Melih ve İsmail için Eda'nın ağzından dökülen sözler silsilesi:
"Hiç de abartı değil! Aşkı kemirerek de yan yana gelir insanlar. Onların ikisi de birbirinin kemirgeni olmuş bence. Gerçekten arkadaş olsalardı çoktan bitmişti ilişkileri. Arzuyu kabullenip aşkı yaşasalardı altı aya varmaz ayrılırlardı. İkisini de beceremedikleri için sonunda yabancı topraklara esir düşmüşler. Birbirlerini suçlamaktan başka dil kuramıyorlar."
Eda, Ufuk, Turgay, Nihan, Simin, Serpil, Ozan, Ferhan, Selçuk, Alikar... Motel sakinleri, gizemli bir çis mevzusu, çişten mütevellit motel sakinlerinin hissiyaslarını ve hassasiyetlerini dışa vurum güçleri, iç dökmeleri, karakterler arası geçişler, Alikar'ın dünyayı, dini, imanı, kendini - aslında hepsi gerçeğin keşfi- keşfi, benliğinin özgürlüğü, ağlamaklı iç sesi...
Sema Kaygusuz'dan güzel bir roman, üzerine en çok düşündüğüm, dönüp dönüp tekrar okuduğum kısım Selçuk ve Alikar arasındaki konuşmalar oldu. Manalı, oldukça derin, sonunda karşımıza çıkan, suratımıza çarpan hüzün, Alikar'ın hüznü... Selçuk'un dünyalık sözleri ile biten bir garip hüzün... Gerçekliği keşfedip sonra bundan pişman olmak gibi bir duygu. Bir de İsmail ve Melih arasındaki ilişkinin belirsizliği, aralarında geçen diyaloglar insanı okurken diri tutan cinsten. Etkiledi.
"Biz rüyalıyız Selçuk. Doğuştan rüyalı. O yüzden hiçbir zaman tam olarak insan olamayacağız. Rüyalarımızı hep eksik hatırlayacağız, hep yarım kalacağız."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder