Yazımı 1928'de tamamlanan bir eser, içerisinde barındırdığı hislerin ise yaşı yok, epey sonsuza uzanıyorlar. Kitap, Alexis'in eşi Monique'e yazdığı uzun bir mektuptan ibaret. Nihayetinde bir açıklama ya da bir nevi itiraf mektubu da denebilir buna. Oldukça cesurca hem de, hiçbir duygunun üzerini örtmeden, naif bir dille dökülen kelimeler.
Eser hakkında birkaç okuma yapmasaydım, Alexis'in eşcinsel olduğunu anlamayabilirdim. Karısına bunu anlatmaya çalışıyor, dil ile değil de yalnızca hisler ile. Hatta mektubunun bir yerinde şöyle diyor Alexis: "Birbirimize kitaplar ödünç veriyorduk. Onları birlikte okuyorduk, ama yüksek sesle değil, sözlerin daima bir şeyler kırdığını gayet iyi biliyorduk."
Eser literatürde nasıl değerlendiriliyor vakıf değilim lakin bir mektup kitap olmasının yanında aslında bir aforizmalar kitabı özelliğini de taşıyor kanaatimce. Yazarın var oluş mücadelesi ve yaşama kaygısı ile ilgili sarf etmiş olduğu cümlelere hayran kalmamak elde değil.
Alexis'in mücadelesini beyhude olarak değerlendirmek istemiyorum, sistematik bir davranışlar bütününün kitabı, boşa giden hayallerin toplamı değil bu eser. Alexis öyle naif anlatıyor ki yaşama uğraşını; okur, içinde devinip duruyor adeta yazılanların. Eserin son cümleleri ise oldukça çarpıcı, belki de hayatım boyunca okuduğum en güzel finallerden biri. Şöyle diyor Alexis eşine:
"Sıradan ahlaka göre yaşamayı beceremediğimden, hiç değilse kendiminkiyle uyum içinde olmaya gayret ediyorum: tam da bütün ilkeleri reddettiğimiz anda kendimizi vicdani kaygılarla donatmak gerekir. Size karşı, hayatın itiraz edeceği tedbirsiz taahhütlerde bulundum: sizden olabildiğince alçakgönüllülükle af diliyorum, sizi terk ettiğim için değil, bu kadar uzun süre kaldığım için."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder