Eskişehir'de dolaşırken rastladığım ve okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Norveçli kaşif, yayıncı ve yazar Erling Kagge tarafından yazılmış olan, "Gürültü Çağında Sessizlik", sessizliğe düşülmüş 33 nottan oluşuyor. Erling, üç kutup noktasını geçen ilk kaşif olarak biliniyor. Keşifleri ve kişisel yolculuğu sırasında sessizlik üzerine elde ettiklerinden, hislerinden ve düşüncelerinden bahsediyor.
Beni yeni tanıyan ya da uzun süredir tanımakta olan insanların, benimle ilgili düşündükleri ortak bir şey var, sessiz ve sakin olmam. Ben de sorduklarında genelde kendimi bu iki kelime ile tanımlarım. Belki de kendimizi, ancak bizi tanıyan insanların tanımları ile tanımlıyoruz. Oysa sessizlik, kişinin kendini keşfi ile hemhal. Kitabı okurken sessizliğin ne olduğu üzerine düşündüm. Kitabı bitirdiğimde ise sessizliğin tanımlanamayacağı kanaatine vardım. Çünkü sessizliği tanımlamaya kalktığınızda, sesleri kullanmanız gerekiyor, sessizliği bozmuş olmanız gerekiyor. Oysa sessizlik herhangi bir yerde, zamanda ya da anda var olan bir şey değil. Sessizlik sizin yarattığınız, ses ile olan ilişkinizden doğan ve her şeyde olduğu gibi zıttı ile var olan bir şey. Şey diyorum çünkü tam anlamı ile tanımlanamayan her şeyin, doğal olarak "şey" hali ile kalması gerektiğini düşünüyorum. Üstelik, her şey tanımlanmak zorunda değil, öyle değil mi?
Gündelik hayatımda çok fazla konuşmayı tercih eden bir insan değilim. Genelde dinlerim, hemen konuşmaktan ya da yorum yapmaktan imtina ederim. Ludwig Wittgenstein, "üzerine konuşulamayan hakkında susmalı" demiş. Tam da böyle bir şey aslında bahsetmek istediğim. Hep düşünürüm; dil, kendimizi ifade etmek için yeterli bir araç değildir. Dil, hiçbir zaman asıl değildir, asıl olmamıştır. Asıl olan belki de sessizliktir, bu sessizliğin bozulması ile ortaya çıkan her şey ise, insan evladının sıkılmasının bir ürünüdür. Basbayağı, dümdüz şekilde, bir can sıkıntısının eseri.
Dünyayı dışarıda bırakmanın keyfine henüz varamadım, tek bildiğim dünya beni dışarıda bırakmadan önce bir gün bunu başaracabileceğim.
2 yorum:
Bugun çoook uzun zaman sonra nasıl oldu bilmiyorum işte bir fırsat doğdu ve İstanbul’da tüm kişisel sorumluluklarımdan,hayatımdan,evden soyutlanmış bir 24 saat geçiriyorum kendime 32 yaş hediyesi. Ben almadım bu hediyeyi ama kabul etmemeslik edemezdim. Selam vermek istedim sevgili Beyaz. Çok uzun zamandır yazmamıştın sonra ben de çok uzun zamandır okuyamamışım seni neler olmuş neler. Geceyi dışarda geçirip şehrin ritmini görmek bu tek biletlik akşamı dolu dolu geçirmek istedim ama heyhat yaşlılık işte saat 10 oldu ve ben kendimi Edebiyat Kıraathanesine attım:) seni okuyorum çayımı içerken. Umarım her şey yolunda gidiyodur umarım bu herkese kötü gelen 2022 sana daha da büyük yük olmamış ve bu yaz beklentilerini karşılayacak güzelliktedir senin için. Neyse çok uzattım Özlemişim seni merhaba!
Dr. eamer,
Çok sevindim seni burada görmekten dolayı, ben de çok özlemişim :) 32. yaşını da kutlarım, bu hediyeyi çok çok güzel değerlendirmişsin. Geçenlerde biz de kısa bir tarihi yarımada turu yaptık annemle. Edebiyat Kıraathanesi'nin önünden geçerken, anneme bir gün buraya tatlı yemeye gelelim demiştim. Ben de severim orayı, ne güzel yapmışsın. 2022 herhangi bir olumsuzluk getirmedi lakin ruhumdan yine bir şeyler alıp götürdü sanırım. Ama alıştım artık geçen yılların benden bir şeyler götürmesine. Umuyorum ki senin için de her şey yolundadır, kızın ve senin için günler her daim huzur ve mutluluk getirsin isterim :)
Yorum Gönder