"Ama ben bu dünyaya sığamıyorum. Bende bir acayiplik var. Gurur değil bu. Gurur olsa yaşadığımız bu hayat haysiyetime dokunuyor derdim, sabahları erken uyanırdım, eşşek gibi çalışırdım, ölümünü bekleyen bir kuş gibi bankonun arkasına tünemezdim. Ben başka türlü olduğumdan sığamıyorum bu dünyaya Şükran, ama nasıl bir başka türlü olduğumu ben de bilmiyorum."
Dünya Ağrısı, Ayfer Tunç'un yazın dünyası ile tanışmama vesile olan kitap. Kitabın ismi olan Dünya Ağrısı, aslında eser ile ilgili her şeyi iki kelimede anlatıveriyor.
Anadolu'nun ufak bir kentinde ufak bir otel. Eski şaşalı günlerini geride bırakmış, ayakta kalmak için verdiği savaştan ötürü yorgun düşmüş. Yorgun düşen yalnız otel değil üstelik, sanki tüm kasaba, otele gelip giden müşteriler, bir yerlerde zamana takılı kalmış gibi yaşayan insanlar. Hepsinin suretinde ayrı bir yorgunluk. Yoksulluk, kasvet, kederin yükü.
İçindeki dünya ağrısı ile yaşayan Mürşit, otelin sahibi. Yaşamak yorgunu, yüzünün neredeyse her bir yanı hüzünlü. Karısı Şükran, kızı Elvan ve oğlu Özgür. Hepsi, Mürşit'in dünya ağrısının bir parçası.
Otelin kadim müşterilerinden madenci ile sohbetleri sırasında kendisi olabiliyor ancak Mürşit. Madencinin acıları, Mürşit'in yaşamak ağrısı ikisini ortak bir noktada birleştiriyor. Otelin bahçesinde rakı eşliğinde yapılan uzun sohbetler, birbirine yabancı bu iki adamı aynı gölgenin içinde sessizleştiriyor.
Kitabın sonlarına doğru öğrenebiliyoruz Mürşit'in dünya ağrısının sebebini. O vahim hadise, tüm hayatını elinden alıyor Mürşit'in. Madencinin ağrısı da bir o kadar derin. İkisi arasındaki en büyük fark; Madenci ağrısından kaçıyor, kaçarak kurtulabileceğine inanıyor, Mürşit ise hiçbir yere kaçamıyor, ağrısı her geçen boyunu aşıyor.
"Normal insanlar huzurla, herhangi bir vicdan sızısı duymadan uyurlarken, Madenci ve ben ve bizim gibiler dünyanın derdi denen soyut, tarifsiz bir yükü çekmeye yazgılıyız."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder