Ne sanıyorsun?
Ne sanıyorsun?
Benim olan artık
Senin de kaderin:
Dağbaşı,
Oradaki yaralı ıssızlık.
Birhan Keskin
31 Aralık 2015 Perşembe
29 Aralık 2015 Salı
Benim Hikayem: Hiç Tanımadığım Babam, Kardeşim, Kuzenim ve Bir Sürü İnsan
Annem ile babam ben henüz 23 günlük bir bebekken boşanıyorlar. Mahkeme velayetimi anneme veriyor. Annem beni alıp memleketine dönüyor ve babam İstanbul'da hayatına devam ediyor. Bugüne kadar babamı birkaç kere gördüm. Maddi ve manevi hiçbir desteği yoktur hayatımda. Anne tarafından yakın akraba niyetine yalnızca iki teyzem var. Biri kofti zaten.
Babam ben ilkokul yıllarındayken ikinci evliliğini yapıyor. Bir erkek çocuğu oluyor. Onu da tesadüf eseri nüfus kayıt örneği almaya gittiğimizde öğreniyoruz. Bir erkek kardeşim olduğu yazıyor kağıtta. Öğreniyoruz ki evlendiği kadının da ikinci evililiğiymiş. İlk evliliğinden bir kızı varmış ve onu da yanında getirmiş. Çok geçmeden boşandıklarını da öğreniyoruz.
Aradan yıllar geçiyor, ben mezun oluyorum ve öğretmenliğe başlıyorum. Annem çok ağır bir rahatsızlığa yakalanıyor. Beyin damarı pıhtı atıyor, felç geçiriyor. Aylarca konuşamıyor, beslenemiyor ve yürüyemiyor. Ona sil baştan tıpkı bir çocuk gibi alfabe öğretiyorum; konuşmayı yeniden öğreniyor. Ona gözüm gibi bakıyorum, hemen hemen iki senede anca toparlanmaya başlıyor. Bu safhada beş yıllık ilişkim karşı tarafın isteği ile aniden bitiyor. Annemin hastalığı ve benimle ilgili hiç ummadığım şeyler söylüyor ve gidiyor. Beni bu kadar çaresizken yapayalnız bırakıyor. Şaşkınlıkla izliyorum olup biteni.
Birkaç gün önce Belçika'dan bir mesaj alıyorum. Biri kuzenim olduğunu söylüyor. Halamın oğlu oluyormuş kendisi. 30 yaşındaymış. Halam kim onu bile bilmiyorum. Biz kuzen oluyoruz diyor, duygulanıyor.
Bu gece de öğreniyorum ki babamın ikinci evliliğini yaptığı kadın üçüncü evliliğini de yapmış ve bir kızı daha olmuş. Bir kadının üç ayrı adamdan üç ayrı çocuğu.
Böyle karışık bir geçmişin içinde kimi zaman düşünüyorum. Kardeşime ulaşsam mı diyorum. Annelerimiz bir değil ama ne bileyim işte, insan farklı hissediyor. Bir kardeş, neden kötü olsun ki. Annem hayatını kaybetseydi yapayalnız kalacaktım. Bazen düşünüyorum, nasıl yorulmuyorsun oğlum diyorum kendime? Nasıl bu kadar dirayetlisin?
Bilmiyorum, yine de mücadele etmeye devam ediyorum. Mutlu olma hakkımın elimden alınmasına asla izin vermiyorum. Vermeyeceğim.
Babam ben ilkokul yıllarındayken ikinci evliliğini yapıyor. Bir erkek çocuğu oluyor. Onu da tesadüf eseri nüfus kayıt örneği almaya gittiğimizde öğreniyoruz. Bir erkek kardeşim olduğu yazıyor kağıtta. Öğreniyoruz ki evlendiği kadının da ikinci evililiğiymiş. İlk evliliğinden bir kızı varmış ve onu da yanında getirmiş. Çok geçmeden boşandıklarını da öğreniyoruz.
Aradan yıllar geçiyor, ben mezun oluyorum ve öğretmenliğe başlıyorum. Annem çok ağır bir rahatsızlığa yakalanıyor. Beyin damarı pıhtı atıyor, felç geçiriyor. Aylarca konuşamıyor, beslenemiyor ve yürüyemiyor. Ona sil baştan tıpkı bir çocuk gibi alfabe öğretiyorum; konuşmayı yeniden öğreniyor. Ona gözüm gibi bakıyorum, hemen hemen iki senede anca toparlanmaya başlıyor. Bu safhada beş yıllık ilişkim karşı tarafın isteği ile aniden bitiyor. Annemin hastalığı ve benimle ilgili hiç ummadığım şeyler söylüyor ve gidiyor. Beni bu kadar çaresizken yapayalnız bırakıyor. Şaşkınlıkla izliyorum olup biteni.
Birkaç gün önce Belçika'dan bir mesaj alıyorum. Biri kuzenim olduğunu söylüyor. Halamın oğlu oluyormuş kendisi. 30 yaşındaymış. Halam kim onu bile bilmiyorum. Biz kuzen oluyoruz diyor, duygulanıyor.
Bu gece de öğreniyorum ki babamın ikinci evliliğini yaptığı kadın üçüncü evliliğini de yapmış ve bir kızı daha olmuş. Bir kadının üç ayrı adamdan üç ayrı çocuğu.
Böyle karışık bir geçmişin içinde kimi zaman düşünüyorum. Kardeşime ulaşsam mı diyorum. Annelerimiz bir değil ama ne bileyim işte, insan farklı hissediyor. Bir kardeş, neden kötü olsun ki. Annem hayatını kaybetseydi yapayalnız kalacaktım. Bazen düşünüyorum, nasıl yorulmuyorsun oğlum diyorum kendime? Nasıl bu kadar dirayetlisin?
Bilmiyorum, yine de mücadele etmeye devam ediyorum. Mutlu olma hakkımın elimden alınmasına asla izin vermiyorum. Vermeyeceğim.
Albus Dombledore'un Ölümü
Gerçek anlamda sevgi duyduğumuz, derin duygular beslediğimiz insan sayısının her birimiz için çok ama çok az olduğu kanaatindeyim. Uzun bir insan ömrü düşlediğimizde, bir ömüre kaç gerçek sevgi sığar rakamsal olarak ifade edemem ancak az olduğuna şüphem yok. Benim için ise daha da az sanırım.
Harry Potter serisinde son kitaba gelmişken böyle bir yazı kaleme almak istedim. Albus Dumbledore; Harry Potter, Hogwarts öğrencileri aynı zamanda iyilikten yana olan tüm büyücü halkı için vazgeçilmez bir isim. Babacan tavırları, sonsuz sevgisi, her zaman bardağın dolu tarafından bakışları, her şartta ve her durumda affedebilme erdemi, sınırsız zekası ve cesareti ile okuyucular için örnek bir karakter.
Melez Prens'in sonunda Albus'un ölümü beni ciddi anlamda yaraladı. Bilmiyorum, belki de henüz gerçek hayatta annem kadar sevgi dolu bir insanla tanışmadığım için beni bu kadar etkiledi. Onu hayali bir karakter, bir roman kahramanı olarak düşünmek istemiyorum. Her zaman beni koruyup gözeten bir Dumbledore fikri çok cazip geliyor.
Gerçi serinin altıncı kitabı olan Melez Prens'te, Dumbledore'un ölümü karşısında Harry'nin hislerini biraz zayıf buldum. Sanki daha fazla yıkılmasını istedim, daha güçlü duygular hissetmesini. Lakin kitapta Albus'un ölümü dolayısıyla yapılan tören oldukça güzel dile getirilmiş. Kurgu oldukça derin işlenmiş.
Böyle bir yazı kaleme almak istedim diyordum. Çünkü Melez Prens'i bitirmişken, Dumbledore'u bir de ben son yolculuğuna uğurlamak istedim. Yarım kalmış bir methiye, duygusal kısa bir betimleme belki de bu.
Işıklar içinde uyu Dumbledore.
Fantastiktir Bahtı Yarimin
Gaye Su Akyol'u artık yakinen tanıyoruz. Bir garip uzaylı, bir güzel sanat insanı. Zihni derya deniz, hem caz hem hicaz hem de içimizden biri. Daha başka nasıl tarif etmeli bilmem. Yaptığı güzel resimlerden tutun da ilmek ilmek işlediği müziğine kadar her bir şeyi enfes tonlarda. Çok severim kendisini, öyle böyle değil. Hatta bir arkadaş grubum var ki, sürekli dilimizdedir GSA Partisi.
Gaye Su'dan yeni bir şarkı geldi. Sözleri ve sesleri öyle güzel bir şarkı ki, kaç gündür dinlemelere doyamıyorum. Söz ve müzik Gaye Su Akyol'a ait.
Fantastiktir bahtı yarimin
Yol yordam bilmez
Bilmez lagaluga
Eski kafalı
Bir rüya aleminde
Fantastiktir bahtı yarimin
Dramatiktir şekli yaremin
Ah o cazlar ve hicazlar
Yok mu benzeri
Koskoca kainatta
Dramatiktir şekli yaremin
Agnostiktir fikri zihnimin
Narin bir su gibi, ince bir sır gibi
Kayboldum neredeyim
Demirden bir perdeyim
Fantastiktir bahtı yarimin
27 Aralık 2015 Pazar
Panic! At The Disco: Death Of A Bachelor
Her yazımda ısrarla söylerim en ama en sevdiğim oluşumlardan biridir Panic! At The Disco. Kurulduğu yıllardan günümüze her hareketlerini takip ederim. Daha önceki yazılarımdan birinde de söylemiştim bu yıl Panic! yılı diye. Son albümleri ve ardı ardına gelen single ve klip çalışmaları ile oldukça başarılı bir yıl geçiriyorlar. Panic! oluşumundan yalnızca Brendon Urie kalsa da onun tek başına bir kale olduğunu düşünüyorum. Sevgim hiç bitmeyecek sana karşı Brendon.
Death Of A Bachelor adlı şarkıyı zaten çok severek dinliyordum. Klip gelmesine de çok sevindim. Gayet sade, siyah beyaz çekilmiş bu klipte Brendon Urie tüm güzelliği ve sadeliği ile karşımızda. Var ol Brendon!
21 Aralık 2015 Pazartesi
Üç Tutku: Kitap, Kahve ve Çikolata Festivali
Çalıştığım okul 10 günlük bir kış tatili yapıyor. Elbette bu tatil tüm öğrencilerimizin ve bizlerin işine geldi. Herkes bir tatil planı yapıp İstanbul'dan uzaklaştı. Bense buralardayım. Benim için tatil demek hele ki kış vakti ise; yün çoraplarımı ve pijamalarımı giyip okuyamadığım kitapları bir obur gibi okumak, film izlemek, kaçırdığım dergilerin sayılarını toplamak ve bir kavanoz taze çekilmiş kahve alıp köşeme çekilmek demek.
Tüm bunların dışında neler yapabilirim derken Üç Tutku: Kahve, kitap ve çikolata festivaline giden arkadaşlarımın fotoğraflarını gördüm sosyal medyada. Hemen birkaç bilet kapıp uzun süredir görüşemediğim arkadaşlarımı organize ettim. Biraz Coffee Fest tadında lakin kitap, kahve çikolatanın bir arada olduğu yerleri sevmemek mizacımızda yok. 27 Aralık'a kadar vakit var. Geç olmadan ziyaret edin derim.
19 Aralık 2015 Cumartesi
Melis Danişmend: Bugünler Parlak?
Melis Danişmend'in yeni albümü Ve Ev'in tanıtım konseri dün Salon İKSV'de gerçekleştirildi. Uzun zamandır beklediğim bir albümdü. Melis Danişmend sevgim öyle böyle değil! Tarifi mümkünsüz, anlatsam ya da birine ondan bahsetsem sanki tüm sırça objeler kırılacak, naifliği yok olacak.
Melis'in yeni albümünün ilk single çalışması Bugünler Parlak? yayında. Bugünler sahiden parlak mı hepimiz için? Sonuna kocaman bir soru işareti kokuyor Melis Danişmend. Var ol!
bugün eski defterleri kapattım ve attım
bugün bardağıma birazcık damlalar kattım
bugün yapraklardan süzülen yaş değil yağmur
bugün benim günüm...
4 Aralık 2015 Cuma
Radyo Tiyatroları
Eskiden, ben daha ilkokul çağlarındayken evimizde televizyon pek izlenmezdi. Annemin TRT amblemi olan bir radyosu vardı. Bir sürü kanalı çekerdi ve ben küçük bir radyonun içinden nasıl bir sürü sesin çıkabildiğine şaşar kalırdım. Haberleri oradan dinler, arkası yarın ve müzik programlarını oradan takip ederdik. En sevdiğim kısmı ise radyo tiyatroları idi.
Annem özellikle elektriklerin kesik olduğu bazı akşamlarda mutfak masamızda bir mum yakardı. Kendine kocaman bir demlik çay koyar bana da bir bardak süt ısıtırdı. Geçerdik masanın başına, annem el örgüsünü eline alır ben de iki elimi yanaklarıma koyar radyo tiyatrosunun başlamasını beklerdim. Öyle çok heyecan duyardım ki bu durumdan, ağzım açık dinler kimi zaman sütümü bile içmeyi unuturdum.
Bakıyorum da şimdi de evdeki hayat seyrimizde pek bir değişiklik yok. Yine televizyon açılmıyor ve yine biz günün önemli bir kısmında radyo dinliyoruz. Dünyayı, radyo ile kucaklamaya devam ediyoruz.
Dün eskiyi yad etmek adına nostalji gecesi tertip ettik. Ben bir radyo tiyatrosu buldum geçmişten. Bir Ankara Radyosu oyunu: Saatli Maarif Takvimi. Hemen ışıkları kapadık ve evdeki mumları yaktık. Çay demlendi, içine çubuk tarçın atıldı. Annem örgü şişlerini eline aldı ve koltuğuna kuruldu. Ben de masanın başına geçip yine ellerimi yanaklarıma yasladım.
Ruhumuz o kadar güzel dinlendi ki; bundan sonra haftanın belirli günlerinde radyo tiyatrosu geceleri yapmaya karar verdik. Tavsiyemdir, bir radyo tiyatrosu eşliğinde gecelerinize huzur ve sanat katın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)