Oturduğum muhitte nispeten bana yakın üç adet kitapçı var. Biri yerel ve dini bir kitabevi, ona gitmiyorum. En son sprey boya sormak ve anneme güllü yasin kitabı almak için gitmiştik. Diğer ikisi eş değer sayılabilir, etrafta nam salmış ünlü kitapçılardan. İkisine de eşit oranda gidiyorum. Hatta haftanın beş günü falan gidiyorum, kitap almasam da gidiyorum. Kafe mantığı.
Kitapçıya gittiğimde en az yarım saatimi orada geçiriyorum. İçerisindeki koltukları asla sevmem. Çok nadirdir oturduğum, yorgunsam şayet. Kitapçılar içerisindeki koltukları sevmediğim kadar koltuklarda kitap okur gözüken, kitabı yarım saat evirip çevirip göz ucu ile etrafı izleyen insanları da sevmiyorum. Kitapçı içi koltuk olayı bana epey totaliter geliyor. Ben sürekli ayakta dikilirim. Hatta kitabı incelerken çömelirim. Kasada saatlerce satış yapan elemanlara da haksızlık. Sen koltukta oturmuş dinlenip sözde kitap karıştıracaksın, kitapçıda bir ömür geçiren kasiyerler sürekli ayakta.
Kitap bakarken kitapçılara gelip giden insanlar ve yaptıkları seçimler de dikkatimi çekiyor. Bu akşam Yalçın Tosun'un "Peruk Gibi Hüzünlü" ve Andre Gide'nin "Isabella" isimli kitaplarını almak için gitmiştim. Önce içeriye genç bir çift girdi. Kadın din ve mitoloji kısmına yönelip çok faydalı dualar tarzında bir kitaba baktı. Eşine gösterdi, bundan bizde yok alalım dedi. Eşi de evde bir sürü dua kitabı var, hem duanın çok faydalısı mı olur tövbe dedi (en azından adamın aklı başında olması beni sevindirdi). Kadın ısrar etti ve çok faydalı dualar kitabını alıp kitapçıdan çıktılar. Ardından elinde cep telefonu gümbür gümbür bir kadın geçti önümden. Amacı telefon ile konuşabileceği sessiz bir yerler aramakmış sanırım, ayaküstü on dakika kadar telefonda dedikodu yaptı ve kitap almadan çıkıp gitti.
Bir sonrakiler maaile gelmişler. Üç tane ortaokul talebesi ve ebeveynleri. Tarih kitaplarının gereksizliği ile ilgili birkaç tane espri yaptıktan sonra çocukları Elif Şafak'ın son kitabı "Havva'nın Üç Kızı"nın bulunduğu rafa yöneldi. Nasıl yönelmesin insanlar? Kitapçının camında benim iki katım kadar bir afişi var. Gören geliyor hesabı, çorapçı, doncu gibi.
Tabii tüm bu hadiseler yaşanırken ben bir yandan kitap bakmaya devam ediyorum. Kulak kabartıp şahit olduklarım bazen ağzımı açık bırakır derecede enteresan olabiliyor. Uzun süre kitapçılarda sürten, fena sayılmayacak derecede okuyabilen bir insan olarak ülkece kitap seçimlerimizin bir vehametten öteye gitmediğini söylemek isterim. Elbette insanların kitap tercihleri ile alay edecek, onları kitap tercihleri ile yargılayacak değilim. Ne haddime, haşa. Lakin kaliteli kitaplar ahenkli içerikleri ve güzellikleri ile alınmayı beklerken ellerin hep bestseller kitaplara ve incir çekirdeğini doldurmayacak eserlere gitmesi beni çok üzüyor.
Tam kasaya yönelmişken telefon ile bir kitap siparişi geldi. Kürk Mantolu Madonna'yı duyunca bir sevinir oldum. Kasadaki kadına doğru istemsizce sırıttım, diğer yandan Sarah Jio ismini duyunca bir hüzünlendim yüzüm düştü. Sabahattin Ali ve Sarah Jio. İkisi bır arada. Hemen parayı ödedim, kitaplarıma sarına sarına kan ter içinde eve döndüm. Kitaplığımdaki Sabahattin Alilere baktım. Yine sevindim.
6 Ağustos 2016 Cumartesi
Kitapçı Günlükleri
Etiketler:
analiz,
anılar,
günlükleri,
kitabevleri,
kitap,
kitapçı,
kitapçılar,
klasikler,
ne,
okumak,
okumalıyım,
sahaflar,
seçimi,
seçmek,
tasviyeler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder