Aslında niyetim uzun süre sonra ilk kez bir öykü kaleme almaktı, başlar gibi oldum sonra duraksadım. Buraya not düşmek geldi içimden. Öykünün ilk cümlesini yazmıştım, şöyle dedim:
"Sen, kimsenin görmek istemediği bir rüya gördün mü hiç?" Aklıma nereden geldi bilmiyorum ama rüya metaforunu hep sevmişimdir. Antidepresana başladığımdan beri bir sürü rüya görüyorum. Film gibi rüyalar, öyle hızlı bir akış var ki, çoğu zaman uyandığımda neler gördüğümü hatırlamakta zorluk çekiyorum. Gece meydana gelen terlemelerim arasında bu rüyaların izlerini aramaya çalışıyorum ama hatırlayamıyorum. Muhakkak ki kullandığım ilacın bir etkisi var ama bu konuda bir araştırma yapmadım. Sanırım gerek de yok..
İkinci kutu bitti. Üçüncü kutuya başladım. Kendimi daha iyi hissediyorum, fiziksel belirtilerim tamamen geçmemiş olsa da bir çoğu azaldı. Artık kendimle daha az konuşur gibiyim. Özellikle hayatın anlamsızlığı üzerine olan düşüncelerim azalmaya başladı. Elbette hayatı hala anlamlı bulmuyorum. Fakat anlam yaratmaya çabaladığım söylenebilir. Özellikle evin dekorasyonunu yenilemek ve yeni eşyalar almak bana çok iyi geldi. Geçen gün bir arkadaşımla konuşurken şöyle bir şey söyledim: "Ruhsal olarak öyle bir noktaya gelmişim ki, balkona ampul takacak bile yaşama sevincim kalmamış". Ne kadar acı, üç senedir balkonda karanlıkta oturmuşum meğer. Şimdi ev rengarenk oldu, kapalı balkona bir sürü çiçek aldım, bir kısmını arkadaşlarım getirdi derken evin bu küçük köşesini bir bahçeye dönüştürdüm. Saksılar, topraklar, bitki besinleri, sulama kapları derken kendime dönüp baktığımda bunu bile başarabilmiş olmanın beni nasıl mutlu ettiğini fark ettim.
Devasa kitaplarımı sığdırabileceğim bir kitaplık aldım ve elimdeki tüm kitapları güzelce kitaplığıma yerleştirdim. Hatta inanır mısınız, oda kokusu ve mum bile aldım.
Kaygılarımın azalmaya başladığının farkındayım, uzun süredir ilk kez kendimi biraz daha kaygısız hissediyorum. Oysa attığım her adımda bile o kadar kaygılanır hale gelmişim ki, şimdi geriye dönüp bakınca daha iyi fark ediyorum.
Bu dönem üç farklı okul gezisine ve projeye katıldım. Önce Kuzey Ege, sonra Balkanlar ve ardından Kars-Boğatepe. Özellikle Kars bana çok iyi geldi, bir köy evinde kaldım. Soso teyze ve Mehmet amca ile tanıştım. Karlı gecelerde soba başında sohbet ettik, Tigran Hamasyan'ın Poet isimli şarkısını açıp kar yürüyüşleri yaptım.
Bugün ise arkadaşlarımı kahvaltıya davet ettim, birlikte keyifli bir vakit geçirdik. İlk kez eve gelen misafirlerden tedirgin olmadığımı, daha kendim gibi olabildiğimi hissettim. Oysa buraya taşındığımızdan beri eve misafir gelen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu değişimi elbette yalnızca ilaca bağlayamam, ben de mücadele ediyorum. Yaşam beni nereye sürükleyecek, nasıl devam edeceğim bilmiyorum ama şu yazıyı yazarken bile çiçeklerimin arasında, balkona taktığım sarı ampülün ışığında, hayatın da benim için bir ışık yakabileceğini düşünmek istiyorum. Zeus değil de sanki bir Prometheus olmak istiyorum..