11 Ocak 2020 Cumartesi

Bir Konuşma

Çünkü bayım, herkes hayatını bir şeylerin peşinde koşturarak geçiriyor. Görüyorsunuz üstelik, kimsenin vakti yok. Sabahın aydınlığından gecenin karanlığına kadar insan seli ortalık. Her yerdeler, çekirge sürüleri gibi. Yüzlerinde, gün içinde değişen binbir ifade, duygu durumlarını anlamak ise imkansız. Mananın peşi sıra, her türlü iklimde, üstelik diz boyu papatyaların arasında gezinen, o eski plaktan müzikler dinleyen, her bir tebessümünü acı ile devşiren pek kimseler kalmadı. Bir şeyi bitirip başka bir şeye başlıyorlar, sürekli yeninin peşinde. Zamanlarını dolduracak türlü aktiviteler, yalnızlıklarını bastıracak türlü kimseler peşindeler. İçlerine hapsoldukları ekranlardan hayata gerçekmiş gibi bakmaya çalışıyorlar. Buncası böyle yaşamadı oysa, Pavese dertlerinin aynasında can buldu. Bernhard ise sayfalar dolusu kan kustu, bitip tükenmek bilmeyen konuşmalar uzadı günler boyunca. İnsan kime kızdı, neyi dert edindi? 

Edindiğin yük kadar kaybediyorsun, kimi hislere daha aşina. Bu dünya hep kazananları alkışladı, güçlünün yanında saf tuttu. Vazgeçenlere, pes edenlere iğrenerek baktı. Son meczuplar ulusal kongresi ile dalga geçildi, dünyanın her bir yerinden gelip toplanan meczuplar, tutunamayanlar, kaybedenler, gecikenler, bırakanlar, istemeyenler, yapmamayı tercih edenler; Melville'in kutsal metnindeki Katip Bartleby'nin sözcüklerini fısıldadı. Oysa bir mikrofon bile yoktu önlerinde, sahneye doğru yavaşça ilerleyen Bartleby, haykırarak konuştu, "Yapmamayı tercih ediyorum efendiler, yapmamayı tercih ediyoruz. Şu kutsal günün gökyüzüne bakın, yıldızlar ne kadar parlak, bir dirhem çekirdeğin içinden binbir emek çıkarıyoruz, kimimiz aydınlığa küs, kimimiz ışıksız sureti ile hemhal, bakınız baylar, bakınız eşsiz kimseler, dünyamız şimdi hiç olmadığı kadar tehlikede, biz burada yer alan bir grup amansız meczup, insanlığın haline bakıyoruz, üstelik şu kafamızın üzerinde çalan senfoni, bir yarımızı eksik bırakıyor, hüzne koşuyoruz, biliyoruz, maruzatımız diğer insanlardan mütevellit, hakikati bulmaya ant içmişiz, oysa onlar, çok konuşuyorlar, o kadar çok konuşuyorlar ki, gözlerinin önünde delişmen bir heyecan, bitip tükenmek bilmeyen enerjileri ile oradan oraya koşturuyorlar, biz hakikat diyoruz onlar hayal diyorlar, biz boş vermişiz onlar bire iki vermiş, biz kaybetmekten gururlu, onlar kazanmaktan mağrur, soruyorum baylar, işte bugün burada, niçin bunca hırs, niçin bunca mücadele, buna değer mi baylar, biz ki bir hilkat garibesinden hallice, üzerimizde yoksul bir hırka, bir mağara resmine boyanmış hezeyan dolu bir yüz, gurur duyunuz kendinizle baylar, biz meczuplar, biz kaybetmişler, her yerde adım adım ölmeye can atıyoruz, onlarsa ısrarla yaşamaya. Kaybedecek şeyi olmayan insan özgürdür, kaybedecek o kadar çok şeyleri var ki, nesnelere muhtaç, nesnelerine mahkum yaşıyorlar. Şimdi bir özgürlük mücadelesinin içinde, şimdi afaki birkaç sözcüğün bitiminde. Yaşasın diye haykırıyoruz, yaşasın var oluşumuz, yaşasın içimizde barınmayan tutku ve yaşasın meczup yüreklerimiz, her yerde ve ölümün kucağında bile!"

Hiç yorum yok: