Bugün tatil olmasını fırsat bilerek bir iş görüşmesi yaptım. Eğitim patronlarının sert yapıları, okul adı altında pazarlama yapan ticarethaneler, daha az maaş vermek için kuru söylemler sıralayan yöneticiler ve daha bir ton şey. Her türlü görüşmeyi değerlendirmek lazım, bir nevi mülakat tecrübesi. Herkes kendi çıkarına göre hareket ediyor, dünya düzeni bir tuhaf.
İstanbul'daki uzun otobüs yolculuklarını sevmiyorum. Semtler arası yolculuklarda gözüme çarpan insanlar, insanların dertleri, telaşlı halleri, yaşama uğraşları bana acı veriyor. Köhnemiş koltuklar, kasvetli hava, yoğun trafik; hepsi can sıkıcı.
Hafta sonu tatilimde Jane Eyre ve Çılgın Kalabalıktan Uzakta adlı iki film izledim. Her ikisi de edebi metin uyarlaması. Yakın zamanda okuyup bitirdiğim Jane'in filmini daha evvel bir festivalde izlemiştim. Bu ikinci izleyişim oldu, eski dönem İngiliz kırsalları insana huzur veriyor, her ne kadar Jane'in yaşam mücadelesi beni hüzünlendirse de. Görmediğimiz, bilmediğimiz hayatlar. Zamanında ne güzel işlenmişler; hepsi donuk, mat ve uzak.
Bu hafta sonu bir şeyler okuyamadım, yine idarecimizin baskı dolu mesajları ile geçen sevimsiz bir hafta sonu oldu. Gece yarısı, sabah ya da zamanın herhangi bir dilimi. Rahatsız etmeleri için engel değil, tatil günü de evlerinde rahat oturamasınlar diye hususi uğraşıyorlar. Hayata bakışları kayıp, kendini muktedir sanan bir avuç dolusu zavallı insan topluluğu.
Yarın iş günü, elbette her hafta olduğu gibi kendimi iyi hissetmiyorum. Bir garip sürünceme, içinden çıkabilene aşk olsun. Zaman da hızla akıyor, yaz tatiline bir şey kalmadı. Yaz askerlik ile geçecek olsa bile en azından buralardan uzakta bir yerde olacağım, pek bilmediğim bir ilde. Yeni bir engel aşacağım, sonraki engelin ne zaman çıkacağı ise her zamanki gibi belirsiz. Sanırım hayatı yaşanır ve olası kılan yegane şey belirsizlik durumu. Bilemeyişimiz, akıl erdiremeyişimiz bizi yaşama tutunur kılıyor. Sebebini bilmediğim gönül darlığımın bir an önce geçmesini diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder