29 Haziran 2018 Cuma

İstanbul'dayım

Bugün tüm gün evdeydim, artık hep evdeyim malumunuz üzere. Sabahtan akşama kadar temizlik yaptım, gereksiz kullanılamayacak durumda olan şeyleri ayırıp çöpe attım. Cumaları bizim semtin pazarı, annem pazar arabasını alıp gitti. Akşam olmadan asla gelmez, pazara çıkmak bizim önemli faaliyetlerimizden birisi. 

Akşam yemeği niyetine bol kaşarlı bir menemen yaptık. Sonra ben balkonu sildim bir güzel, üzerine türk kahvesi yapıp balkondan gökyüzünü seyre daldık. 

Tam kahvemi yudumlarken mahalle arasından sinek ilacı arabasının geçtiğini gördüm. Kasabadaki çocukluğum geldi aklıma, gece yarısına doğru geçen sinek ilacı arabasının arkasından sokak sokak koştururduk. Bir de düğün arabalarının arkasından koşturduğumuzu hatırlıyorum. İçi para dolu beyaz zarflar atarlardı arabalardan. Nedense içimde küçük bir umut uyandı hayata dair. Der ya şarkıda da, "nasıl şey, bir hatırla bir unut."

27 Haziran 2018 Çarşamba

Yeni

Dün itibari ile beş yıllık iş hayatımı sonlandırmış bulunuyorum. Okulda yaşamış olduğum tüm sorunları da geride bırakıp yeni bir sayfa açıyorum haliyle. Şu sıralar yorgunluktan dolayı üzerimde bir uyuşukluk var lakin yeniden dirileceğim. Kendimi kuş gibi hissediyorum. Artık işsiz, parasız ve -sız eklerinin sahip olduğu tüm kelimelerle tanımlanabilir biriyim. Olsun varsın, böyle de pek güzel oldu. 

Uzun bir uykuya yatacağım birkaç gün. Halledilmesi gereken işler de bittikten sonra tamamen özgürüm. Merhaba yeni hayat!

23 Haziran 2018 Cumartesi

Yeni Hayata Bir Merhaba

Okullar kapandı nihayet, istifa edince de bana tası tarağı toplayıp eve dönmek kaldı. Şimdi askere gidene kadar önümde birkaç ay var. İstanbul'dayız haliyle. Birkaç gün dinlenip kendime güzel, dolu bir tatil programı yapmayı planlıyorum. Neler yaparım, neler ederim bilemiyorum. Biraz yazmak var zihnimde, biraz eski dostların masalarında sohbet, biraz da boşluğun tadını çıkarmak. 

Bazen gitmek gerekiyor, hayat çağırıyor. Her başladığımız şey nihayete eriyor, bunu bilerek yaşıyoruz, çoğu zaman da unutarak. 

Biraz zaman geçsin tekrar fotoğraf çekmeye çıkacağım, ufaktan kara kalem çizmeye başladım öyle kendi kendime. Tarihi yarımadada bir yerlerde oturup bir şeyler de karalarım belki, neden olmasın. Sahaflar, eski sokaklar, pencereler, eski evler ve kulağa üfleyen yeni hayatın sesleri. 

Durgun, sakin, huzurlu dünyam bir değişim evresinde. Yeni izler, yeni yollar ve içinde yeni olan pek çok şey ile karşı karşıya kalacağım giderek. Bir adım, sonra bir adım daha, insan giderek kendini sevmeyi öğreniyor sanırım. Ben kendime sığamadım, bir yerlerden yine izliyor olacağım insanları, koca dünyayı. 

14 Haziran 2018 Perşembe

Yaz Kokusu

Kimi kandırıyoruz, insanın içinde hep bir can sıkıntısı. Geçmek bilmiyor işte, şehirde kuşların sesini bile duyumsayamaz hale geldik. Gitmek mi gerek yoksa, gidince düzeleceğine inansam. İnsanın çok olduğu yerlerde huzur bulunmuyor, mektup dahi yazamıyorsun sevdiklerine. Üstelik çalışma masam da çok eskidi, yakında veda etmem gerekecek ona. Günler sürecek temizlik, dosyalar dolusu yazıları nereye koyacağım bilmiyorum. Belki çizdiğim taslakları öylece atıveririm çöpe, en nihayetinde gideceğimiz yer orası. 

Sen de inanıyor musun bazı şeylere, nelere olduğu önemli değil. İnanmak işte, herhangi bir şeye. Yoksa içinde bir boşluk, siyah kuşlarla dolu. Bir o yana bir bu yana uçasım geliyor. Bir de bu kadar çok sigara içmemem gerek ama çayı bırakamam valla. 

Gideceğim diyorum kendime, nereye olduğunu hiç bilmiyorum. Herhangi bir yer, birkaç insan, olabileceğinden daha az insan. İçimi kemiren, habire yenik düştüğüm bu yalnızlık duygusu ne olacak. Onu da götüreceğim gittiğim yere, belki de birkaç yere. 

Bizim balkondan gökyüzü görünüyor, bazen oturuyorum ama birkaç dakikalığına. Annem diyor ki hep, "ah şu gece, bütün kirleri örtüyor." Ben de yatak örtümü değiştirdim bu gece, yaz mevsimi başlayınca yorganları yüklüğe kaldırma adetimiz var ailece. Eski bir gelenek, annemin eski evinden gelen. Biliyor musun, şimdi masa örtüleri bile naylondan. Kimsenin evinde vazo yok artık, vitrinlerini süsleyen gümüşlükler de kaybolmuş. Benim kendime ait bir evim olursa bir gün, ilkin gidip eski bir vazo alacağım, iznik işi. 

Diyorlar ki çiçek kokusu insanı hoş ediyor, lavanta sabununun banyoya yaydığı gibi, kokladıkça koklayası geliyor herkesin. Yaz rüzgarına karışan bir fıs parfüm, sonra gülhanedeki o uzun ağaçlar, bakınca boynunun ağrıdığı. Belki insan da değişir bir gün, koklamak değil ya mesela, özümsemek belki de. O zaman kuşlar da siyah renklerinden vazgeçerler, masaların üzerini danteller süsler. Naylon resimler kaybolur, gerçek ellerin çizdiği hisli tuvaller süsler duvarları. O zaman daha mutlu olurum tabii ben, neticede mutlu olmak için dünyaya geldim ben.  

13 Haziran 2018 Çarşamba

Call Me By Your Name

Dün işten geldikten sonra ne yapsam ne yapsam diye deli kuş gibi evin içinde dört dönerken birden aklıma geldi, ne zamandır erteliyorum açıp izleyeyim bari şu filmi dedim ve call me by your name'i izledim. 

Uzun süredir bu kadar dokunaklı bir film izlememiştim, filmin geçtiği mekan çok hoşuma gitti. Kuzey İtalya, yeşiller içinde eski ve güzel bir ev. Gizli sığınaklar, su yalakları, nehir, deniz, tarihi eserler ve sanat dolu bir coğrafya. Tüm bunların dışında Elio karakterine can veren yetenekli oyuncu timothee chalamet gerçekten harika bir performans sergilemiş. Epik, enteresan bir yüz. Ve kaslı, bebek yüzlü aktör bayağılığından bizleri kurtardığı için ayrıca tebrik etmek istiyorum. 

Her ne kadar film klişe bir konudan yola çıksa da, klişe bir konu ile nasıl muhteşem bir film yapılabileceğinin dersi verilmiş sanki. Son sahnede elimde ince belli çay bardağı ve bir sigara ile birkaç damla gözyaşı döktüğümü de itiraf etmeliyim. Özellikle son telefon konuşması sahnesinde, elioooo, oliverrrr...

6 Haziran 2018 Çarşamba

Tatar Çölü

"Başlangıçta hep böyledir. Yeni gelenler kazanır. Herkes için durum aynıdır, insan gerçekten güçlü olduğunu zanneder ama bu yalnızca yeni gelmiş olmanın yarattığı bir durumdur, sonunda diğerleri de sisteminizi öğrenir ve günün birinde bakarsınız hiçbir şey yapamıyorsunuz."

Dino Buzzati

4 Haziran 2018 Pazartesi

Bir Kütüphane Güncesi

Yine bir pazartesi günü ve yine bir kütüphane nöbeti. Okulda sınav haftası, çocuklar durgun. Biz de ayrı bir sınavdan geçiyoruz ya, neyse artık sıkıntılardan bahsetmeyeceğim. İşten ayrılamama çok az kaldı. Herkese ve her şeye karşı susma eylemindeyim. Bir öğretmen arkadaş ile birlikte pizza siparişi verdik, birazdan onu yemeye gideceğim. 

Havalar ısındı ısınmasına da, akşamları serin oluyor ve bu benim çok hoşuma gidiyor. Böyle donumuza kadar terlemiyoruz, sanırım bu sene yaz geç gelecek. Balkonda baktığımız yasemin çiçeğimiz de kocaman oldu, böyle otururken kokusu burnumuza geliyor, pek hoş.

Başka ne yazsam diye düşünüyorum, sanırım bugün yazacak çok şeyim yok. Bizim öğrencilerin çok kullandığı bir laf var: "boş yapma". Ben de çok boş yapmadan gideyim en iyisi. Sağlıcakla.