31 Ağustos 2013 Cumartesi

İstanbul















Evden her uzun ayrılışımın öncesinde sabaha kadar vakit geçiririm odamda,köşe bucak koklarım gitmeden her yanını odamın.Çok sevdiğim annemi,bahçemizi,çiçeklerimizi,bahçede beslediğim kedilerimi ve çocukluğumun geçtiği bu ahşap binanın her yanını..

Bu sefer mutlu bir ayrılış var benim için,yıllardır gidip geldiğim İstanbul'da son demlerimi yaşadığımı düşünürken şimdi uzun bir süreliğine tekrar gidiyorum.Bir iş ve yeni bir hayat için.İstanbul beni kendine nasıl bu kadar bağladı neler yaptı çözemiyorum.Bir o kadar yorulduğum bu şehri neden bu kadar seviyorum onu da bilmiyorum.

Tam da bu satırları yazarken aklım Birsen Tezer'in "İstanbul" isimli şarkısına gidiyor,mırıldanıyorum uzunca bir süre.Ne de güzel uyuyor yazıya,dahası ne de güzel anlatıyor İstanbul'u.

Beş dakikada bir motorunun acelesine inat
Biniyorum meçhule
Ardımda martılar telaş

Bırakıp gitmek var şimdi seni yarim
Dört yan ezan,vapur vapur boğaz

Gözlerin bu kadar mı
Bu kadar mı iki hüzün
Ellerin İstanbul,İstanbul ellerin bugün
Ellerin İstanbul,İstanbul hüzün bugün..

Mechanical Bull












Kings Of Leon,lise dönemimden beri takip ettiğim ve müzikal altyapılarını,iç dünyalarını sevdiğim ender gruplardan bir tanesi.Ve grubu sevmemdeki en büyük etkenlerden biri de elbette Caleb Followill.Sesi ve duruşu çok farklı bir adam.Bir de sanırım dünyadaki en güzel gülümseyen adamlardan biri.

Bildiğim kadarıyla "Mechanical Bull" adını verdikleri albümlerinin çıkış tarihi 24 Eylül.Albümden ilk single çalışmaları "Supersoaker" oldu bu yaz.Geçtiğimiz günlerde de ikinci single çalışmaları ile karşımıza çıktılar.Son şarkının adı ise "Wait For Me." Supersoaker adını verdikleri şarkıyı da çok beğenmekle birlikte itiraf etmeliyim ki Wait For Me bende daha güzel hisler uyandırdı.Özlediğim Kings Of Leon havasını tam da yansıtan bir şarkı olmuş.Yüreğime su serpildi diyebilirim.

Albüme az kala,bu iki güzel Kings Of Leon şarkısını dinlemeye devam.

30 Ağustos 2013 Cuma

Çok Küçüktüm

Sevgili "Karılıksız Karı" beni mimlemiş.Buraya link koymayı bilememe cehaletimden dolayı af dilerim,bir türlü öğrenemedim şu link koyma işini.Temamız,çocukken yaptığımız saçma davranışlarmış.Hemen aklıma evden kaçma maceram geldi,aktarmak isterim.

Daha önce annem ile babamın ben çok küçükken ayrıldığını ve annemle yaşadığımı söylemiştim.O zamanlar anaokuluna gidiyorum sanırım.Bekar bir öğretmen annemle evlenmek istiyormuş.Annem ile arkadaşları aracılığıyla tanışmışlar.Öğretmenin eşi o zamanlar yeni vefat etmiş ve öğretmen biyolojik olarak çocuk sahibi olamıyormuş.Hep bir oğlan çocuğu olsun istermiş.Annemle de anlaşmaya başlamışlar.Çok geçmeden annem bana bu konuyu güzel bir dille açtı.Seni de tanıştırmak istiyorum dedi.Ben annemin yanında bu durumu kabul edip çok mutlu olduğumu söyledim.Gelelim madalyonun öbür yüzüme.

Bir gün yan komşumuzun kızıyla konuşurken ona evden kaçacağımı söyledim.Neden diye sordu.Annemin evlenmek istediğini söyledim.Ama ben istemiyordum.Onun mutluluğuna mani olmadan evden kaçıp uzak diyarlara gidecektim.Uzak diyarlar dediğim de bizden yarım saatlik uzak bir kasabada yaşayan teyzemin yanı.Arkadaşım şüphelenmiş,hemen anneme benim kaçacağımı söylemiş.Olay sonunda çözüldü.

Annem beni karşısına alıp konuştu.Ben mutlu olmayacaksam asla evlenmeyeceğini söyledi.Ben de evleneceksen babamla tekrar evlen anne dedim.Çocukluk işte.Sonra öğrendim ki öğretmen çok iyi bir adammış.Heveslenip evinde bana bir oda hazırlamış,içine bilgisayar dahi almış.Annem red cevabı verince çok üzülmüş.

Hala aklımdadır,belki de bana abilik yapabilecek çok güzel bir adamı kaybettim,onu üzdüm.Annem de mutlu olacaktı belki.Bazen çocukluğumuza dönmek güzel gelir lakin bunun için kendimi pek affedemiyorum.Yaptığım en saçma çocukluk hareketiydi sanırım.Nihayetinde çocuktuk ama saçmaydı yine de işte.Umarım güzel bir hayatın ve güzel bir evladın olmuştur öğretmen..

27 Ağustos 2013 Salı

Yeni Bir İş

Umutsuzluğa kapıldığım,biraz da içime kapanmaya başladığım bir dönemde çok güzel bir haber ile kendime geldim.Neredeyse iki haftadır devam eden zorlu bir süreç sonunda,İstanbul'da güzel ve özel bir okula öğretmen olarak kabul edildiğim haberini aldım.Kendimi geliştirmek istediğim için gönlüm hep İstanbul'da kalmaktan yanaydı.Elbette arkadaşlarım,sevdiğim insanlar da orada.Nihayetinde önümüzdeki haftaya kadar belgelerimi toplayacağım ve sonra işbaşı. 

Güzel bir başlangıç olduğunu düşünüyorum hayatım için,umarım geleceğim daha da güzel olur.Sanırım bugün dünyanın en mutlu insanlarından biri de benim.

Kanatlarının altında bana da yer açtığın için teşekkürler İstanbul,elini bırakmayacağım bundan sonra.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Chat Noir

Araştırdığım kadarıyla bu haşin bakışlı kedi,eski dönem Fransız kabarelerinden biri için afiş olarak tasarlanmış.Çizer hakkında kesin bir bilgi yok,tahminler söz konusu yalnızca.Yine araştırdığım kadarıyla özellikle Fransa'da pek meşhur olan bu kediyi çeşitli objelerin üzerinde görmek mümkünmüş misal kupalar,çıkartmalar,tişörtler..Kısaca bir Fransız simgesi.
.
Puzzle macerama başlamak üzereyken bir puzzle sitesinde görüp beğendim bu kediyi.Bir de arkadaşımın evinde afişi vardı.Doğrusu çerçeve üzerinde pek güzel duruyor.Ve hınzır kedi ile birlikte benim de puzzle maceram başlamış oldu.

Aslında ilk puzzle denemem yine bin parçadan oluşan ve orta zorlukta bir puzzle olarak bilinen Picasso'nun meşhur Guernica tablosuydu.Lakin küçük bir kısmını tamamladıktan sonra bitiremeyeceğimi anlayıp üzülerek pes ettim.Kedimiz için ise,bin parçadan oluşan kolay bir puzzle diyebilirim.Yarıya yakınını tamamladım.Bitirdikten sonra,elbette güzel bir çerçeveye girecek kara kedimiz.Sonra duvarlarımızdan birini süsler artık.

25 Ağustos 2013 Pazar

This Is Gospel


Panic!At The Disco,Miss Jackson'dan sonra ikinci single çalışmalarını da sevenleriyle paylaştı.Miss Jackson ile birlikte Panic'e tarzlarındaki değişiklik konusunda eleştiriler gelmişti.Ben de bu eleştirilere katılmakla birlikte parçanın objektif olarak değerlendirildiğinde çok güzel olduğunu söylemiştim albüm ile ilgi yazımda.Henüz albüm yayınlanmadığı için diğer parçalar hakkında bilgi sahibi değiliz.Lakin ikinci single This Is Gospel bence Miss Jackson'dan daha güzel ve başarılı olmuş.Elbette klibi de güzel.Yalnız Spencer Smith'i kliplerde daha fazla görebilsek fena olmaz diye düşünüyorum.Onun dışında Brendon'ın güzel yüzünü bol bol görmemizde hiçbir sakınca yok.

Evet,This Is Gospel da tam anlamıyla bir Panic! tarzında değil ama Miss Jackson kadar da farklı bir deneme değil.Alıştığımız Panic! havasını taşıyor bünyesinde az da olsa.Bunlar dışında bence gayet başarılı bir şarkı olmuş.

Yeni albüm için beklemedeyim,Brendon Urie'nin yani Panic!At The Disco'nun da yolunun çok açık olduğunu düşünüyorum.Onlar hep müzik yapsın,biz de dinleyelim.Bu arada Brendon Urie,hayatımdan hiç çıkma.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Yalnızlık Vakti

Kalbimde kocaman bir ağrı sanki yerinden çıkacakmış gibi.Bademciklerimle birlikte ağzımın içinde garip bir şişlik,gözlerim dolu.Hayatımdaki en değerli insanı,canımı uzun bir süreliğine yurt dışına yolladım.Hava limanında ona el sallarken dizlerim titredi.Gülüyordum,beni son kez gülerken görsün diye.

Birlikte gittiğimiz tüm yolu tek başıma döndüm.Oysa İstanbul'da çok nadir dışarıya adım atardım onsuz.Çok zor geldi,otobüste gözyaşlarımı tutmak zorunda kaldım.Eve varınca kapıyı kapatır kapatmaz ağlamaya başladım.

O sırada kapının önüne devamlı beslediğim tekir kedi yanaştı.Pencereye seyirttiğimde bana doğru baktığını gördüm.Elimde bir peynir kutusuyla yanına yanaştım,bir yandan bana sürtünürken bir yandan peynirlerini yedi.Sanki anlamış gibiydi,üzgün olduğumu.

Onu uğurlamadan önceki gece,kahvaltı yaptık.Gece kahvaltısı derler ya.Pişirdiğim sucuklu yumurtanın sucuğu bol tarafını ona verdim.Oralarda bulup yiyemez diye.Ardından bir demlik çay tükettik..Eve geldiğimde banyoda kullandığı peştemalı bahçedeki çamaşırlıkta unuttuğunu gördüm.Koklayıp valizime yerleştirdim.

Onunla birlikte İstanbul'a da veda etme vaktim gelmişti.Bir daha ne zaman İstanbul'a gidebilirim,gitme cesaretini bulabilirim bilmiyorum.Çünkü İstanbul demek o demek benim için.

İnsan yılların ardından sevdiğini uzun bir müddet görememeye ne kadar alışır bilemiyorum,hele ki benim gibi hüzünlü bir insan..Ama döneceğini biliyorum.Hava alanında onu gülümseyerek karşılayacağım anın hayalini kuruyorum şimdiden.Geri gelecek,yine birlikte olacağız.

11 Ağustos 2013 Pazar

Two Greedy Italians












Yemek tariflerini internet üzerinden alan biriyim,yemek programı falan takip etmem pek.Geçenlerde annemle kanalları karıştırırken bir programa rastladık ve adeta takılı kaldık.Hatta şimdi yeni bölümlerini heyecanla bekleyip,bizimkiler çıktı diyoruz.

Antonio Carluccio ve Gennaro Contaldo İtalya'da yetişmiş iki ünlü şefmiş efenim.Programlarının her bir bölümü İtalya'nın farklı bir yöresinde geçiyor.Tüm program boyunca İtalya'nın doğal güzelliklerine şahit olduğumuz gibi,iki muzip şefin çocukluklarına,eski İtalya'ya ve dahası pek çok farklı yemeğe de tanık oluyoruz.İkilinin doğal,birbirlerine karşı şakacı tutumları belki de programın en sevdiğim yanı.Bir yemek programından çok fonda çalan İtalyan müzikleri ve müthiş İtalya doğası ile adeta bir belgeselmiş hissi veriyor.Sanırım bizlere de bir yemek programı nasıl olur bunun dersini de epey güzel veriyorlar.

Eğer vaktiniz varsa Pazar günleri Bloomberg Ht kanalında saat 23:20'de yayınlanan bu güzel programı seyredin derim.

9 Ağustos 2013 Cuma

.

King And Lionheart


Madem bu aralar güzel şarkılardan gidiyoruz,o zaman Of Monsters And Men'e kulak vermek gerekir.O büyüleyici şarkılarından birinde ne de güzel anlatıyorlar sevgiyi,tam da ruh halimi.Yakında uğurlayacağım birini..

And as the world comes to an end 
I will be here to hold your hand
Cause you are my king and I'm your lionheart
A lionheart

8 Ağustos 2013 Perşembe

Da Vinci Şifresi

Tek yaz aktivitem kitap okumak diyebilirim.Yıllardır okumak istediğim ama bir türlü okuyamadığım bir kitap almıştım İstanbul'dan dönmeden.Anlaşılacağı üzere aldığım kitap "Da Vinci Şifresi." Bu konuda ilgimi çeken ilk hadise "Da Vinci's Demons" adlı dizi oldu.Yoksa bugüne kadar Leonardo'ya kişisel bir merakım yoktu.

Dizinin bölüm süresinin çok fazla olması,homoseksüel yönelimleri olan Leonardo'nun dizide oldukça heteroseksüel anlatılması olumsuz yönleri olsa da,güzel bir dizi olduğu kanaatindeyim.Belki de Bay Vinci'ye merakımı tetikleyen başlıca etmenler;cinsel yönelimi,kilise ile olan ilişkileri,kıvrak zekası,simya ile ilgilenmesi olabilir.

Pek polisiye seven biri değilimdir.Filmlerinden hiç hoşlanmam,bugüne kadar okuduğum ender polisiye kitaplar da Ahmet Ümit'ten Patasana ve Beyoğlu Rapsodisi,Agatha'dan da Doğu Ekspresinde Cinayet olmuştur.Lakin Da Vinci Şifresi'nin beni şaşkınlıklara sürükleyecek derecede başarılı bir kurgusu var.Dan Brown'ın ne kadar zeki bir yazar olduğunu anlamam için birkaç satır okumam yetti.Aynı zamanda bir romandan öte içinde doğa ile ilgili pek çok gizemli bilginin yer alması,Leonardo'yu daha yakından tanıyabilmemize imkan sağlayan niteliği de,onu farklı kılıyor.Kitap hızla akıp gidiyor,uykularım kaçıyor diyebilirim.Serüvene heyecanla devam ediyorum,tavsiye edilir.

6 Ağustos 2013 Salı

.

Somebody To Die For


Son zamanlarda sürekli dinlediğim bir şarkı var.Nasıl desem,uzun süredir bir şarkı içimi bu kadar ürpertip beni etkilememişti.Hayranlıkla takip ediyorum Hurts'ü.

Cause I don't need this life
I just need..
Somebody to die for
Somebody to cry for
When I'm lonely

Yaşadıkça ve yaş aldıkça her gün daha fazla öldüğümü hissediyorum.İnsan o zaman anlıyor.Gerçekten önemli olan tek bir şey var.Uğruna ölünecek bir sevgi,arkasından gerçekten ağlanabilecek biri.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Too Weird To Live,Too Rare To Die !


Panic!At The Disco yeni albümleri "Too Weird To Live,Too Rare To Die!" ile birlikte 8 Ekim'de müzik severlerin karşısına çıkacağını açıkladı geçtiğimiz günlerde.Benim için de güzel bir doğum günü hediyesi olacak yeni albümleri.İlk single ise "Miss Jackson" ismiyle yayınladı.Şarkıya yapılan yorumları incelediğimde grubun hayranlarının farklı görüşlerde olduğunu gördüm.En çok eleştiri ise Panic!At The Disco'nun tarzının değişmeye başladığı yönündeydi.Alıştığımız Panic! tarzından oldukça uzak bir şarkı olmuş,bunu ben de kabul ediyorum.Ancak tarafsız olarak baktığımda şarkıya asla kötü diyemem.Günlerdir dinliyorum,beğendiğimi itiraf etmem gerekir.Bunun dışında güzel de bir klip çekilmiş şarkıya.Son günlerde de Dream Tv'de oldukça sık dönmekte rastladığım kadarıyla.

Albümün tamamını dinlemeden Panic!'in tarzının değişip değişmediği hakkında bir yorum yapmanın doğru olmayacağını düşünüyorum.8 Ekim'i beklemek lazım,Miss Jackson biraz beklentilerin altında ve farklı da olsa,ben albümün tamamının böyle olmadığına inanıyorum.
Bekleyelim ve görelim o vakit.