"Sen okulu bitirip öğretmen olunca, ben de çalışmam hastanede. Beraber çıkar gideriz. Koltuklar alırız. Onlara çiçekli basma örtüler dikerim ben. Bir de kabul günümüz olur. Konukları ağırlamak için, eğer unutmadımsa anasonlu galeta yaparım. Masraf kapısı olmaz. Belki, bir de küçük halı alırız. Bize bir ev, kışın kömürlüğümüzde odun kömür gerek. Bir de mutfağımız olur değil mi?"
"İlk evden ayrılacağı gece tahin helvası aldılar bakkaldan. Peynirle tükenmez yaptılar, masalarına mavi çiçekli muşambalarını serdiler. Bu muşamba eve babasının yaşadığı günlerdeki düzenden kalmış, ferahlığın, korkusuzluğun anısıydı. Niçin babasını hep yaşayacak sanmışlardı? O da ölecek gibi görünmüyordu. Öyle dürüst, öyle kesin bir adamdı ki; ölümün sinsiliği ona hiç gölge düşürmemişti. Evine her gece ekmek alıp gelen bir erkeğin yokluğu, sessizlik olup yerleşmişti odalarına.
"Yaşlı da değildi," demişti annesi. "Hiç sekiz yaşında bir çocuk babasız kalır mı?"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder