışını hissedebiliyorum. Yaşıyorum ya, bir şeylerden yine de anlam çıkarabiliyorum, çoğunu kaybetsem de. Çoğunlukla, içimde yaşayıp insanları izlemeyi tercih etsem de, bir seyirci olarak devam etme arzusundan vazgeçmeyeceğim, yalnızca bir fotoğraf, sonra yazıları ile yaşlanan iki küçük el. Parmaklarım da o kadar minik ki, sanırsın anne karnından yeni çıkmış bir çocuğun parmakları, nazik ellerim, nazik mizacım, naif çehrem. 

4 yorum:

Kim Bilir dedi ki...

"kimi zaman da kaygılar sarıyor etrafımı" demişsin. Ne tür kaygılar?

Beyaz Çiklet dedi ki...

Kim Bilir,

Ülkenin en iyi okullarından birinde çalışıyordum, bu yıl istifa ettim. Askere gidip gelecektim, o sürede de dinlenirim diyordum. Tatil planları yapmıştık, 6 ay gider gelirim diye düşünmüştüm. Fakat bedelli askerlik çok geç bir tarihte çıktı. Öyle olunca iş arayışım çok geçe kaldı. İlk görüşmeye çağıran okul ile anlaşmak zorunda kaldım yani. Haliyle ev taşıdık, başka bir semte yerleştik derken çok zor bir dönemden geçtim. Her şey 10 gün içinde belli oldu ve hızla değişti. Değişimleri kolay kaldırabilen bir bünyem yok, yeni okulum eski okulum kadar iyi değil. Fakat devam etmeme kararını çok önceden almıştım, bu süreçle ilgili yazılar da yazmıştım hatta. Bu enteresan durum bazı kaygılar yarattı bende, durum bundan ibaret. Alışana kadar zaman geçecek, çok zaman geçecek.

Kim Bilir dedi ki...

Hızlı değişimleri ben de pek sevmiyorum. Adapte olmak yıpratıcı oluyor. Yakın zamanlı gelecek planların nelerdir? Tatil, kurs, izlemek istediğin bir film...vs. bunlardan da bahseder misin :)

Beyaz Çiklet dedi ki...

Kim Bilir,

Artık uzun vadeli planlar yapmıyorum. İstanbul'da yaşamaya devam edeceğiz sanırım, çok büyük bir mucize olmazsa. Yaşamak istediğim şehir burası değil, bir başka küçük şehir var hayallerimde. Minik bir ev almak istiyorum anneme. Kiracı olarak bir sürü ev değiştirmekten yoruldum, sabit, yerleşik düzen yaşayacağım, içini istediğim gibi dekore edebileceğim minicik bir sığınağım olsun, ait olayım istiyorum. Bunun dışında düşünüyorum da, gerçekleştirmek istediğim her şeyi gerçekleştirdim sanırım. Büyük hayallerim yok, bir yandan çalışmaya devam edip bir yandan köşemde kitaplarımı okuyup, araştırmalarımı yapmaya devam ederim sanırım.

Yakın zamanda Rus klasiklerini tekrar okudum ve bir çoğunu bitirdim. Okulumuzdaki temizlik görevlisi ablaya da kitaplarımı hediye ettim, onunla Dostoyevski konuşmak çok iyi geliyor bana :) Evimde televizyon yok, televizyondan dizi ve herhangi bir şey izlemiyorum böyle bir kültürümüz yok. Bağımsız sinemaya merakım var, vizyon filmlerini takip etmiyorum. Yerli bağımsız olmak üzere özellikle Rus ve yabancı bağımsız sinemayı çok seviyorum. Reha Erdem'in Hayat Var adlı filmini bir kez daha izledim geçen gün. Şu sıralar Damla Sönmez'in başrolünde yer aldığı Sibel isimli filmi bekliyorum :)