8 Haziran 2021 Salı

Rüya

Bir rüyaydı, ikindi uykusunun ardı sıra geldi. Bir masada oturuyorum, ilk kez kendi yüzüme, halime tavrıma başka birinin gözünden bakıyorum. Üzerimde siyah bir gömlek var, saçlarım uzamış ve dalga dalga olmuş yine. Kıvrımları alnıma düşmüş saçlarımın, kirpiklerim olabildiğine uzun. Masada çok fazla insan var, kimi tanıdık kimi bilinmedik. Herkes ikili sıralar halinde karşılıklı oturmuş, kolumun birini sandalyenin arkasına uzatıyorum. Öyle çok ses ve görüntü var ki, yine yorulmuşum. Parmaklarım başımda dolanıyor arada, kalabalık beni her zamanki gibi ürkütmüş. Belli ki kalkıp hemen eve gitmek istiyorum. Ne kadar yorgun olduğumu fark ediyorum, bakışlarım bir noktada dakikalarca sabitleniyor. Sanki onca insan arasında unutulmuşum, dudaklarım sıcaktan çatlamış, gömleğimin kollarını kıvırıp katlamışım. Çaprazımda oturan genç bir kadın "ayrılıyorum" diyor, yanındaki kadın ise gülümsüyor; "biliyordum" diyor. Bir süre birbirlerine bakıp sessizleşiyorlar. Tam karşımda oturan adam; "siz devam edecek misiniz" diye soruyor bana. Göz göze geliyoruz, üzerinde kırmızı bir gömlek var, siyah, hafiften dalgalı saçlı genç bir adam. Bu soruyu sorduğuna göre "beni tanıyor olmalı" diyorum, fakat ben onu tanımıyorum. Üzerindeki iddialı renk gözlerimi yoruyor, biraz daha düşünüp zoraki bir tebessüm takınıyorum, "öyle istiyorlar" diyorum. Sessizce bakışlarımı aşağıya doğru indiriyorum. Masanın üzerinden eğilip yanaklarımdan öpüyor, çok rahatsız hissediyorum. Anlam vermeye çalışırken bir anda yanındakilerin sohbeti arasında kayboluyor. Başım dönmeye başlıyor, sandalyemden arkaya doğru bakıyorum. Öylesine basık, öylesine sıcak ki... Arkamdaki boşluğa gözlerimi dikip; "keşke vazgeçebilsem" diyorum. 

Rüyalar ne anlatır, neler sağaltır bir fikrim yok. Yalnızca kendimi ilk kez uzaktan izlediğim bir rüya gördüğümü söyleyebilirim. Rüyadaki imgeler, sahneler, kendim ve etrafımdaki insanlar ile ilgili herhangi bir çözümlemeye girişmeyeceğim hiç. Fakat dikkatimi çeken bir nokta var, rüyamda bile devam etmek istemiyorum, rüyamda bile hüzünlüyüm, sessizim ve yorgunum. 

Bundan birkaç yıl önce güneyde bir tatil bölgesine gitmiştik. Gittiğimiz yerde, sahil kenarında bir antik kent olduğunu öğrenmiştim. Sabah çok erken uyanıp, antik kentin önünden geçen minibüslere binmiş ve deniz kıyısındaki kente varmak için ortalama yarım saat süren ormanlık yolda tek başıma yürümüştüm. Antik kente vardığımda henüz kimse yoktu, yüzmeyi ise hiç planlamamıştım. Kentin kıyısında ilerlerken küçük bir koya ve eski minicik bir iskeleye rastlamıştım. Tüm kıyafetlerimi çıkarıp oracıkta suya girdim, ilk kez özgürlüğün ne demek olduğunu o zaman tattığımı hatırlıyorum. Doğanın içinde, tek başıma, zihnimi yoran hiçbir düşünce olmadan, berrak bir algı ve zinde bir beden ile bir aradaydım. 29 yıllık hayatıma baktığımda kendimi özgür hissettiğim tek anın bu olduğunu söyleyebilirim. Sanki rüyada da bunu istiyorum ama bir türlü yapamıyorum. 

Hayatı hep bütüncül ve tam görürüz, oysa hayat parçalardan ibarettir ve daima yarımdır. Bırakıp gitmeyi, vazgeçmeyi, devam etmemeyi zayıflık belirtileri olarak görürüz; oysa bırakıp gitmek, vazgeçmek ve devam etmemeyi tercih etmek asla zayıflık değildir. Hayatın özünde başlangıç ve son vardır, hikaye her zaman yarım kalır. Dünyanın özü bütüne böylesine aykırı iken, tam olmaya çalışmak da insanın özüne aykırıdır. Bir hikayeyi yarım bırakmak ve vazgeçmek cesaret gerektirir, yaşar kılar, belirsizlik ve risk barındırır. Kanımca değerli bir erdemdir; bütüne erişme isteği rüyada kendimizi gördüğümüz gaipten bir göz ise, hikayeyi yarım bırakmak tözdür, rüyanın bittiği yerdeki özdür. Gözün vicdanı mı yoksa tözün irfanı mı dersek; bana göre tözün irfanı daha mühimdir. Siz her baktığınızı görebiliyor musunuz?