19 Temmuz 2017 Çarşamba

Hastane Günlükleri, Belirsiz Zamanın Anıları

Üç yıldır arada sırada bahsediyorum, annemden ve hastalığından. Çok detay vermek niyetinde değilim. Ölümden döndü. Epey ağır bir rahatsızlıktı, yoğun bakımdan çıkamayacak dendi. Beyin rahatsızlığı, vücudu ve yaşam fonksiyonlarını tümden etkileyen cinsten. O zamanlar yirmi iki yaşındayım. Çalışıyorum bir yandan yüksek lisans. 

İki yıl boyunca hastanelerde yattık. Ben başka şehirde annem başka şehirde. Her hafta sonu yanındaydım. Egzersizler, fizik tedavi, yıpranmış refakatçi koltukları. 

Şimdi geriye dönüp baktığımda hüzün dolu o günleri tebessümle ansıyorum. Hastane maceramızda çok güzel insanlar tanıdık. Misal tombul Fatma teyze vardı, parıltılı yeşil gözlü. Çaycı dediğimiz bir teyze daha vardı, keyfine pek düşkün. Hastaneye su ısıtıcısı, çaydanlık ve tepsi gibi bir sürü malzeme getirmişler. Her gün çayımızı demleyip hastanenin bahçesinde vakit geçiriyorduk. Ben çarşıya çıkıp tüm hastaların ihtiyaçlarını alıyordum. Akşamları yemekten sonra kahveler, çikolatalar, meyveler gırla. 

Bir sürü insan tanıdım bu iki yılda dedim ya. Yoruldum mu? Çok. Hayat mücadelesi dedik, yola devam ettik. 

Ben bu satırları yazarken annem balkonda oturuyor. Üstelik sapasağlam. Nereden nereye diyorum bazen. Akıl tutulması mı yoksa bu? O dönem bir profesör gibi sürekli beyin üzerine makale okuyordum. Bir artı da buradan yak. Neticede yaşam döngüsel, dönenip duruyor kendi kuyruğunu yakalamaya çalışırcasına. 

Her şey normale döndü ya, insanın içi rahat. Bir baykuş uykusundan uyanmış gibi, bir işçi sabah yolunu tutmuş gibi. Aydınlık zamanlar olsun her bir hane, her bir insan evladı için. 

Hiç yorum yok: