29 Mayıs 2016 Pazar

Bulantı II

"Bir zamanlar (beni bırakıp gittikten nice sonraları bile) Anny'i düşünmüştüm. Şimdi kimseyi düşünmüyorum, sözcükleri bulmak için bile çabalamıyorum. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir şeyler akıyor içimde: Dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere bağlanamadığım için düşüncelerim çoğu zaman karmakarışık. Belirsiz ve hoş şekiller halinde ortaya çıkıyor, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları."

"İnsan yalnız yaşayınca bir şeyler anlatmanın bile ne olduğunu unutuyor; dostlarla birlikte, inanılabilir şeyler de ortadan kayboluyor. Olaylar da öyle. İnsan onlara da aldırmaz oluyor. Bir bakıyorsunuz konuşan insanlar çıkıyor ortaya, bir bakıyorsunuz çekip gidiyorlar. Başını sonunu duymadığınız hikayelere dalıyorsunuz. Duyduğunuzu anlatın deseler, kötü tanıklık edersiniz."

Jean-Paul Sartre

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Ve Ev












Melis Danişmend'in yeni albümü "Ve Ev" üzerine çok fazla yazdım. Okuyanlara bıkkınlık gelsin istemem lakin Melis'i anlatmaya doyamıyorum. Çok samimi, çok huzurlu ve dingin bir enerjisi var. Evet, hem müziğinin hem de kendisinin oldukça dingin bir enerjisi var. Yalnızca Melis Danişmend'e özgü olan bir şeyler var. Öyle heyecan dolu ve mutlu idim ki, sabırsızlıkla albüme kavuşmayı bekliyordum. 

Melis Danişmend de her röportajında belirtir. Müziğe salt dijital ortamlar üzerinden erişilebiliyor olması beni de rahatsız ediyor. Albümün, kartonetin bıraktığı etki çok daha yüce. Eskinin verdiği his daha farklı. Albümün çıktığını duyar duymaz Kadıköy'e koştum. Şu an ellerimin arasında. Huzur içerisinde dinliyorum. Hakikaten "Bazı günler unutulmaz." Bugün de unutulmazlarım arasında kalacak. 

27 Mayıs 2016 Cuma

Jean-Paul Sartre: Bulantı

Okuldan bir edebiyat öğretmeni arkadaşım ile birlikte iki kişilik bir kitap kulübü kurduk. Pek çok mühim eseri aynı anda okuyor ve sonrasında uzunca, kahve sohbetleri eşliğinde ve yaratabildiğimiz her fırsatta analiz ediyoruz. Müthiş doyuruyor beni. Birkaç kitabı devirdik. Şu an Jean-Paul Sartre'ın "Bulantı" adlı romanını okuyoruz. Hemen hemen okuduğumuz tüm romanlara "varoluşçuluk" kaynaklık ediyor, bunu tasarlamadığımız halde. Romandan güzel bir alıntı yapmak istiyorum. Şu ana kadar okuduğum kadarı ile epey altını çizdiğim kısım var. Onlar arasından şu kısım epey etkiledi beni:

"Geçmişte kalan bir kimseyi düşünmek bile elden gelir mi acaba? Birbirimizi sevdiğimiz sürece en önemsiz yaşantılarımızın, en hafif acılarımızın bile bizden koparak geride kalmasına göz yummamıştık. Sesleri, kokuları, gün ışığının küçük ayrımlarını, hatta birbirimize açıklamadığımız düşüncelerimizi bile alıp götürmüştük. Bütün bunlar canlılıklarını yitirmediler. Bugün bile bize ya acı ya da sevinç veriyorlar. Bir anı değil, söndürülmez ve yakıcı bir aşk; geriye çekilmek, gölgeye ya da bir kuytuya sığınmak olanaksız." 

21 Mayıs 2016 Cumartesi

D. H. Lawrence: Lady Chatterley'in Sevgilisi

"Aşk, şenlik, mutluluk, yuva, ana, baba, koca; bütün bu sözcükler yarı yarıya ölüydü şimdi, günden güne de ölüyordu. Ev, içinde yaşanılan bir yer; aşk, pek metelik verilmeyen bir budalalık; şenlik, güzel oynanan bir çarlistonla ilgili bir deyim; mutluluk, öbür insanlara caka satmak için kullanılan kaypak, ikiyüzlü bir terim; baba, kendi varlığının tadını çıkaran bir birey; koca, birlikte yaşanan, birlikte içkili eğlencelere gidilen bir adamdı. Büyük sözcüklerin sonuncusu olan cinsellik ise, sizi bir an coşturuveren, sonra da her zaman olduğunuzdan daha yıkılmış bir durumda bırakan bir heyecan için kullanılan, bir kokteyl parti deyimiydi. Yıpranmak, sanki çok ucuz bir kumaştan yapılmıştı da, insan durup dururken yıpranıyordu." 

Çok güzel değil mi bu sözler? Lawrence, yaşam tutkusunu, tümden yaşamak hadisesini "büyük sözcükler" başlığı altında tek paragraf ile irdeleyiveriyor. Belki biraz karamsar, belki biraz negatif yönünden bakıyor. Çünkü bu satırları düşleyen kişi Connie. Connie'yi çok fazla anlatamıyorum, onun ruhi durumunu anlayabilmek için Lawrence'i okumak gerek. Connie'yi bir şekilde, bir yazı ile anlatmaya devam edeceğim lakin bu seferlik bu güzel paragrafı sindirmek ile meşgul olacağım. 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Senden Sonrası

Devam ediyor yaşam bir yerlerde. Çabuk da geçiyor zaman. Artık büyük zamanlar yok bedenimde ve ruhumda. Büyük yaşamıyorum artık, gayet küçük, minicik adımlarla seyrediyorum. Seyirlik yaşıyorum. Soluksuz ve en kısasından. Özümsüyorum etrafımdaki her şeyi, küçümsüyorum büyük olmayan zamanı.

Belki bir gün bu koca şehirde görürüm seni yeniden. O an sana bakıp gülümser miyim yoksa yüzümü çevirip yoluma devam eder miyim emin olamıyorum. Bunun bin bir türlü versiyonunu hayal edip, zihnimde bin bir türlü versiyonunun bin bir türlü filmini çekiyorum. İşte bu büyük bir zaman olur yeniden ikimiz için. Ya da yalnızca benim için. 

Bir daha kendi hayatım için büyük zamanlar yaratabilir miyim, pek sanmıyorum. Bir mucize olmadığı sürece büyük zamanlardan uzak durmaya karar verdim. Tüm büyük zamanlar senin olsun isterim. İçine her türlü kalbi eylemleri sığdırabildiğin, kocaman zamanlar. Büyük zamanlar yalnızca senin olsun isterim, hayatım boyunca küçük zamanlarda yaşasam da. 

Hüsnü Arkan & Rubato: Kırık Hava

Bir dağ yıkılıyor ah içerimizde
Bir çiçek büyütmüşüz, saksıya sığmaz
Ne sevmekten korkmak
Ne zulümden korkmak
Bize yakışmaz...

17 Mayıs 2016 Salı

Douwe Bob: Slow Down












2016 Eurovision Şarkı Yarışmasını da nihayet tamamladık. Bayrak krizleri, politik şarkılar, yarışmadan çıkarılan ülkeler derken epey çalkantılı geçen bir yarışma oldu bu yıl. Bildiğimiz üzere Ukrayna'yı temsilen yarışmaya katılan Jamala, 1944 isimli şarkısı ile birinci oldu. Seneye Eurovision heyecanı Kiev'de yaşanacak. Tebrik ediyorum.


Daha önceleri bir çok kereler yazdığım gibi benim favorilerim sırası ile Fransa, Estonya ve Hollanda idi. Estonya ilk yarı finalden ne yazık ki çıkamadı, Juri'nin canlı performansı pek iyi değildi, heyecanına yenik düştü. Fransa ise yarışmayı 6. sırada tamamladı. Daha iyi bir sahne şovu ile daha iyi bir derece alabilirlerdi lakin Amir kesinlikle farkını ortaya koydu. Bence Eurovision'un en kaliteli şarkısı idi. 

Gelelim Hollanda'ya. Hollanda'dan gönlümü çelen Douwe Bob, yarışmayı 11. sırada tamamladı. Bu tarz şarkıların Eurovision'da derece alma ihtimalinin epey düşük olduğunu hesaba katarsak bence çok başarılı bir sonuç bu. Bunun yanında Douwe Bob'u Eurovision 2016'nın hatta abartarak söylüyorum ki dünyanın en tatlı şarkıcısı seçmek istiyorum izninizle. Eurovision performansındaki sevimliliği, muzipliği, aralarda yaptığı şakalar ile beni benden aldı. Kendisini tüm sosyal medya hesaplarından takibe etmeye de başladığıma göre, yakın zamanda Hollanda'ya taşınma planları yapabilirim. Oturup bir bira içsek bile yeterli benim için. Şarkıyı dinlemediyseniz muhakkak tavsiye ederim. Slow Down enfes bir şarkı. Canlı performanısı ve klibini de izleyin ki, şeker mi şeker Douwe Bob'dan mahrum kalmayın. 

15 Mayıs 2016 Pazar

Tekten De Tek

Sezgin Kaymaz'in "Kün" adlı romanından:

Binlerce yıllık yolculuktan sağ çıkmış eşsiz bir 
kromozomun mahsulüydü o. Öyle ki, kıytırık
kromozomların yanında, akıllara ziyan cüssesiyle
salapuryaların arasında kendine yol açan bir
buzkıran gemisi sayılırdı.
Tekti.
Tekten de tek.
Yegane.
Biricik.
Eşsiz.
Mahsulü de öyle olacaktı elbet.

Hüdai Nabit

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Sezgin Kaymaz: Kün

"Başkalarının baktığı yerden baktığında başka bir hayat göreceğini bilirdin; eyvallah. Misal, dindarsan, hayatı sevap ve günahtan ibaret görürdün, obursan makarnadan, mantıdan, etli ekmekten. Ölsen başka bir şey göremezdin. İnsan olarak; hayatın boyunca sana 'DOĞRU' diye kaktırılan şeylerden ibarettin. Bu nedenle deliliğin de delilik olabileceğine pek inanasın gelmezdi. Normalin altı delilikti tıbba göre. Peki normalin üstü? O da delilikti tabii.

İşe bak, normalin üstünde saltanat sürecek adam, kendinden altta oldukları için deli deyip normallerle dalgasını geçecek, ama çoğunluk onu anormal göreceği için onun adı deliye çıkacaktı. Demek ki insan çoğunluktan ibaretti.

Her neyse..."

8 Mayıs 2016 Pazar

.

benimle bir kadeh daha iç
biraz daha gülümse benimle.

6 Mayıs 2016 Cuma

Eurovision 2016 Favorilerim














Yıllık uluslararası bayramım Eurovision şarkı yarışmasının ilk yarı finaline çok az bir zaman kaldı. Tabii ki aylardır devam eden şarkı dinleme, değerlendirme aşamam da son noktasına geldi. Hal böyle olunca ilk dördümü de belirlemiş bulunmaktayım.

Listemin başında Fransa var. Kesinlikle bu yıl birinciliği hak ediyor. Çok çekişmeli bir yarış olacağa benziyor. Oyların Fransa ve Rusya arasında gidip geleceğini düşünüyorum. Umarım Fransa yarışmayı kazanır. İkinci sıramda Estonya var. Estonya favoriler arasında gösterilmiyor ne yazık ki. Lakin ben şarkıyı çok beğendim. Finale kalması güç gibi duruyor son tabloya bakıldığında. Buna rağmen Estonya ikinci sırama yerleşiyor. Üçüncü sıramda ise Hollanda var. Hollanda'nın finale çıkacağını düşünüyorum lakin muhtemelen iyi bir sıralama alamayacak. Hiç önemli değil, şarkı çok kaliteli. Son olarak dördüncü sıramda Hırvatistan yer alıyor. İyi bir derece alacak gibi duruyor. Hak ediyor da. 

İlk yarı finale ve tabii ki finale az kala heyecan dorukta. Sabırla bekliyoruz efendim. 

Kün

Ülker yıldızından Can'a şöyle bir ses geldi:
"Sen yeryüzüne mensup değilsin; ötelerdensin.
Aklını başına al, yüksel... Tortu gibi dibe çökme!"

Mevlana

Barış Bıçakçı: Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra











"Oynamak istemiyordum, ama oynamak zorunda hissettim kendimi. İyi biri olmak, benden daha kötü birine yardım etmek... Mezarlığa gide gele kazanılan meleksi ve mermersi bir iyilik... Fillerden önce çıkarılan atlar. Piyon fedaları. Kabul edilmeyen vezir gambiti. Hayat devam eder. Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir."

Barış Bıçakçı 

3 Mayıs 2016 Salı

Nefesim Kesilene Kadar

Esme Madra'yı ilk kez Çoğunluk'ta izlemiştim. Kendisini Emine Emel Balcı'nın filmi Nefesim Kesilene Kadar'da görünce izlemeliyim diye düşündüm. Yanımdan hiç ayırmadığım minik not defterime film ile ilgili notlar aldım. Film gayet başarılı, Esme Madra ise bu tarz filmlere yakışan bir isim. 

Filmlerde senaryonun durduğu, mimiklerin yani oyunculuğun devreye girdiği kısımları çok seviyorum. Misal, Serap arkadaşı Dilber'den intikam almak adına onu patrona şikayet ediyor. Dilber işten kovulurken Serap'ın arkasından attığı bakış oldukça manidar. Beni çok etkiledi. 

En sevdiğim sahnelerden biri Serap'ın babası ile birlikte lunaparka gidişi. Yetiştirme yurdunda büyüyen Serap, yetişkin yaşında lunaparkta babası ile eğleniyor. Çok anlamlı bir sahne. Sahnenin devamında Serap bir an babasının kaybolduğunu düşünüyor, tam telaşa kapılmışken onu lunaparkın içinde buluyor. Burada da sanıyorum ki Serap'ın çocuk mutluluğu ile lunaparkı özdeşleştirebiliriz. İçinde sürekli baba özlemi olan birinin, lunaparkta bir çocuğa dönüşmesi ve aynı ölçüde babasını kaybetmekten korkması da birbiri ile örtüşen durumları. Güzel bir bakış açısı.













Serap, özellikle insanların bulunmadığı ortamlarda ya da daha doğru bir ifade ile, insanların kısa bir süreliğine bulundukları ortamdan ayrılmaları ile birlikte onlara ait eşyaları karıştıyor. Kiminde bu hırsızlığa varıyor, kiminde de meraka. Serap, çocuk yetiştirme yurdunda büyüdüğü için kendine ait kapalı bir alana neredeyse yaşamı boyunca hiç sahip olmamış. Eniştesinin evinde kendine ait bir odası var lakin, kendine ait bir yaşamı yok o evin içinde. Sanıyorum ki Serap'ın eşya karıştırma durumu bunun bir uzantısı. Kendine ait bir alan bulduğunda rahatlıyor ve başkalarının bu alan içerisinde bulunan eşyalarını karıştırıyor. Çünkü hayatı boyunca kendi kişisel alanı da karıştırıldı. 

Babası ile birlikte lokantada yemek yedikleri sahne de oldukça çarpıcı. Babası, konuşmalarında ileriye giden Serap'a tokat atıyor. Serap ise tokattan sonra yemeğini yemeye devam ediyor. Bu kısım beni çok etkiledi. 

Bir film eleştirmeni değilim, yalnızca bir seyirciyim. Yerli bağımsız sinemayı, sanat filmlerini yakından takip etmeyi seviyorum. Böyle ufak defterlerim var ve izlediğim filmler üzerine notlar alıyorum. Nefesim Kesilene Kadar'ın bende çağrıştırdıkları bunlar. Daha yazmak istediğim mevzular vardı filme dair lakin yazıyı çok fazla uzatmak istemiyorum. Filmi izleyin derim, son dönem yerli sinemanın başarılı yapımlarından biri. 

2 Mayıs 2016 Pazartesi

Kuno ve William Arasındaki "Platonik Arkadaşlık"













Kurfürstendamm'dan geçerken Kuno kürklü örtünün altında elimi tuttu.
Sitem ederek, "Bana hala kızgınsın," dedi.
"Neden kızgın olayım ki?"
"Ah, tabii, kusura bakma ama öylesin."
"Gerçekten, değilim."
Kuno elimi hafifçe sıktı.
"Sana bir şey sorabilir miyim?"
"Sor bakalım."
"Özel bir konuya girmek istemem tabii. Platonik arkadaşlığa inanır mısın?"
"Sanırım, evet," dedim dikkatlice.
Cevabım onu tatmin etmiş gibiydi: "Yukarı gelip evimi görmek istemediğinden emin misin? Beş dakikalığına bile mi?"
"Bu gece değil."
"Emin misin?" Elimi sıktı. 
"Evet, eminim."
"Başka bir gece?" Tekrar sıktı. 

Christopher Isherwood
Mr. Norris Aktarma Yapıyor
Yapı Kredi Yayınları

1 Mayıs 2016 Pazar

Christopher Isherwood: Mr. Norris Aktarma Yapıyor

"Ben hassas bir adamım, çevremdekilere hemen tepki veririm. Güneş açıp üzerime geldi mi, açılırım. En iyi halimi görebilmek için benimle uygun bir ortamda karşılaşmalısın. İyi bir masada. İyi bir mahzende. Sanat. Müzik. Güzel şeyler. Çekici, zeki bir topluluk. O zaman ışıldamaya başlarım işte. Dönüşürüm." 

Mr. Norris.