Sarıbaş yan gözle bakıyordu kurşuna.
Uzan da alıver istersen, dedi.
Korkut elini uzattı, aldı. Sıcaktı. Ağzına götürdü, ısırdı. Dört dişinin izi kaldı üstünde. Bu yumuşak, zararsız nesne mi öldürecekti sarıasmayı, karamekeyi, gökçeliyi, alaca cereni, insanı?"
Yaz seçkimin onuncu kitabında yine Yusuf Atılgan eşlik etti bana. Bu sefer öyküleri ile. Kitabın sonunda iki de masalı var kendisinin. Hem küçüklere hem büyüklere masallar. Korkut'a masal ve Ceren'e masal.
Yusuf Atılgan'ın dili öykülerinde de tıpkı romanlarındaki gibi. İşlediği konular benzer, öyküleri yük, gam ve his dolu desem yanılmam. Tasasız taşranın delişmen insanları. Samimiyeti buradan geliyor belki de, olduğu gibi içimize nüfuz etmesinden. Eğri büğrü yollarda ve zamanlarda yaşanan gerçeklik. Olduğu gibi hem de, ziyansız. Yusuf Atılgan'ın bu taşra ve gerçeklik bileşimi kokusunu bir tek Hasan Ali Toptaş'ta alabiliyorum. İç döndüren zamanlar, aynalar ve kır atlar.
Sıradaki kitap Aylak Adam. Onu da okuduktan sonra Yusuf Atılgan külliyatını bitirmiş olacağım. Pek güzel olacak. Şimdi birkaç gün yaz tatili ve deniz molası veriyorum. Döndüğüm gibi edebiyat maceram devam edecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder