28 Nisan 2013 Pazar

Kalbimdeki Deniz


Şaşılacak şey şu sevda.Bir gece ağlarken bulur insan kendini.Der ki içimde bir şeyler var garipten,gaiplikten.Dumanı tüten,soğukken birden ısınıveren.Tıpkı bir demlik çay,kavrulmuş bir helva.Kar soğuğunu kuzine külüne döndüren,ekmek gibi içimde pişen.Tarif edilemiyor işte,içinde binbir anlam,binbir his.

Bir insan her daim neşeli olabilir mi ? Bir insanın gözlerinin içi nasıl hep gülebilir ? Kaç insan günün yirmi dört saati boyunca gülebilir ? Kaç insan elinizi sıkıca tutar şu dünyada.
Benim de elimden tutan biri var.

Yıllardır gülümsüyor nispet yapar gibi suratıma suratıma.Edepsiz mi edepsiz.Akıllı mı akıllı.
Dedi ki bana bir gün : "Gel işte benimle.Senin sevdan da,adın da,hayatın da bende.Tuttum sonra elinden.Dedim ki,bırakmayacaksın ama bu eli.Psikopatım ben,sorunlu bir geçmişim var.Aman sen de dedi,dinle şu şarkıyı ! 
"Sevdamı saklıyor kalbimdeki deniz.."
Senin yerin benim içim,her şeyim.
Neyse uzatma lafı karnım acıktı benim.Dürüm yiyelim şurada,hadi."

Böyle biri işte.
Mutluluk ve şans mı ?
Her ikisine de sahibim
İyi ki varsın şebelek.

Eğer gönüllerde sevgiye yer yoksa
Aşktan söz etmeyi bırak dalgalara
Bir çivit mavisi renkle yazılsın
Sen,ben,hikayemiz,bu kara sevda

İncesaz

27 Nisan 2013 Cumartesi

Üsküdar'da Günbatımı



Perde sonuna kadar açık,Ajda da açık pencereden dışarıya bakıyor.Gözü kuşlarda.Sanki onları yakalayabilecekmiş gibi gardını alıyor,pusu kuruyor.Onlarsa özgürce uçmaktalar.Hep özgür kalsınlar.Ben de yedi otlu bitki çayı içiyorum.Telefonumda çok hoş bir şarkı çalıyor.

Ayrıca bugün pek çok abur cubur yeyip film de izledim.Bugün daha huzurlu bir gün sanki.
Üsküdar'da hiç bilinmeyen bir yerde,içeride bir yerde.Camda bir kedi ile.

İşte bazen böyle de güzel hayat.

26 Nisan 2013 Cuma

Az Kala


Evi özledim.Odamı özledim.Günlerce eve kapanıp tek başıma film izlemeyi özledim.Mezun olmama çok az kaldı.Mezuniyet tarihimiz de belli oldu haliyle.7 Haziran'da İstanbul ve üniversite maceram sona eriyor.Belki de yeni bir hikaye başlıyor benim için.

Lakin biraz dinlenmeye ihtiyacım var.
Bahçemizde gece vakti rum müzikleri dinlemeye,aşırı miktarda kahve içmeye ve daha fazla okumaya ihtiyacım var.

Bundan sonraki süreç ne olur bilmiyorum.Belki de bu bilinmezlik yaşayabilir kılıyor beni.Onu da bilmiyorum.Buradan gitmeme iki ay kala her anımı dolu dolu yaşamak ve 'canımla' kalmak istiyorum.

Hadi bakalım sessiz oğlan,daha neler göreceksin hayatta.
Bekliyorum ve bekliyorum.

Yazıdaki resim ömrümün sonuna kadar telefonumun duvar kağıdı olarak kalacak,'onun' için.

23 Nisan 2013 Salı

Çocuk Mutluluğu

Bugün bir dernek ile birlikte şehir hatları vapurundaydım.İstanbul'un dezavantajlı bölgelerinden gelen,kimi hiç deniz görmemiş çocuklar ile birlikte vapur turu ve eğlenceli etkinlikler yaptık.Miniklere bir bir İstanbul'un önemli ve korunması gereken tarihi binalarını,sembollerini tanıttık.Ardından parmak boyaları ellerine aldılar ve birbirlerinin yüzlerini,her yerini boyadılar.Kendilerine dağıtılan hediyeleri açtılar,çok mutlu oldular.Kumanyalarını yediler,karınlarını doyurdular.Çöpleri denize atmamayı,neleri geri dönüşüm kutusuna atmaları gerektiğini öğrendiler.

Beni mutlu eden tarafı ise onlara abilik yaptığım için çok mutlu olmaları.
Bana hayatlarında geçirdikleri en mutlu günün bugün olduğunu söylediler ve defalarca teşekkür ettiler.Gitmek üzerelerken yüzlerinde kocaman bir gülümseme vardı.

Sanırım bugün dünyanın en mutlu insanlarından biri de benim.Çünkü onların mutluluğuna dokunabildim.

19 Nisan 2013 Cuma

Still Into You


Paramore'un yeni şarkısı ve videosu için yapılan yorumlara üzüldüm açıkçası.Bir tartışmadır sürüyor grup pop müziğe doğru mu kayıyor diye ? Ancak sıkı bir Paramore sever olarak böyle olduğunu düşünmüyorum.İlk çıktıklarından beri takip ettiğim bir grup Paramore.

Yakın zamanda Farro kardeşler gruptan ayrıldıklarını açıklamışlardı.Onların grupta olması Paramore'a daha fazla güç verecekti,bunun farkındayım.Farro kardeşleri çok özlüyorum.
Ancak Paramore'un kendi rock çizgisinden çıktığını da düşünmüyorum."Still Into You" pop soundlu bir şarkı ancak çok da eğlenceli bir şarkı.Bence şarkıyı eleştireceğimize şarkının tadını çıkarmalıyız.Gün içinde sürekli dinliyorum özellikle güneşli havalarda dışarıda,okulda.Ve beni mutlu ediyor.Klibin de gayet eğlenceli olduğunu düşünüyorum.

Zaten albümün geneline baktığımızda rock altyapılı bir albüm olduğunu görmekteyiz.
İlk single "Now" ile bu gayet ortada.
Bence sıkıntı yok Paramore hala bildiğimiz Paramore.

Bu arada Farro kardeşler yeni bir grup oluşumu içindeler.Grubun ismi "Novel American." Yeni çalışmalarını heyecanla bekliyorum.

13 Nisan 2013 Cumartesi

Neşeli Bir Gün


Bugün çok güzel bir gündü.Önce ikiye doğru kurstan çıktım ve 'canımla' Beşiktaş'ta buluştuk.Biraz kitap baktık ardından yemek yedik.Balkan Restaurant'ı diye bir yer var.Beşiktaş'ta ve İstiklal'de olmak üzere iki şubesi var bildiğim kadarıyla.Yemeklerini çok beğeniyorum hem keseye de uygun.

Ardından vapurla Üsküdar'a geçtik.Çok neşeli bir bahar havası vardı.
Oradan Çengelköy'e vardık.Ara sokakların birinde,sahile yakın çok güzel bir çikolatacı var.Eskici dükkanı gibi uzaktan,antik bir tasarımı var.İçeride Rum şarkıları çalıyordu biz girdiğimizde.Bir tane de masası var hemen kapının dibinde,atmosferi nostaljik,güzel bir yer.Oranın leziz çikolatalarından aldık bir poşet.İçinde kestaneli çikolatasından tutun da frambuazlısına kadar hepsi vardı.

Ardından bir süre yürüyüp Kanlıca'ya geçtik.Sahilde güneşi izledik ve çikolatalarımızı yedik.
Dönüşte ise tam 45 dakika vapur yolculuğu yapıp şehrin tadını çıkarttık.Nadir zamanlardan biri dahaydı.Dolu dolu yaşadık bugün.

Bugün çok neşeliydi hakkaten İstanbul.

Bu arada gün boyu içimde Kings Of Convenience'den "Boat Behind" çaldı.Bu yazının şarkısı da o olsun madem.

11 Nisan 2013 Perşembe

Acı

Neden bazıları daha ağır şeyler yaşamak zorunda ? Gerçekten hayatımızın kontrolü bizim elimizde mi ? İşte bu sorulara cevap veremiyorum.Hiç kimse yaşadıklarınızı umursamıyor.Ve daha da kötüsü insanlık onca şey yaşamasına rağmen her şeyi çabucak unutuyor.Sürekli aşktan,mutlu olmaktan bahseden,hayatın her yanından bir neşe kırıntısı çıkaran insanlardan hoşlanmıyorum.

Elbette içimde bir nefret var.Kötü bir duygu lakin insanın olmazsa olmazı.Bu nefret zararlı değil yalnızca beni ayakta tutuyor.

Gün içinde pek çok insanla konuşuyorum,sessiz kalmadığım zamanlarda kendimi samimi bulmuyorum.Bir şey beni engelliyor,herkes bu denli gülebilirken ve bu denli umursamazken ne hayatımız bir adım ileri gidebilir ne de içinde yaşadığımız dünya.

Canımı yakanlar,bunca içime çekilmemin sebebi olanlar mutlu olamasın.
Siz de acı çekin.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Gelecek İle İlgili 

Geçtiğimiz haftalarda bir falcıya gittiğimi yazmıştım.Bana söylediği pek çok şey arasından dikkatimi en çok çeken Nisan ayının ışıltısı olmuştu.Yani Nisan ayında hayatımın köklü olarak ve iyi yönde değişeceğini,buna benim bile şaşıracağımı söylemişti.
Nisan'ın ilk on günlük kısmını tamamladık lakin ortada hala bir şey yok.Hayır annemi de bir beklenti içine soktum,her konuşmamızda başvurduğun özel okullardan bir haber var mı diye soruyor.

Bu arada İstanbul'da olmanın avantajı mı denir yoksa dezavantajı mı bilmem ama pek çok özel okula başvurdum.Bu sene atanamazsam - ki bu çalışma ile öyle görünüyor - eve dönüp tekrardan kpss çalışmak ne kadar mantıklı bilmiyorum.Bu kadar öğretmen adayının girdiği bir sınav için seneler heba etmek hem madden hem de manen ailemizi çok etkileyecektir.

Bir yandan da belki bir özel okuldan bir şeyler çıkarsa diye düşünüyorum belki İstanbul'da ya da civar yerlerde kalırım.Annem de gelir taşınırız diyorum.Elbette orası da ayrı bir dert köşesi.Garantim olmayacak,askerliğim bir süre sonra başa bela olacak ve döndüğümde yeni bir iş bulmak kolay olmayacak.

O kadar meşgul ki zihnim,yol ayrımında hissediyorum kendimi.
Büyük kararlar vermekten de hoşlanan biri değilimdir.

Umarım falcı bir şey biliyordur yoksa cidden hayal kırıklığına uğrayacağım.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Sıkıntılar

Bu aralar hiç ders çalışamıyorum.Vize ödevlerim hala bitmedi,bu hafta stajda ders anlatacağım ve üniversiteden hocam dinlemeye gelip not verecek.Ardından bir diğer dersim için fakültede birinci sınıflara iki kez seminer vereceğim.Ve ben tüm bu gereksiz şeyleri yaparken adamakıllı kpss çalışamıyorum.Evet kpss'yi tek çare olarak görmüyorum ama haliyle içinde bulunduğum bir sistem,etkiliyor beni.

Dershaneyi aksatıyorum,deneme sınavlarını es geçiyorum.En sevmediğim şeylerden biri sorumsuzluk ve ben bu sıralar fazlasıyla sorumsuzum.

Evet biliyorum bu sınav için motive değilim,yeteri kadar çalışamıyorum.
Fakat yirmi bir yaşındayım ve hala test çözüyorum.Bu bazen ağırıma gidiyor.Yıllarca sınavlara hazırlandık ve hala bitmedi.

Çok bozuk kafam.

4 Nisan 2013 Perşembe

Mahalle Arası Börekçisi

Bu sabah mahalle arası bir börekçide kahvaltı yaptık canımla.
Hava güneşliydi.Yokuştan aşağı bir nine iniyordu elinde bastonu,başında yemenisi.Anneler çocukları okula gitmeden önce börek,çörek alıyorlardı.Berberler dükkanlarını açmış müşteri bekliyordu.Küçük bir mahalle arasında büyük bir koşturmaca.

Çok nadir zamanlarda hayattan haz alabilen biriyimdir.Yapım gereği,bir yarım hüzün diğer yarım ise hüzünden hallice.Lakin bugün mutluluğu hissettim ensemde,yüreğimde.
Belki de yalnızca güneşli bir hava,bir börekçide geçirilen on beş dakika,içilen sıcak bir çay bile mutlu etmeye yeter insanı.

Yalnız güneş olsun hayatımızda, sahiden içimizi de ısıtmaya yetmez mi ?

1 Nisan 2013 Pazartesi

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu


"...çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz;çünkü bu sevgi,yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız,kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan,boyun eğen,hep pusuda yatan ve tutkuyla yoğrulmuş bir sevgidir."

Stefan Zweig'in bu uzun öyküsünü İş Bankası Kültür Yayınlarından okudum.Bilinmeyen,ismi olmayan bir kadının,kendisini fark etmeyen bir adama aşkını anlatan bir öykü bu.Etkilenmemek elde değil.Defalarca zihnimde çevirip durdum öyküyü,nasıl yazıldığını nasıl bir aşkı tarif ettiğini idrak etmeye çalıştım.Gerçek aşk bu mudur yoksa o da bize öğretilen şeyler arasında solup giden,anlamını yitiren bir olgu mudur içimde hala bu tartışmayı sürdürmekteyim.

Öykünün çok yoğun bir anlatımı var bu yüzden hafif ışıklı ve sessiz bir ortamda okunması gerektiğini düşünüyorum.Nedendir bilmem,kitabı okurken zihnimin zemininde Dalida'nın Bang Bang'i çaldı hep.Çok yakıştığını düşünüyorum öyküye.

Kitabın bitiminde ise Ahmet Cemal'in kaleme aldığı "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ya da Aşkın Psikolojisi" adlı bir sonsöz var.Öykü hakkında güzel bir sonsöz olduğunu düşünüyorum,okunmalı.