24 Şubat 2019 Pazar

Bir Kış Gecesi

Okulların kar sebebiyle Pazartesi tatil edilmesine sevindim. Hafta sonu iki gün tatil yapmıştım, yarın da dinlenebileceğim. 

Elimde çayım, kahvem uzun uzun pencere önünden yağan karı izledim. Bir yandan battaniyeme sarılı bir yandan da Budala'yı okurken. Uykunun tadına varmak da insanı mutlu eden bir şey, yorulmuş bedeni ve zihni dinlendirmek. 

Şimdi biraz daha tatilin tadını çıkarıp telefondan ve bilgisayardan uzaklaşmayı düşünüyorum. Soğuk bir kış gecesinden iyi geceler olsun. 

16 Şubat 2019 Cumartesi

Görüşme

Bir haftadır elimde Suç ve Ceza var, son sayfalardayım, bitmek üzere. İkinci kez okuyorum, tüylerim ürpererek. Raskolnikov beni her seferinde çok etkiliyor. Dünyada yazılmış en iyi metindir benim gözümde. Üzerine uzun uzun konuşmak gerekir elbet, belki bir gün başka bir yazıda. 

İçerisinde yer almak, çalışmak istediğim bir okuldan görüşme teklifi aldım demiştim bir önceki yazımda. Görüşmeyi gerçekleştirdik, kampüsten içeri girdiğimde kendimi bir tuhaf hissettim. Çalışmaya ilk başladığım ve iki senemi geçirdiğim okula çok yakındı, o zamanki acemi hallerim geldi aklıma. O yoldan kaç kere geçmiş olduğum... Seneler sonra bir daha oralardaydım, uzun uzun yürüdüm. 

Görüşmem tam bir saat sürdü, güzel bir görüşmeydi. Çıktığımda kendimi çok ferah hissettim. Bir ay içinde olumlu ya da olumsuz geri döneceklerini söylediler. Nedense içimden bir ses bu okulda olmam gerektiğini söylüyor. Şartların pozitifliğini bir yana bıraktığımda, gerçek anlamda içinde yer almak istediğim bir okul. Kabul alırsam hayatım bir ölçüde güzelleşebilir, yaşama tutunma isteğim artabilir, yeni bir güneş doğabilir diye düşünüyorum. Neden bu kadar heyecanlıyım ona da anlam veremiyorum, genelde heyecanlı hissetmem çünkü. Görüşme sırasında da epey heyecanlıydım, bana uzattıkları suyu ellerim titreyerek içtim. 

Yeni bir semte taşınmak, şartlarımızın iyileşmesi, bu rutubetli eve veda etmek hem bana hem de anneme iyi gelecektir. Yeni bir dönüm noktası gibi bir şey benim için. Elbette çok da umutlanmamak gerekir, olmaya da bilir. Nitekim altı yıllık bir meslek hayatım var, daha yolun başında sayılırım. Daha deneyimli adaylar çıkabilir karşılarına, daha iyi çalışmalar gerçekleştirenler. Hal böyle olursa kabul etmekten başka çare yok, kısmet değilmiş derim. Ama içten içe de üzülürüm biliyorum, şu an için bekleme aşamasındayım. Umuyorum ki bir ayı bulmadan bir şekilde bana geri dönüş yaparlar, yeni bir adım atmam için böyle bir fırsata ihtiyacım var. Bunu yürekten hissediyorum, kendime iyilikler ve güzellikler diliyorum. Tabii ki sizlere de, güneşimiz bol olsun. 

8 Şubat 2019 Cuma

Ayın Bu Yakası

Keyifsiz bir hafta geçirdim. Öyle başlı başına bir sebebi yok, genel hayat sıkıntısı. Enerjim ciddi anlamda çok az, okulda çok fazla nöbet tutuyorum ve yoruluyorum. Eğer moralim bozuksa sürekli uyuyorum, haliyle bu haftayı da sürekli uyuyarak geçirdim. 

Okul ortamından hoşlanmıyorum, okuldakilerden de hoşlanmıyorum. Saçma sapan bir düzen içerisindeyim, daha doğrusu düzensizlik. Ne yaptığımız belli değil, son dakika alınan kararlar, aptal işler, bana hiçbir şey katmayan abes çalışmalar, daha ne söyleyebilirim ki. İyice yıldım. 

Ağzımın içinde, dilimin altında koca bir aft çıktı ve bir haftadır geçmiyor. Gece uykumdan uyanıp duruyorum acısına, sürekli gözlerimi yaşartıyor. Ne illet bir şey. 

Yarın en yakın arkadaşım nikah kıyıyor. Avrupa yakasında çok ama çok uzak bir yere gideceğim. Muhtemelen iki buçuk saat kadar sürecek. Yoksa dışarı hiç çıkasım yok, yatağımdan da hiç çıkasım yok. 

Dostoyevski okumaya devam ediyorum, bu hafta üç eserini bitirdim. Bu kadar uyku ve bitkinlik arasında okumaya devam edebilmem bir mucize gerçekten. Beni şu hayata bağlayan en önemli şey edebiyat sanırım. Hafta sonu Suç ve Ceza'ya ikinci kez başlayacağım.

Sömestr tatilinde başka bir okul görüşmeye çağırdı. İşimi bırakıp ikinci döneme onlarla başlamamı teklif ettiler. Maaşı biraz daha iyiydi ama kabul etmedim. Öğrencilerimi yarı yolda bırakmak istemedim. Yoksa çalıştığım okulda bir dakika bile durmak istemiyorum.

Bunun dışında İstanbul'un en iyi okullarından biri, bir vakıf okulu beni haftaya cuma günü mülakata çağırdı. Bir şekilde işten izin aldım, bir aksilik çıkmazsa gideceğim. Esasen seneye orada çalışmaya başlarsam her şey daha iyi olabilir. Hem şartlar çok iyi hem de okul gerçekten güzel, içinde olmak isteyeceğim bir okul. Semt olarak bana epey uzak ama problem değil, yine taşınırız. Bana iyi şanslar dilemenizi isteyeceğim. Ne yazık ki hiç sevemediğim şu anki okulumda seneye de çalışmak zorunda kalmayı istemiyorum. Umarım görüşmem güzel geçer.

3 Şubat 2019 Pazar

Ertesi

Tatil bitti, yarın yeni bir döneme başlıyoruz. Esasen bir hafta olmasına rağmen bana en az iki hafta gibi geldi. Tatilde sevdiğim bazı arkadaşlarımla görüştüm, sık sık tarihi yarımadayı ziyaret ettim. Bol bol kitap alıp okudum, annemle gezdim. Bu kısa sürede epey beslenmeye çalıştım. Lakin yine de iyi bir motivasyona sahip değilim. Nedense bu akşam içim biraz buruk, yarın çalışmaya başlayacağım diye mi yoksa tekrar bu kaosa geri dönüyorum diye mi bilemiyorum. 

Biraz kaygı problemim var sanırım, bunu annem de fark ediyor. Bazı rutinlerim var ve bu rutinlerimi yerine getiremediğim zaman çok yoğun olmamakla birlikte bir kaygı duyuyorum. Zaman zaman bulunduğum mekanları terk ettiğim olmuştur, aniden. Zihnim bazen bazı yerlerde bulunmamam gerektiğini söylüyor ve ben bir çabuk eve geri dönüyorum. Çok abartılacak bir durumda değil bu, fakat yine de bazı şeylere dair kaygılar var içimde. 

İnsanoğlu ne kadar garip, kendimizi dahi çözümleyemiyoruz. 
Malumunuz Dostoyevski külliyatını bitirmeye karar verdim. Üç eserini bitirdim, şu an dördüncüdeyim. İlk gençlik yıllarımda çok fazla eser okudum, bir hızla, senelerce. Merak ettiğim ve okumak istediğim kitap sayısı çok fazla değil artık. Zaten günceli takip etmeme kararı aldım birkaç ay önce. Okumak istediğim bu az miktar eseri de önümüzdeki yıllara yayarak, geniş geniş okumak istiyorum. Bu sefer acele etmeden, zamanı kovalamadan. 

Bu tatilde kuzenim ile görüştüm. Bir akşam onlarda konakladım. O da öğretmen benim gibi, çok okur, çok düşünür. Onun psikolog çıkışına randevulaştık, uzun süredir Mecidiyeköy'e gitmemiştim. Orayı hala hiç sevmediğimi fark ettim bir kez daha, çok çirkin, çok kaotik. Birer kadeh şarap içtik, gece yarısının nasıl geldiğini fark etmedim. Sonra da onlara geçtik birlikte. Sabaha kadar sohbet edip; bilim, sanat ve dünyamız üzerine konuştuk.

Geçip giden zamana eş, bir başka güne uyanmak üzere herkese iyi geceler diliyorum. 
Sürsün şubat'ın sıcak kışı. 

1 Şubat 2019 Cuma

Dostoyevski: "Delikanlı" Üzerine Bir İnceleme

Delikanlı, Dostoyevski'nin son dönem eserlerinden biri. Eleştirmenler tarafından bir başarısızlık olarak nitelendirilir genelde; yazarın önceki metinlere bakıldığında bir okur olarak buna katılmamam imkansız. Lakin tam anlamıyla da katılamıyorum.

Hikaye ilk başta epey karışık, romana dahil olan çok fazla karakter var. İlerleyen süreçte karakterlerin hepsi oturuyor lakin uzunca bir süre konu ve konunun odak noktası okurun zihnine oturmuyor. İnternet üzerinde kitap ile ilgili yaptığım araştırmalarda, pek çok okurun Delikanlı'yı yarım bıraktığını gördüm. Üç bölümden oluşan kitapta olaylar birinci bölümden sonra daha hızlı akmaya başlıyor. 

Dostoyoveski, kitabın ikinci sayfasında başkahramanı Dolgorukiy'in ağzından şunları söylüyor: "Dünyada bir işe, (ne çeşit olursa olsun) başlamaktan daha akıllıca bir şey yoktur." Bu cümleye baktığınızda sizi karmaşık bir sürecin beklediğini anlayabiliyorsunuz. Dostoyevski, daha hikayenin başında bir sinyal çakıyor gözlerinize. 

Dolgorukiy bir delikanlı, çalkantılı bir aile yaşantısının içinden geliyor. Kitap, onun ülküsü üzerine kurulu. Evet, ülkü sözcüğünü pek çok kez duyacaksınız. Dostoyevski'nin diğer eserlerinde de vardır ülkü, ülküler. Henüz gençliğinin baharındaki delikanlımız, ülküsünün peşinden gitmeye adar kendini. Ve uzun süredir görmediği, yoğun nefret beslediği babası hakkındaki birtakım gizemleri çözmeye çalışır. İnsanlarla kurduğu ilişkiler, düşüncelerinin tümü, belleği, ailesiz geçirdiği çocukluk yılları; hepsi kalın kadife bir perde ile kapatmıştır benliğini. 

Hikaye boyunca Dolgorukiy'nin etrafında dönen olaylar dizisinde okurun zihnini karmaşaya sokan çok sayıda karakter vardır. Bunlardan en ilginçleri kanımca Kraft'dır. Önemli bir belgeyi kahramanımıza ulaştırdıktan sonra intihar eder ve ardında şu sözleri bırakır: "Çok karanlık oldu, harfleri göremiyorum artık. Arkamdan yangın çıkabileceğinden korktuğum için mum yakmak istemiyorum... Mum yakıp tam ateş edeceğim sırada hayatım gibi onu da söndürmeyi hiç istemiyorum."

Dolgorukiy kadar ilgi çekici lakin ondan daha esrarengiz kahramanımız ise öz baba Versilov'dur. Hayatını türlü aşk maceraları ile geçiren, esasen okurun ilk anda bir kazanova olarak adlandırabileceği fakat ilerleyen bölümlerde böyle adlandırmaya teşebbüs ettiği için pişman olacağı bir adamdır kendisi. 

Hikayedeki tüm karakterler derinlemesine analiz edilmiştir kanımca, yalnızca Dolgorukiy'nin kız kardeşi Liza'yı tam olarak çözümleyemedim. Biraz tuhaf biraz da havada kalmış gibi geldi bana. 

Eser hakkında yapılan eleştirileri kabul etmekle birlikte, eserin bir başarısızlık olarak görülmesini kabul etmemeyi tercih edeceğim. Eseri nitelikli haline getiren çok sayıda iç döküş ve epey çaba gerektiren sürekli bir arayış davası var. 

Yazıma kitaptan güzel bir alıntı ile son vermek istiyorum: 

"Bence insan akıllandıkça iç sıkıntısı da artar. Düşünün bir kere: Dünya kurulalı beri okur, öğrenir insanlar. Öyleyken dünyanın hoş, neşeli bir yer olması, her evin mutlulukla dolup taşması için ne yaparlar? Şunu da söyleyeyim, erdemli değildirler. Olmak bile istemezler. Tümü mahvoldu, ama herkes kendi mahvoluşunu övüyor; oysa tek olan sırra dönmeyi akıllarından geçirmiyorlar." 

Tek olan sır nedir? Buna dahi aşina değiliz. Dostoyevski'nin ise buna bir yerden, bir şekilde aşina olduğunu düşünüyorum. Şu satırları yazdığı için bile, Delikanlı'yı asla yabana atmamalıyız. Bu metne ayıp etmemeliyiz.