İnsanların hayatlarında ateş yılları olduğuna inanıyorum. Fitili yüksek, alevleri gür yıllar oluyor bunlar. Bir kandilin içinde yandığınızı hissediyorsunuz adeta. Bir ateş boyu yükselip düşecekmişsiniz, sonra da etrafa külleriniz savrulacakmış gibi. Bazen o kadar bulanıyor ki bu tür zamanlarda gözler, etraf tamamen karanlığa bürünüyor.
İnsanın her zaman tek başına bir mücadele verdiğine inanırım. Yanınızda ne kadar çok seveniniz olursa olsun bir insanın iç ritmini tümden, her şeyi ile anlayabilecek başka bir insan yok ne yazık ki. Hayat tek başına çıkılan bir yolculuk, bu yolculuk süresince bize yarenlik eden insanlara rastlıyoruz. Kimi uzaktan el sallıyor, kiminin bir alacağı var kısa süreli kalıp gidiyor kimi de o kadar uzun kalıyor ki varlığının farkına bile varmaz oluyoruz. Bir müddet durup dinlenmek gerekiyor hayatın bir köşesinde. Kaybedilen onca insan, yıpranmış onca duygu. Dönüp baktığınızda geriye sizden bir şey kalmadığını görüyorsunuz. İşte bu an çok önemli, altın saniyeler. Nefes alın, yalnız yürümekten korkmayın.
Korktuğumuz için seviyor, korktuğumuz için terk ediyor ve korktuğumuz için yaşıyoruz. Hayat korkularımızdan oluşmuş bir ritüel, bunu yadsıdığımız müddetçe üzülmeye devam edeceğiz. Oysa fizikteki gibi herhangi bir kabın şeklini almamız gerekmiyor ille de. Hayat bilimden çok ayrı bir bilmece, eğrisi doğrusu bir garip, ölçülebilir bir tarafı da yok.
Uzunca müddet kendinizi dinleyip usanmadan kendinizle kalmaya başladığınız an her şey değişiyor. Bırakın etrafınızdaki dünya ve insanlar dönenip dursun. Siz zamanın farkına varın, duygularınızı yaşayın ve yalnızca kendinizle olduğunuzun bilincine varın. Öyle ya da böyle tekiz. Biriz. Var oluş serüveninizde bir alev beliriyorsa bırakın yakıp kavursun içinizi. Yaşamak belki de bize en büyük ceza ve sanıyorum ki bu cezayı alevler içinde çekiyor oluşumuzu kabullenebildiğimiz kadar varız. Gerisi ve ötesi kocaman bir boşluk nihayetinde.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder