26 Mayıs 2023 Cuma

Narsisist Kişilikler ve Yıpranmış İlişkiler

Çalıştığım okulda dördüncü yılımı bitirmek üzereyim, önümüzdeki sene bölüm başkanı olarak çalışmaya devam edeceğim. Benim böyle bir talebim ve başvurum olmamasına rağmen idare böyle bir teklifte bulunup atama yaptı. Ben de en nihayetinde bu atamayı kabul ettim. Mevcut bölüm başkanım bir kadın. Benden büyük, tek başına yaşıyor. Çalışmaya ilk başladığım andan itibaren bazı ortak noktalarımız olması sebebi ile bir arkadaşlık oluştu aramızda. Fakat ilk gördüğüm andan itibaren kendisinde bana kendimi iyi hissettirmeyen bir enerji olduğunu fark ettim. Fakat yeni bir okuldaydım, onu da diğer bölüm arkadaşlarımı da yeni tanıyordum. Zaman geçtikçe gerildiğimiz, iş anlamında fikir ayrılıklarına düştüğümüz durumlar oldu tabii sonrasında bunların hepsini aştık. Herkesin, her zaman yaşayabileceği meseleler, insan ilişkileri işte. Ben de sakin, karşı tarafın isteklerine önem veren, sürekli alttan alan bir yapıya sahip olduğum için dert etmedim. Kimi zaman çok öfkelensem de, bu öfkeyi sürdürmemeyi tercih ettim. 

Geçtiğimiz gün büyük bir tartışma yaşadık, ondan öncesinde de yaşadığımız birkaç tartışma olmuştu. Fakat bu sefer ben kendisi ile iş dışındaki iletişimimi sürdürmeme kararı aldım. En azından zaman bu duruma ilaç olacak mı, bunu görene kadar. Biraz bu konuda iç dökmek, insan davranışlarının altında yatan çeşitli sebepleri çıkarsamaya çalışacağım bir yazı yazmak istedim. 

Karşısındaki kim olursa olsun, espri adı altında sürekli iğneleyici sözler söyleyen bir insan. Günlük dilinde en çok kullandığı sözcükler-ifadeler; avamlık, köylülük, fiziki olarak çirkinlik ve pratik zekadan yoksun olmak. Ben de bu dört yıl içinde bunları espri çatısı altında kendim için defalarca duydum. Sürekli üstten bakan bir yapısı var, oldukça benmerkezci. Hayat, sanki yalnızca onun isteklerinden, önceliklerinden ve ihtiyaçlarından ibaretmiş gibi davranıyor. Okul sonrası bir kafeye gideceksek onun istediği kafeye gidilmeli, onun sevdiği yiyeceklerin olduğu yerler seçilmeli. Ortak bir çalışma yapıyorsak sürekli o ön planda olmalı, herkes ona hayran kalmalı, övülmeli, makamı yükseltilmeli, göz önünde olmalı. Ben defalarca oldukça kibar, hassas ve kırmaktan imtina ederek rahatsızlıklarımı dile getirdim. Fakat çoğu zaman bu davranışlarını kabul etmedi, beni çok keskin düşünceli bir insan olmakla suçladı. Bencil davranışlarının, üstten bakışının ve kırıcı sözlerinin, alaylarının asla farkında değil. Örneğin yeni bir insan ile tanıştığı zaman bu insanı yalnızca çirkin ya da güzel olması ile değerlendiriyor. Kişilerin güzel olmaması ile dalga geçiyor, kendisinin oldukça güzel ve dikkat çekici fiziki özelliklere sahip olduğunu düşünüyor. Aslında benim için ve sanıyorum pek çok insan için pek de öyle değil. O kadar çok yaralayıcı ve kırıcı cümle duydum ki kendisinden, neredeyse hep rol yapmak zorunda kaldım. Çünkü ben baskın bir karakter değilim, daha sakin ve alttan almaya meyilli bir karakterim. Üstelik benim insanlara bakışım da asla onunki gibi değil. 

İki gün önce okul sonrası bölüm arkadaşlarımız ile bir kafede otururken alakasız bir konudan çıkan alakasız nedenlerle birlikte sohbetimiz büyük bir tartışma ile son buldu ve ben de dört yılın birikmişliği ile ağzıma geleni söyledim. Bu sefer ben de gerçekten keskin konuştum, beni bastırmasına izin vermedim. Bağırarak masadan kalkıp gitti. O gittikten sonra bölüm arkadaşlarım ile konuştuk uzun uzun, onlar da bana hak verdiler. Zaten onlar da aynı dertten muzdaripler. 

Kendisi ile iş dışındaki ilişkimi bitirmeye karar verdim. Normalde böyle bir karar almazdım, yine alttan alırdım ama o kadar biriktirip dolmuşum ki, ruhum artık onunla iletişime devam etmeme izin vermiyor. Ben duygusal açıdan zayıf olduğumu düşünürüm, çabuk bağlanırım ve kolay ayrılamam. Kaçıngan-kaygılı bir bağlanma stiline sahip olduğumu düşünürüm. Ve bu tarz tartışmalardan kaçarım, hemen ağlayıp titremeye başlarım. Fakat inanır mısınız, bu sefer hiç öyle olmadı. İki gündür o kadar mutluyum ki anlatamam, sanki üzerimden kocaman bir yük kalkmış gibi. İki gündür üzerine düşünüyorum, meğer bu insan dört yıldır beni tüketiyormuş. Sonra onun geçmişine baktım, etrafında ne kadar insan varsa hepsini tüketmiş. Ne sağlam bir arkadaşı var ne yıllardır sevdiği, aşık olabildiği bir insan. Biraz daha düşününce kendisinin tam anlamı ile narsisistik kişilik özellikleri taşıdığını fark ettim. Aynı odanın içinde bu şekilde nasıl devam edecek bilmiyorum ama o kadar rahatım ki, yalnızca iş ile ilgili konuşuyorum. Elbette ortak dersler, toplantılar, projeler vs. derken konuşacağız, vakit geçireceğiz. Ama ben bunu bu şekilde devam ettirebilirim, çünkü iki gündür bu şekilde hareket ediyorum ve inanılmaz rahatım. Sanırım hayatımda aldığım en iyi kararlardan biriydi aynı zamanda bana da çok şey öğretti. Bazen insanların fark etmeden bizi tüketmesine izin veriyor, üstelik bununla yaşamaya bir yerde alışıyoruz. Belki benim de fark etmem geç oldu ama dört yılın sonunda nihayet kendimi ifade edip, bana daha fazla zarar vermesinin önüne geçmiş oldum. Çok huzurlu, gerçekten çok güzel. Zaman ilaç olur mu bilmiyorum ama kendimi bu kararı verebildiğim için çok iyi hissediyorum. Umarım bu iletişim bununla sınırlı kalmaya devam eder, bunun için elimden geleni yapacağım. 

19 Mayıs 2023 Cuma

İskoçya İzlenimleri

Geçtiğimiz hafta İskoçya'ya bir okul gezisi düzenledik. Ben de sorumlu öğretmenlerden biri idim. Bir bilim gezisiydi, sanıyorum okullar arasında da klasikleşmiş bir program. Batı Avrupa'ya ve bu kadar kuzeye ilk gidişimdi. Konakladığımız otel Edinburgh'da çok merkezi bir noktadaydı. Edinburgh Orta Çağ'dan kalmış gibi bir şehir, müthiş bir mimarisi var ve belli ki bu mimariyi çok iyi korumuşlar. Gezi programımız epey dolu idi, ben de bu vesile ile pek çok yeri görme şansı elde ettim. Sorumlu olduğum öğrencilerimi yatırdıktan sonra her gece yürüyüşe çıktım. Ellerim ceplerimde, kulağımda hafif bir müzik uzun uzun sokaklar boyunca yürüdüm. Gün içindeki yorgunluktan sonra hem tek başıma olmak hem de sessizce yabancı bir ülkenin sokaklarında keşfe çıkmak beni çok mutlu etti. Kendimi olabildiğine özgür hissettim. 

Ziyaret ettiğimiz şehirler arasında Glasgow ve Falkirk de vardı. Glasgow da Edinburgh'dan bazı izlenimler taşısa da bana daha Batılı daha modern mimarili bir şehir gibi geldi. Zaten tarihten beri bir sanayi şehri olarak bilinir. Edinburgh ise bütünüyle tarih kokan bir şehir. Glasgow'da çocuklar aktivitede iken serbest zamanım oldu. Kendime bir kahve alıp kanal boyunca epey yürüdüm. İstanbul'da hiç yürümediğim kadar yürüdüm sanırım gezi boyunca. İster istemez yaşadığımız ülke ile karşılaştırdım. Burada, yaşadığım muhitte yürüyebileceğimiz doğru düzgün alanlar bile yok. Her şey benim için çok hızlı, gürültülü ve kaotik. Fakat başka bir yaşamın da olduğunu gördüm. Bu içimi biraz burktu açıkçası. Gezdiğim şehirlerdeki yavaşlık, her şeyin olağan akışı ve ritmi ile ilerliyor olması, kimsenin koşturmuyor olması, trafiğin olmaması ve insanların bakışlarına takılmaksızın keyifle dolaşılabiliyor olması müthiş geldi bana. Ne yazık ki biz bunlara aşina değiliz. 

Bazı ülkeler bazı şehirler vardır, kendinizi oralara ait hissedersiniz, sanki yuvaya geri dönmüş gibisinizdir. Ayrılmak zor gelir, uzaklara gitseniz de her daim burnunuzda tüter. Bu birkaç günlük gezi bende böyle bir his bıraktı. Orada yaşıyor olduğumu düşündüm, hiç gerçekleşmeyecek hayaller kurdum. Kendimi çocukluğumdan beri  bir yere ait hissedemem. İstanbul'da doğmuş, hemen ardından ailesinin memleketine geri dönmüş bir bebek. İlk çocukluk yıllarını bambaşka bir ilde geçirmiş, derken ilkokul bitmeden yeniden memleketine geri dönmüş. Ardından üniversite için İstanbul'a gelmiş ve iki, üç senede bir İstanbul içinde semt semt ev ev gezmiş... Tam olarak nedeni bu olmayabilir ama sanki köklerimi arıyor ve bulamıyor gibiyim. İnsanın kendini yaşadığı yere ait hissedememesi çok ağır bir his. Nedense bu kısa gezide kendimi oralı gibi hissettim, sanki hep aradığım tek başınalık, başkasının sorumluluğunu taşımıyor olma hissi ve özgürlük birleşmiş ve beni kucaklamış gibiydi. Nefes alabildiğimi hissettim, çok uzun zaman sonra mutlu da olabildiğimi gördüm. Her güzel şey gibi bu da son buldu tabii, İstanbul'a dönüş, bunalımlar, ağır iş yükü, içe dönüş. Belki bir gün yeniden aynı duyguları yaşayabilir, belki hayatımı kendim için şekillendirebilirim. Belki bir gün yeniden daha mutlu olabilirim. Kim bilir.