Önceki yazımda eğitim sistemi ve okullu toplum üzerine birkaç kelam etmiştim. Kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Bir de madalyonun görünmeyen yüzüne bakalım birlikte.
Özel okullarda erken kayıt dönemi vardır. Aralık ayında başlar, bir sene sonrasının kayıtları alınmaya başlanır. Öğretmenleri, velileri aramaya zorlarlar bu süreçte. Öğretmenler tüm işlerini güçlerini bir kenara bırakıp velilerini okula davet ederler. Veliye akademik bilgi aktarımı yapılır sözde ama kocaman bir yalandır. Amaç veliyi okula çekmek ve erken kayıt için velinin aklına girmektir. Eğer sizin sınıfınızdan çok kayıt olmazsa durumunuz tehlikededir, müdür psikolojik baskı uygular. En çok kayıt alan öğretmenlere küçük altın takılır. Şaka değil! Herkesin içinde takılır. Eğitim öğretim ödeneğini ödemeyen ve cebe indiren okul sizi küçük altınla uyutur, yerseniz! Tüm işi akademik yetkinlik ve performans olan öğretmen veliye kayıt ve ücret bilgisi verirken yerin dibine girer, yüzü kızarır, kendini kampanyalı buzdolabı satar gibi hisseder. Tüm motivasyonunuz kırılır, şakşakçı öğretmenler kıyasıya birbiri ile rekabet eder. Amaçları en yüksek kayıt oranına sahip olmak ve seneye de sözleşme imzalamaktır. Küçük altınla kendilerini pek mutlu hissederler, akılları buna yeter. Evlenecektir ve ütü parası çıkmıştır, çok kayıt aldı diye mükemmel eğitimci olur bir anda. Yerseniz!
Müdür ikide bir toplantı yapar. Geç saatlerde çıkarır sizi toplantıdan, abuk subuk şeylerden bahseder ve size bağırıp durur. Yetersiz olduğunuzu, zayıf olduğunuzu söyler tüm öğretmenlerin içinde. Çünkü kendisi dünyanın en mühim insanıdır. Atomu parçalamış ve pi sayısı gününde kurabiye yapmıştır. Okulun rehber öğretmeni ise felsefe mezunudur, velilere psikolojik danışman diye yutturulur. Genelde hep yeni mezun öğretmen alınır fakat velilere en genç öğretmenin bile en az beş yıllık deneyimi olduğu söylenir. Öğretmen de bu yalanı söylemek zorunda kalır. İdareciler genelde İngilizce bilmez haliyle eğitim ile ilgili yabancı kaynaklara erişimleri yoktur ama sorsanız beş dil falan bilirler. Okula alınacak yabancı dil öğretmenleri ile mülakat yapamazlar.
Bir sürü proje, etkinlik yaparsınız ama kimse teşekkür etmez. En çok kayıt alan öğretmene ise her yerde teşekkür edilir, yanaklarına öpücükler kondurulur. Siz de ben burada ne arıyorum diye düşünüp durursunuz.
Yaptığınız her bir etkinlikte sürekli çocukların videolarını ve fotoğraflarını çekmenizi isterler. Bunları sosyal medyada paylaşmaya zorlarlar sizi. Patronların hesaplarını da ekleyip yağ çekmenizi ve reklam yapmanızı dikte ederler (Hiçbir şekilde sosyal medya kullanmıyorum, kullanmayacağım da). Öyle hale gelirsiniz ki ders esnasında yaptığınız etkinliğin keyfine varamazsınız fotoğraf ve video çekmekten.
Sizinle asla "siz" diye konuşmazlar. İsminizi dahi söylemezler ve sen diye hitap ederler. Veli olumsuz bir geri bildirim verirse yalan yanlış, direkt sizi azarlarlar. Çünkü siz önemli değilsinizdir, öğretmenin biri gider bir gelir. Ama veli kocaman bir velinimettir, müşteridir. Para kapısıdır. Patronlarınız çıkıp habire "biz ticari bir okul değiliz" deyip durur. Ama her sene başka şube açarlar, neredeyse öğretmeni asgari ücretle çalıştırırlar. Ticaret paçalarından akar. Yerseniz!
Etrafınızdaki tüm öğretmenlerin sisteme ayak uydurduğunu ve korktuğunu görürsünüz. Sizi de etkilemeye çalışırlar, enerjiniz tamamen düşer. Her gün bu işi bırakmaktan bahsederler lakin müdür toplantı yaptığında onu yerlere göklere sığdıramazlar. Ulan, zaten aldığınız maaş ülkede az çok herkesin alabildiği bir maaş, bari karakterli olun deyip durursunuz içinizden. Aptal aptal gülümsersiniz her toplantı günü.
Sizi sürekli sistemin dışına itmeye çalışırlar. Deneyimleriniz, mezun olduğunuz okullar, kariyeriniz idarecilerden daha iyidir lakin onların baskısı altında ezilirsiniz. Çünkü sizin oralara gelmeniz mümkün değildir, çünkü emeğiniz beş para etmez. Ancak tanıdıklarınız paranıza değer katar. Bir cacık anlamazsınız, en sonunda duyarsızlaşırsınız. Kendinizi en çok ders anlatırken, sınıf içerisinde mutlu hissedersiniz. Bir oraya karışamazlar, sizin sınıf içerisinde ne yaptığınızı bilmezler bilmek de istemezler.
Çocuklara gün içerisinde dağıtılan beslenmelerden size vermezler. Ama siz sınıfınızın başında oturur ve çocukların beslenmelerini bitirmelerini beklersiniz. Çocuklar, "öğretmenim siz neden yemiyorsunuz" diye sorarlar haliyle, kızarıp cevap veremezsiniz.
Ülke böyle arkadaşlar, özel okul sistemi aha da iki yazıda anlattığım gibi. Nereye gidip ne yapacaksınız! Nasıl bir ülke olduğumuzun analizini şu iki yazı ile çok rahat yapabilirsiniz. Sonra bu çocuklar büyüyor ve bu çocuklar hiçbir şey öğrenemiyor. Hiçbir şey öğrenmeden yaşamaya ve mesleklerini icra etmeye başlıyorlar. Eğitimli kitlenin de hali ortada.
Sonra iyi kötü çalış, bu ülke için bir şey üreteme hep tüket. Evlen, ev ve araba al, çocuk yap sonra sigortalarını, primlerini bilmem neyini tamamla sonra da emekli ol. Ölmeden yiyebilirsen!
2 yorum:
Ben de özel sektördeyim ama eğitim tarafının bu kadar kötü olduğunu gerçekten bilmiyordum.
Kim Bilir,
Daha neler neler var. Bunlar 6 yıllık deneyimimin bir özeti. Hala öğretmenlik okumak isteyen, öğretmenliği tercih edenleri anlayamıyorum. Birileri bu gençleri uyarmalı. Ülkenin hali böyle iken kimse yeteneği doğrultusunda meslek seçemiyor. Bir de öğretmenliği çok rahat bir meslek olarak niteleyenler var, sistemi bilmediklerinden her yerde öğretmenler şöyle rahat böyle rahat diye konuşuyorlar. En sevmediğim tipler, gelsinler bir görsünler bakalım bir gün çalışabilirler mi. Hiç bitmeyen işler silsilesi, onca çocuk ile haşır neşir olmak hiç kolay değil. Öğretmene bir ay değil aylarca tatil verseler hakları. Tatili falan geçtim ne yazık ki durum ortada. Çevrede, etrafta çocuğunu iki kuruş parasını köşeye koyup özel okula göndermek isteyen varsa engel olun. Çok çok iyi özel okulları bir kenarda tutuyorum, onlara nazar değmesin. Lakin okulların çoğu böyle.
Yorum Gönder