Taşınma vakti geldi çattı, hiç sevmediğim bir iş olsa da taşınmak zorundayız. Gideceğimiz semti zerre kadar bilmiyorum, iki üç kere gidip dolandım. Etraf güzel gibi, bir mahalle havasında okula yakın sakin bir yer. Apartmanda yaşayanlar bahçeye domates ekmişler. İstanbul'da domates ekili bir bahçe, bulunmaz nimet.
Emlakçı taifesini hiç sevmiyorum, hepsi bir garip. Varları yokları para, aldıkları komisyon. Kiracı ile doğru düzgün ilgilenmiyorlar bile. İstanbul'da ev taşımak tam bir eziyet, nakliyesine kadar her şeyin çok pahalı olması ise içler acısı. Ev sahipleri yalnızca kendilerini ve alacakları parayı düşünüyorlar. Yeni ev sahibimi de hiç sevmedim. Neyse bu kadar olumsuzluk yeter, madalyonu çevirelim.
Birkaç güne gidiyoruz, evi tuttum. Buradaki evi de boşaltmak üzereyiz. Sıcaklar, işleri çok zorlaştırsa da bir şekilde eşyaları toparladık, zaten çok az eşyamız vardı. Asıl dert yeni eşyalar almak zorunda kalacak olmam, çünkü bu evi eşyalı tutmuştum.
Sabah bir hüzünle uyandım, gidecek olmanın verdiği gerçeklik duygusu bürüdü içimi.
Yeni evimiz bahçe katı, şirin. Toprağa tepeden bakmaya alışmıştık, şimdi toprağın üzerinde olacağız. Böyle şeylerle uğraşmayı seven bir insan değilim, ilk gördüğüm evi beğenip tutuverdim.
Ben elektrik falan açtırana kadar bir süre sefalet çekeceğiz ve sanırım yorganları yerlere serip öyle yatacağız. Okulun da başlamasına çok az kaldı, hala üzerimde bir bıkkınlık. Hayattaki uğraşlarımız ne garip, sanki yaşam insanoğluna bir eziyet. Hayattan tat almanın yollarını bulmam gerekiyor, her şey anlamsız geldiği için de bulamıyorum sanırım. Bir yerden bir yere gidiş, hayaller toplamaca, sonra başladığın yere dönüş. İç yüzü karman çorman, dışında tanımadığın yabancı insanlar. Biraz uyku, biraz günlük güneşlik, biraz da içindeki çaba, yaşamın sonuna kocaman bir merhaba ve elveda. Merhaba, elveda.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder