25 Şubat 2020 Salı

Yarım

Sonra, bir yokuşun dibinde uyuyakaldı. Elinde siyah beyaz gazete kağıtları, vadinin yeşilinden sarıya çalan gün dökümü eşliğinde. Kimine göre bir oyun, kimine göre bir dertti yaşamak. İçinde bulunan şeylerden cebine doldurabildiğin kadar, kimi ala kimi hissiz. Belki de üç beş süslü kelimeyi bir araya getirince hayatın anlamını çözdüğümüzü düşünüyoruz. Ne biliyoruz oysa? Hiçbir şey bilmezken, bilgiler sıralayıp ahkam kesiyoruz. O böyle değildi, sadece donar kalır ve dünyayı izlerdi. İnsanlar öylesine korkunç, yaşam öylesine durgun. Belki de kelimeleri kullanmayı bilmiyoruz, biçimle üstünü kapatıveriyoruz düşüncelerimizin. Ama sessizdi, ıssız. 

Neresinden tutarsanız tutun hayat başlı başına bir saçmalık. Ötesinde, berisinde, içinde ya da dışında, hepsi dünya ile güneşin arasına giren ay kadar karanlık. "Oysa karanlığın ağırlığından kaçtılar", bölük pörçük, ezcümle, bilfiil girdabın içinde. Dünyanın matematiği ile insanın matematiği aynı. Fiziki, ruhi ve gıyabında yakın. Bir bakmaşsın sonlanıvermiş. Senin daha yapacağın her şey yarım. 

6 yorum:

Edischar dedi ki...

Belki de bu hayata anlam katan bir şey bulup onun peşine düşmeli..

Mahzûn Âdem dedi ki...

https://www.youtube.com/watch?v=XaSVkb_XLt4

kedikedikedi dedi ki...

birileri varoluş sancısı çekiyor.

Mahzûn Âdem dedi ki...

Hayatımda birkaç kez her şeyi
açıkça görebildiğim anlar olmuştur.

Sadece birkaç saniye için
sessizlik gürültüyü bastırdı.

Düşünmek yerine hissedebildim.
Ve olaylar netleşti.

Dünya capcanlı gözüktü.

Sanki her şey bir anda var olmuş gibiydi.

Bu gibi anların uzun
sürmesini sağlayamadım.

Tutunmaya çalışırım...

...ama onlar da her şey gibi yok olurlar.

Hayatımı o anlar için yaşadım.

Onlar beni ana geri döndürürler...

Şu an her şeyin tam da olması
gerektiği gibi olduğunu fark ediyorum.

And Just Like That
https://www.youtube.com/watch?v=ePPx8rCCssA

Mahzûn Âdem dedi ki...

Acı, hüzün, ıstırap, endîşe yaşamınızda ne kadar?
Bir "insan"ın derdi, acısı, hüznü sizi ne kadar etkiler?
Etkiler mi?

İnsanların, ortak adıyla "acı" dediğimiz bu duygu yükleri fakîri her dâim dindirmek ve sağaltmak üzere bir şeyler yapmaya iter. Endîşe bizde de oluşur.

Her ne kadar acıların, acılı insanların varlığında çok rahat olduğum, uykumun kaçmadığı şeklinde bir kızgınlığım yâhut adına "insan mısın işte sen?" şeklinde tezyîf denebilir bir paylamam bulunsa da, kimseye faydası yok.
"Kendi"mle savaşımı kazanamadım!

Şu satırlar da işte bir "cân"ın derdiyle hemhâl oluşun netîcesi...
("Cân", tasavvufta her bir kimse için kullanılır.)
Fakat olması gereken bu değil.
Denmesi gerekenler bunlar değil.

İnsanların sıkıntıları, derd-ü ihtiyâcâtı vâr iken, "kendi" yaşamlarının peşinde "sermâyeyi zâyî' eden" ahbâba kızan ben, burada karalanmış çoğu şeye, kıymetli çok söze derin tespitler yapmak niyet ve ihtiyâcındayken bunu hâlâ yap-abil-miş değilim.
Mâzeretlerim yok mu? Sıhhat ve yoksunluk sıkıntıları kolayca sayılır da, bana samîmi gelmiyor mâzeretlerim.
Yaradana senelerdir sunulan mâzeretler gibi bunlar da.
"Kendim"le savaşımı kazanamadım!
Kumaşımı yıkayamadım. Oyun, oynaş ile geçiyor...

Hissedilenler netîcesinde, tahlil ve tespit yapacak sıhhat ve imkân bulamadığım halde, bunları demek mecbûriyetiyle iş bu gevezeliği bâri yazdık.

Cümle laflar da şunu demek içi idi:

"Hayır, öyle değil!"

Yazılanların her birinin tersinin doğru ve güzel olduğunu gösterebiliriz.
Ama dûnyâ boktan bi yer (oldu) işte...

"Bir yanılgılar sarmalı içinden başka görünür işler."
"Büyüdükçe" geçer.
Rûh "buluğa" ermeli.

Yalnız kalmalı, susmalı, huzur bulmalı.
"İçte" de susmalı!
Diyecek şey var çokça.
Sonra.

Selâm ile...

Mahzûn Âdem dedi ki...

Dünya çok ıssız bir yer!
Yapayalnız, kalakalıyorum bâzen, birden bire.

Hava soğuk, soluk lambalar, boş sokaklar, üşüten bir rûzigâr...
Açım, gözlerim dolu dolu belki.
"İçim" acıyor, gâm ve kasvet sarmış "kendim" gibi her yeri.
Ufalmışım tamamen, evlerin duvarları ne kadar soğuk, ne umarsız.
Köşedeki çöp, habersiz gibi giden kedi, insanlar.
Ne yaparsam yapayım, yardımsız ve çaresiz kalmışım.
Her şey "ben"den uzak, bir başımayım!

Nur teyzenin penceresinde ışık var.
Bilse hâlimi, kızar idi.
Utanıyorum. Daha ıssız, mahzûn...

Hep utanıyorum. Hep böyle oluyor, ömrüm böyle.
Hayâtın bu "yaşam" denen şeklinde...

Kızmıştım herkese, bu kadar ağır hastayken neredesiniz demiştim aylar boyu.
Zaten vefâ bulamamaktan acıyordu içim,
"dost"suzluktan pek bir mahzûn idim epey.
İçim susmuyordu, "Nerdesiniz!".
Daha nelerine kızmalar, tekrar tekrar üzülmeler.
Gûyâ beklenti değildi, ummuyordum aslında
"Vefalı olmalısınız, yazık yoksa size..." idi.
Çoğunluk, elden geldiğince düzgün iken ne kadar yanlış imiş "ben".
Oysa şimdi nasıl mahcûbum, kimse âşikâr bir kötülük yapmıyor.
Omuzundaki bir şeyi de ihmâl etmiyor benden yana.
Nâzikler, imkân kadar güleç ve sâkinler. Senin olamadığın şey.
İşine bakıyor herkes.

O, herkesten iyi, "ben"i bile seven güzele de kızmıştım.
Allah'tan, sadece sitem ile bırakabilmiştim.
Çabalamıştı, "kendim"e gelmeye çalışırken cevapsız bırakmıştım.
Üzmüşüm işte!
Kendine gelmek yerine anlamak için yalvarmak gerekiyormuş meğer.
Aklını başına getirmeye çalışılmış, olmamış.
Şimdi o çok ağır hastalıktan daha ağır hallere girdin.
Bir hediye almalısın. Özür dilemelisin. Hani O sana almıştı kaç kere.
Üzüntüsü geçer, fakat gönlünde izi kalır mutlaka.
Kağıt gibidir ya gönül.

Şimdi muhtâç ve nâçar yanından geliyorsun
Unutma bunu. Ki bin def'â oldu insanlarla böyle şeyler.
Fakat hep sen haklıydın.
Âdil idin, ard niyetli değildin.
Hatta insanların iyiliğini isterdin hep
Hatta iş olmuştu sana bu!
Tamam da, yetmezmiş bak, göründü!
Nazik, sabırlı ve sâkin olmak gerekmiş.
Bakışın bulanık olunca böyle olur.
Ama sen kırk kez tahlil etmiş ve haklı bulmuştun "kendi"ni?
Haklı olmak yetmezmiş, gör işte.
Dâvâ da hak dâvâsı değilmiş meğer.
İnsan olmakmış, parçalansan bile kırmamak,
Edebden gayrısını yapmamakmış.
Kızmak bile kötülüğe kötülükle karşılık meğer.
Olmasın böyle, herkes gibi sen de bil, yumuşaklık gerek hep.

Kaç kişiden utandım?
Kaçı şimdi utanç içinde peki?
Başka musîbet gerek mi anlamak için?
Ki, artık level atlar dertlerim yoksa.
Her şey belli, herkes de biliyor her şeyi.
Herkesin eli belli uzunlukta.
Kimse Allah değil
Toplum öyle bir şey değil.
Kimse "ben"den sorumlu değil.
Ama,"kendi"mden sorumluyum.

Bunlar yaşanıyor. Ve çok şükür, büyük zararlar yok.
İnşallah büyük faydalara müsâit.

Vakit geçe, çok laf ayıp.
Müsâde de alınmadı üstelik.
Gerisi var.
Sonra.

Selâm ile.

Lomo Shen Lomis Moklulo
(And Then We Danced)
https://youtu.be/vsUgXVBo_bk?list=PLK_nNEgjqEPxKphUt8n37VX3pJubu2_U6