26 Şubat 2011 Cumartesi

Ayaklarımı Kıçıma Vura Vura

Dün yakın bi arkadaşımla hummalı bi telaş içindeydik.Sebebi ise ismi Erasmus olan bi velet,bi nevi baş ağrısı ya da anksiyete bozukluğu durumu.Tüm belgelerimizi toparladık,Erasmus Koordinatörümüzle sağolsun bi on dakka konuşma imkanı bulabildik ! Dış ilişkiler ofisinin kapısını aşındırdık.Sonunda teslim ettik belgelerimizi.İki hafta sonra dil sınavına giricez.Onda başarılı olursak sözlü mülakat ve sonra yurt dışı.

Üç tane okul tercih etme hakkımız vardı.Araştırdık sorduk soruşturduk peşine düştük.Ve Polonya'da karar kıldık.Tabii bunda ucuz olması en büyük etken oldu.Beş kilo patates bir liraymış efem,ne kadar güzel.Gidenlerin dediklerine göre herkes kıyafetlerini yeniliyormuş,bu da cezbetti bizi elbette.Gerçi ortada daha hiç bi bok yok.Belki de dil sınavını ya da sözlü mülakatı geçemem belli olmaz.Ama Polonya'ya gitme hayali bile güzel.En azından araştırma yaparken Polonya ile ilgili bi çok bilgi öğrendim.

Annem pek gitmemden yana değil.Daha doğrusu bi dönem gitsen daha iyi bence diyor.Aslında oradaki masraflarımı da düşünüyorum.Belli,emekli maaşıyla geçinen iki kişiyiz.Annem masraflarını karşılayamazsam kötü olur diye tereddüt içinde.Haklı da.Bense sadece şansımı denemek istiyorum.Kaba etimi havalara kaldırmadım henüz.Zaten hayatta pek tercih ettiğim bi mevzu değildir kaba et konusu.

Bi şey daha öğrenmiş oldum bu süreçte.Kendi işini kendin hallet insanoğlu! Yani,nasıl desem tamam her seferinde bayıla bayıla söylediğim gibi on dokuz yaşında bi genc-i velet olabilirim ama her işimi de kendi başıma halletmeye alışkın değilim.Bürokrasinin işlemezliğini bi kez daha gördüm bu işlemlerle uğraşırken.Hele olur da kazanıp arkadaşımla aynı yere gidemezsem ne halt yerim ya da halt neden hep yeniyor inan hiç bilmiyorum.

Bu arada İzmir'de bi eğitime başvurmuştum."Sivil Toplum Kuruluşlarında Kaynak Geliştirme ve Fon Yaratma Eğitimi" diye geçiyor ismi.Üç gün sürecek.Perşembe günü gidiyorum.Eğitim sertifikalı falan ama çokta umrumda değil açıkcası.Tek sevincim,organizasyonun tüm masrafları karşılaması ve açık büfenin olması tabi,otel de dört yıldız olunca keyif çatmayı ve bol bol kablosuz connection'dan yararlanmayı düşünüyorum.

Polonezköy'e gitmek istiyorum.

Çok eğleniyorsunuz gülüyorsunuz da,bana hiç komik gelmiyor
Bir de üstüne siz güldükçe benim ağlayasım geliyor
Biraz çıldırır gibiyim ama saklamakta birinciyim
Siz yeter ki rahat edin,ben kan kusup kola içtim derim.
Ayaklarımı kıçıma vura vura kaçmak istiyorum Büyük Ada'ya.
Hani orada yaşayan bi adam var ya,yıllardır inzivada
...

Melis Danişmend ne güzel yazmış,ne güzel söylemiş yeni albümünde.Sanırım Aydilge'den sonra bu ülkede kendime örnek aldığım ikinci kişi.Seviyorum onu.Bluzlarını ve ayakkabılarını da.

Gidiyorum,ayaklarımı kıçıma vura vura.

24 Şubat 2011 Perşembe

Black Or White

Çok narin bi bünyem var.Tıpkı duygularım gibi.Devamlı grip oluyorum ve bu beni çok zorluyor.Yaşam kalitemi al aşağı ediyor,yoluma taşlar koyuyor.Bazen burnumu yerinden koparıp atmak istiyorum.
Yurda geri döndüm ve tabii okuluma.Üç arkadaş sırtımızda çantalarla Şirince'ye gittik.Şaraplarıyla meşhur bir Rum Köyü şirince.Arkadaşlarımla şarapların tadına baktık,evleri ve kendimizi fotoğrafladık.Otlu gözleme yedik ve yayık ayranı içtik.Ardından eşsiz ve bir o kadar fazla yağan yağmurun eşliğinde yürüdük.Önce şeftali aromalı şarap daha sonra ise çilekli olanı denedik.Ardından karadut denedik ve tadı çok hoşuma gitti.Bir tane aldım.Hatıra olsun diye,benimle birlikte yıllansın ve bende yıllandıkça ona bakıp yaşlılığıma daha çok ağlayayım dedim.Ancak ilk defa alkol alan biri olarak sıcak ve tarçın kokulu şarap pek hoşuma gitti.Girdiğimiz Winehouse'da - ki Amy Winehouse şakası etrafta dalgalandı itiraf etmeliyim - gelen misafirler anı olsun diye çeşitli yazılar yazıp duvarlara yapıştırmışlar.Ben de yazdım ki kağıda " Hayat,Şirince'ye gelip bir yudum şarap içmekmiş ".Hayat gerçekten bu kadar güzel mi ki ?

Hala burnumu çekiyorum ve zor nefes alıyorum.Film izliyorum bol bol.Black Swan'ı izledim en son.Büyüleyici demek doğru olur sanırım bu film için.Portman'ı ilk izlediğimde henüz küçük bir çocuktu." Leon "da oynamıştı.Şimdi ise kocaman bir kadın olmuş.Bir siyah kuğu..Ondan önce İstanbul Kanatlarımın Altında ve Remember Me adlı filmleri izledim.Spartacus'u bitirdim.Çok etkileyici bir dizi olmuş gerçekten.Bathiatus'un ölümünü zevkle izledim.Yaşa Spartacus !


Ben bu dört duvar arasına,beni tanımayan şehre gelince çok kötü hissediyorum.İlk günler hep böyle oluyor bunu hala aşamadım.Erkekler ağlamaz sanmayın.On dokuz yaşında koca bi adamım ama annemden uzak her yerde hüngür hüngür ağlıyorum.

Ayten Alpman'dan " Sensiz Olamam " ve Baba Zula'dan " Bir Sana Bir De Bana " adlı şarkıları dinledikçe ağlıyorum.Yurtta odamın tuvaletine giriyorum,kapanmayan fakat sadece kilitlenen tuvaletine kendimi kapatıyorum.Klozet kapağının üzerinde uzunca oturup halime ağlıyorum.Belki ben burda ne yapıyorum diye,belki de hala buraya alışamadığım için,belki de annem yanımda değilde uzakta olduğu için,belki de artık şiirler yazamadığım için,belki de..sebebini ben de bilmiyorum.Sadece tuvalette yanan beyaz ışıkla göz göze geliyorum.
Hani,Nina içindeki Siyah Kuğuyu ortaya çıkarmakta zorlanıyor ya,ben de bir türlü karaya bürünemiyorum.Taklitten öteye gitmiyor davranışlarım.Yüzümü pudralarla kapayıp sahneye çıkıyorum.

Belki de bir ya da iki kişi okuyor bu satırları.Benim hayatıma dair bir fikir ediniyor biri oturduğu yerden.Anlatıyorum ya,sadece gerçekleri.Döküyorum ya içimi burada,rahatlıyorum sanki.Beni de anlayan birileri var diyorum.Siyah kuğuların içinde beyaz kuğuyu oynuyorum.Beyaz gibi görünmüyorum.Gerçekten beyaz olduğumu düşünüyorum.Beyazlık gözlerimden aktıkça,gözlerinden akanın siyahlık olduğunu fark ediyorum.Siyah olmak ne kadar tozlu bi şeyse,beyaz olmanın da içinde o kadar fena söz barındırdığını biliyorum..

15 Şubat 2011 Salı

The Ballad Of Mona Lisa



Bi borç bilirim efem,yeni bi albüm.Tanıtmak isterim.Albümü alabiliyor muyum ? Tabiyki hayır,ne münasebet.Bende Ares aracılığı ile herkesin yaptığı gibi indiriyorum albümleri,şarkıları v.s.Blogumdan da anlaşılacağı gibi benim en sevdiğim iki grup ki ben onları 2 üzeri p olarak tanımlıyorum.Paramore ve Panic!At The Disco.İkisi de Fueled By Ramen çıkışlı gruplar.Tesadüf mü bilemem.Ama müziklerine bayıldığım bu iki grubunda elemanlarında sürekli değişim olması; tasvip ettiğim bi davranış değil elbette.

Yeni albümleri çıkmış Panic!At The Disco'nun.Heyecanlandım.Albümün adı "Vices & Virtues".Çevirebildiğim kadarıyla "Ahlaksızlıklar ve Erdemler".İlk klip ise The Ballad Of Mona Lisa'ya gelmiş.Bence çok başarılı olmuş.Umarım bi gün yurt dışına gider,sizle tanışma fırsatı bulur ve albümlerinizi alıp imzalatma şansına nail olurum sevgili Panic ! insanları.Erasmus mu yapsam ne ?

Artık tatilim bitti.Bu gece yola çıkıyorum.Biliyorum.Karnımdaki ağrılar beni yalnız bırakmayacaklar.Çoktan burnumu temizledim ve tuvalete girdim.Şimdilik rahatım.Yolda da "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" adlı diziyi izlerim herhalde.

Bilgisayar kursuna gitmeyi planlıyorum.Umarım pahalı değildir.Ayrıca bizim branştan mezun onaltıbinküsür öğretmen varmış.Yuh dedim.Atanamazsam çatlarım sanırım.

13 Şubat 2011 Pazar

Kalp Ehli Olmak

Devri alem dönüyor hilkat garibesi,sardunyaların birer birer solduğu dibine dünyada.Gerçekten şarkılarda söylenen her şey doğru mu ? Mesela dünyanın kavanoz dipli olduğu ? Ya kavanoz gibi gözlüklere sahip olanlar ? Bu dünya ile bir mi tutmak gerek onları ?

Tren garındaydım geçen.İnsanlara baktım uzunca.Hani Elif Şafak eline bi kağıt,bi kalem alırmış,genelde romanlarının ilk cümlelerini bu yerlerde,gözlem sırasında kaleme alırmış ya,ben de o misali,aklıma gelen ilk düşünceleri o anda yazıveriyorum kafamdaki not kağıdına.Kalp ehlinden bahsediyor ya Şafak,son kitabı Firarperest'te.Kalem ehli olmakta güzeldir ama kalp ehli olmak bambaşka be dostlar diyor.Kendimi sorguladım bi an.Acaba Hüsnü Kuruntu Teyze ile aynı çatı altında mı yaşıyorum.Kaygısı Müptela Hanım ile bahçede kahve mi içiyorum devamlı.Ya da gerçekten kalp ehli bi dünyam mı var.Hırslardan,çabalardan,kötülüklerden arınmış.Cevap arıyorum bu sorulara o sıralar.Tren rayları boyunca ilerliyorum.Bir sürü insan,trene biniyor.Sevdikleri arkalarından neşeyle bakıyor.Bazıları ise gergin ve kaygılı.Sızmak istiyorlar biran önce kendi dünyalarına.Oysa ben sürekli kendimle yaşıyorum.Birini uğurladım belki,ya da beş dakika önce sevdiğim biriyle börek yemiştim banklarda.Fotoğraf çekinmiştim istasyonda.Oysa ben kendimle yaşıyorum.İçimle konuşmak ise en zor olanı.Ona dertlerimi anlatamıyorum.Mazur görüyor beni.

İçimdeki güzellik büyüttü beni.Minnettarım ona.Uzun uzun baktı bana,yorganlara sardı beni,evvel zaman içinde kalbur saman içinde diyerek masallar anlattı.Kaf Dağı'nın ardından gelip haneme konuk oldu yıllarca.Belki de görevini tamamlayınca uçup gitti.Simurg kuşu gibi,tüm heybetiyle ve güzel sesiyle dalgalandı hanemin üzerinden.

Bir rüyaya uyanmak ne güzeldir oysa.Bir rüyanın içinde yaşamak.Saniyeler sürdüğünü bilmeden yaşamak.

Uzun uzun düşündüm.Bazen kalem ehli olsam da sanırım kalp ehli olma yolunda ilerliyorum.Bu dünya öylesine bencil ki.İçindeki çöpleri,pislikleri toplamaktan bile aciz.Okuyorum devamlı,okumaya da devam edeceğim.Belki insanlar bana baktıklarında bu çocuk hangi zamanda yaşıyor şuna bak diye gülüp dalga geçiyor olabilirler.Ama ben sizin içinde iyi işeyler diliyorum her gece yatağımın içinde minik dualar ettiğim zaman.Zaman size de iyi davransın diye.
Hayallerim,hayallerin,hayallerimiz hepsi ortak.Döngü aynı.İçine büründüğün hırslarını nereye götüreceksin insan oğlu.Bırak!Çıplak kal.Kim ne diyecek sanki ? Senin hayatın,ortasında olduğun..Yaşamaya devam etmelisin,aklına estiğince..

12 Şubat 2011 Cumartesi

Sırrın bi billur kadeh kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum.Sırrın nazenin bi mum alevi sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum.Kimse bilmiyor,bilmesi de gerekmiyor.Hem kim ne anlar ?

Elif Şafak

9 Şubat 2011 Çarşamba

Çocuklar kadar masum olmak istiyorum.Masum kalmak istiyorum.Üzülmek istemiyorum.Pink'in "fucking perfect" adlı şarkısını dinliyorum.Ne hoş bi müzik.Başım ağrıyor.Çok yoruldum alışveriş yapmaktan.

Köfte yicem birazdan.Annemle alışveriş yapmak ve ve dürüm arası döner yemek çok güzeldi.Oturuşlarımız bile aynı.Biliyorum annemden başkası beni çıkarsız sevemez.O bir tane.İnsanlar neden sevgiden çıkarlar beklerler.O sevgi gerçek sevgi midir ?

En iyisi ben yemek yiyeyim.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Dudağımın İçinde Çıkan İsmini Bilmediğim Şeyler Canımı Çok Acıtıyor,Tıpkı Karnıyarık Gibi


İşlerimi hallettim bi çabuk.Eğer Sakarya ekspresi ile yolculuk yapacaksanız sakın ha diyeyim.Çok pahalı.İş işten geçti artık.

Bankalar çok garip çalışan yerler.Eğer o bankaya ait kartınız varsa beklemeden en öndeki sıraları alıp işinizi çabucak hallediyorsunuz.Bugün en erkenden sıra alanlardan biri olduğum halde yarım saat bekledim işim yapılsın diye.Ben özelleştirmeye ve 'özelleşmeye' karşı bi insanım.Eşitsizliğin resmileşmesi böyle oluyor olsa gerek.


"Sivil Toplum Kuruluşlarında Fon Geliştirme" adı altında bi eğitim başvurusu yaptım bugün.Yer İzmir.Sivil toplum kuruluşlarında daha aktif bi gönüllü olmak istiyorum.Bu eğitim iyi olabilir benim için.Tabii kabul edilirsem.


Bi reklam var ya hani.Öğretmen sobayı yakamıyor falan annesini arıyor.Sanırım son günlerdeki en iyi reklam.


Hıncal Uluç hakkında Tuğba Ünsal, " O testi kafanda kırılsın " demiş.Hak verdim.Bu yaşa gelip hala bi aile sahibi olamamış ve yirmi yaşında kızlarla ekranda görüntülenen bi insan olarak hıncını bu şekilde çirkince rahmetli olmuş bi insandan alan kendisine hiç yakışmadı bu durum.Tepki maili de attım zaten.Eline ulaşacağını bilsem kırık bi testi göndermek isterdim ev adresine.Bence duyarsız kalmayalım en azından tepki maili gönderelim Defne Joy için.Bu ülkede herkes konuşabiliyor ne kadar vahim !


Yarın tren yolculuğu yapacağım.Artık alıştım.Numaralı yer bulamayınca da tüm yolu restoranda geçiriyoruz mesela.İşini bileceksin!Rütbeni bilmesen de olur.Kenan Doğulu halt etmiş.


Ben eve gelmeden annem 800 lira biriktirmişti.Artık 100 lira kaldı o paradan :D

Bazen içim acıyor,çok para harcıyorum :(

Karnıyarık sevmem ama yerim.

6 Şubat 2011 Pazar

Büyük Düşler


Yarın sabah erken kalkıcam.Harç paramı ödemem lazım ve üniversiteye dönüş biletimi ayırtmıştım onu alıcam.14 Şubat gecesi yola çıkıyorum.Uzun ve yorucu bi yol.Yatay geçiş ile üniversite değişikliği yapmak istemiyor değilim açıkcası.Yol beni çok yoruyor ve tüm sindirim sistemim bozuluyor.İşlerimi halledince eve dönüp alışverişe gitmek için tren bileti ayırtmam lazım.Salı gidiyoruz sonunda alışverişe.Ardından teyzeme uğruycaz ve bi geceyi orada geçirip eve dönücez.Yakınlarım olsa bile uzun süre başka birinin evinde kalamıyorum.Herkese kendi evi rahat tabi..

Sonra saatimi yaptırıcam.Bozuldu.Lise birinci sınıftaki kız arkadaşım almıştı.Nitekim hala kullanıyorum,bozulmadı niye atayım ki.Atmam.'Corn flakes' seni çok seviyorum.İçindeki sekiz tane vitamine de aşığım ayrıca.

Yarın tişörtüm geliyor.Fakat resmen 18 Aralık'ta açıklanan ve benim daha yeni öğrendiğim bi durum çok canımı sıktı.Paramore'un kadrolu elemanları Josh Ve Zac kardeşler gruptan ayrılmışlar.Grubu son zamanlarda takip ettiğim kadarıyla gidiş mektuplarında yazdıklarında da haklılar gibi.Son tişörtümün üzerinde Hayley'in resmi olacaktı.Keşke bastırmasaydım diye düşündüm açıkçası bi an.Bu grup hayatımda o kadar çok şey ifade ediyorki,bi müziği ve icra edenleri bu denli seviyor olmamı azımsamamak gerek.Hayley'e ilk defa bu kadar çok kızdım!Josh ve Zac'in en önemlisi iki sıkı dostunun ve çocukluk arkadaşlarının gruptan ayrılmasını bi ölçüde engelleyebilirdi.Umarım çok başarılı olurlar Josh ve Zac Farro kardeşler.Sizi çok seviyorum.

Aftershock adından bi Çin filmi izledim.1976'da Thangshanda'da gerçekleşen ve sanırım ikiyüz kırkbin kişinin ölümüne neden olan depremi konu alıyor.Filmin sonunu pek bağlayamamışlar evet konu ne diye soruyorum kendime fakat oyunculuk gerçekten çok güçlü.Ağladım hatta.Lakin bu filmi çekmenin konusunun kesinlikle domatesler olduğunu düşünüyorum.Güzel ayrıntı aslında.

Elimde Zahir var okuyamıyorum.İnsan evde yatmaya alıştı mı hiç bi şey yapamıyor.Eve geldiğimden beri sadece Harem ile ilgili bi makale okudum ve bulmaca çözdüm.Koca tatilde tek yaptığım bu evet ! Bazen kendime kızıyorum.Ne biçim üniversite öğrencisiyim diye.Kültürlenmem gerekiyor sanırım daha da,dah fazla.Ki annem de aynı.Piraye'ye başladı ve elinde çevirip duruyor.Canan Tan sevmem bu arada.

Üstede kitaplığımdan bi resim koydum.En üstte filmler falan var.Bi altında ders kitaplarım ve romanlar.Onun altında hala atmadığım üniversiteye giriş kitaplarım.Çok büyük emek var onlarda..Elbetteki bu kütüphanemin bi kısmı.Daha büyüğü var onu çekmeye üşendim.

Bitti.Bu kadar.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Tarçınlı Bi Şeyler,Az Buz Tatlı Değil Bu Hayat,Susmak Gerek Bazen


Onursuz insanlardan hoşlanmam.Bi insanla arkadaşlığım bitmişse bitmiştir.Bi daha yüzüne bile bakmam.İnsanlar verdikleri kararların arkasında durmalıdırlar bence.Bu dünyada çok fazla iyi olmak işe yaramıyor bazen.İşe yaraması için harbiden işemeniz gerekiyor.Sıvının ise sıcaklığı mühim değil.Herkes hak ettiği gibi yaşamıyor.Ucuz pupçu Demet yalan söylüyor.

Alışverişe çıkamadım hala.Haftaya annemle gidiyoruz galiba Eskişehir'e.Yarın da nişan mı ne varmış.Gezdik tozduk.Anneme elbise aldık.

Anneler ne kadar güzel varlıklar.Benim annem her şeyini feda eder benim için.Gurur duyuyorum onunla.

Eski sayfalar açılmasın.Eskiyen insanlardan hoşlanmıyorum.Politika hakkında apolitik davranan insanlardan hoşlanıyorum.Duygusal manada depresif takılan çıtkırıldım,su çiçeği çıkarmaya meyilli insanlardan hoşlanmıyorum.Gurursuz insanlardan hoşlanmıyorum.Geçmişten hoşlanmıyorum.Geçmişte bıraktıklarımın üzerini kumla örtüyorum deve kuşu gibi her bokun altından çıkmasınlar diye bir de beton atıyorum üstlerine.Biliyorum onlar yaşıyorlar ama benden habersiz yaşasınlar istiyorum.Hayat güzel.Sıkıntılı garabetlere son.

Bi şarkının ince hüzünlü çizgisinde kaybolmak istiyorum.

Yeni insanlar tanımak istiyorum.Onlarla muhabbet etmek istiyorum.Çıkarsız.

Ayrıca oturma odamızda yedi adet saksı var,bahçemi bi düşün,çiçek dolu.

Ihlamur kaynatırken içine tarçın koyuyorum.Her tatlının üzerine tarçın ekiyorum.
Tisho'dan ikinci bi tişört sipariş verdim.Üzerinde yukarıdaki resimdeki Hayley olacak (:

4 Şubat 2011 Cuma

Son dönemlerde en beğendiğim şarkı.Şarkılar benim için bi hapis gibidir.Hapisten ilk çıkılan an gibidir.O anda bakarsınız ya dışarı.Gökyüzüne.Başınızı olduğunuz yerde havaya kaldırıp etrafınızda dönersiniz.İşte bi şarkı ilham verir bana,ruhuma o an..Ozan Ünlü söylüyor " bu yüzden ".

Karla karışık yağıyor yalnızlığım
Susuyor böcekler,kuruyor çiçekler
Her şey apaçık,gün gibidir yüzünde
Kaybolurum ben,çizgilerinde

...

3 Şubat 2011 Perşembe

Hayat dolu,muhteşem insan.Seni asla unutmayacağım.Rahat uyu Defne Joy.

1 Şubat 2011 Salı

Tencere,Tişört Ve Kahvaltı,Yürütme Suları Samanaltı

Sabahın bi vakti sevdiklerinle gidip tarihi bi konakta kahvaltı yaptın mı ? Bence yapmalısın ! Kuzenim,annem ve ben bugün çok hoş iki saat geçirdik ve kahvaltı eşliğinde güzel bi sohbet gerçekleştirdik.Çay sevmem ama sohbet zamanlarında pek iyi gidiyor yalan söyleyemem.

Arena'yı izledin mi ? Bence çok şey kaçırdın.Ne düşünüyorum biliyor musun ? Bence Müjdat Gezen ve Levent Kırca günümüz iktidarını eleştiren ve Türkiye'nin antiseptik sorunlarını deşen oyunlar koymalılar sahneye.Müthiş eleştirel esprimsel bi mizah anlayışına sahipler.Özellikle Levent Kırca sen çok yaşa ! Yılmaz Özdil'i de daha yakından tanıdım çok iyi oldu.Ayrıca bence de Caroline Müslüman olmalı.

Çirkin olupta yakışıklı erkekler için ölen kızlar alt benliklerinde biriktirmiş oldukları ezilmişliklerini Freud kavramı misali buzdağı gibi bu sayede ortaya çıkarmaktadırlar.Bunun için psikoloji okumaya ya da spiritüel yaşam danışmanlığı yapıp,mutlak enerjiler barındıran dört element tatlısı ve melek keki yapmaya gerek yok.Savaşa hiç gerek yok.Güzel şarkı.

Muhteşem Yüzyıl adlı dizideki saray ortamı bu kadar iğrenç yansıtılabilir ! Ferzan Özpetek gelsin İtalya'dan Türk Yönetmenlere ders versin bence.Hürrem'i oynayan kızı beğeniyorum çok taş ve güzel.Ayrıca Survivor bozması insanları ekranda görmekten bıktım.Pelin Batu'lu Tarihin Arka Odası adlı programı ise hiç beğenmiyorum.Ucuz.

Ye Dua Et Sev adlı kitabı oku bence.Yani kaç kere söyledim bilmiyorum ama oku.Okumak iyidir.Bi ton kitap siparişi verdik.Analı oğullu kitap okuyacağız.

Vee,tişört sipariş ettim internetten.Bakalım nasıl olacak.Üstende ne mi yazıyor ? Elbetteki Beyaz Çiklet yazmıyor.Ya da Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş gibi kendini metal endüstrisine reklam olmaya aday iki vıcık sevgili gibi tabir eden motor arkası pardon tişört arkası yazılar değil.Aman ne saçma bi tartışma zaten yazı değil.Ne sence ? Elbetteki Paramore'un resmi ;)