Yeni evde altı gecemiz geçti bile. İnternetimin nakil işlemi az evvel gerçekleşti, esasen günlerdir internete giremiyor oluşuma da çok sevindim. Hayatımız teknolojiye ne kadar bağlı, ne üzücü. Kullandığımız telefon hatları yeni daireden çekmediği için başka bir hatta geçiş yapmak zorunda kaldık. İstanbul'da hala altyapının bu kadar kötü olması ne kadar ilginç. İstanbul'un göbeği diyebileceğimiz bir yerden telefon şebekesi çekmiyor.
Altı gündür yer yatağında yatıyoruz. Bir naylonun üzerine yorganlarımızı serdik. Geldiğimiz gibi birkaç eşya aldık lakin ancak gelebildiler, koltuklar ise hala gelmedi. Çok ani bir taşınma oldu, üstelik hiç eşyamız yokken. Memleketteki evde eşyalarımız vardı. Oraya gidebilecek vaktimiz yoktu ne yazık ki. Annem de artık o benim yaşımdaki eşyalarla değil de yeni eşyalarla otursun istedim. Zaten Pazartesi günü çalışmaya başlayacağım. Neler olup bittiğini hala anlayabilmiş değilim, su idaresinde su açtırma işlemi yaparken hüngür hüngür ağladım. Eski ev, alışkanlıklar, eski iş derken eskilerden kopmam hiç kolay olmadı. Maziyi sevdiğimden yeni ile amansız sürgit bir kavgam var. Eşya almak falan, ne boş işler.
Biraz da yeni evden bahsedeyim. Düz giriş bir daireye yerleştik, bahçe içinde. Bahçeye domates ekmiş apartmanda oturanlar. Bir aile apartmanı, temiz insanlara benziyorlar, çok çocuklu bir yer. Ev caddeye yakın, kalabalık bir yerde. Üst tarafları ormanlık, orman havasını ve kokusunu hissediyorsunuz. Sevdim mi sevmedim mi bilemiyorum, çok uzun zaman geçirmem gerekiyor alışmak için. Hem İstanbul'dan gidemeyişime hayıflanıyorum hem de hayatın benim için nasıl ilerleyeceğinin bilinmezliği ile tereddüt yaşıyorum. Hissettiklerim nasıl tarif edilir onu da bilmiyorum. Zaten şu süreçte çok fazla bilinmez ile haşır neşir oldum. Bu altı gün zarfında zaman zaman moralim bozuldu. Eşyasız, perdesiz bir ev, yerde uyumak, yeni baştan bir ev ve hayat kurmak. Başkası olsa çok mutlu olurdu belki de, belki de ben her şeyi çok fazla dramatize ediyorum. Hayata tutunma çabama kırılıyorum, güceniyorum.
Daha çok işimiz var bu evde, koltuklar bir an evvel gelse de şöyle sırtımızı dayayıp uzansak. Sanırım son zamanlardaki en büyük dileğim bu. Bu savaş nereye kadar böyle devam edecek bilemiyorum lakin bir şeyi çok iyi biliyorum, hayat tamamen anlamsız bir koşturmacadan, güzel değerlerin yitiminden, çok büyük bir delilikten ibaret. Nereye kadar dayanabileceğim? İşte orası oldukça meçhul.
11 Ağustos 2018 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder