Buraya, daha önceki yazılarımda Nahid Sırrı hakkında anekdotlar düşmüştüm. Pek çoğumuz gibi benim de kendisi ile tanışmam, Zeki Demirkubuz'un "Kıskanmak" adlı filmi ile oldu. Metnin Nahid Sırrı Örik'e ait olduğunu öğrenince kendisine olan ilgim günden güne artmaya başladı. Eserlerini okumaya, ardından kitaplığımın güzide bir köşesini kendisine ayırmaya başladım. "Sultan Hamid Düşerken" isimli metni de sinemaya uyarlanmıştı. Bir dönem özel televizyon kanallarının birinde, "Eve Düşen Yıldırım" adlı öyküsünün diziye uyarlandığını gördüm. Bunun dışında televizyon ve sinemaya uyarlanan bir eseri mevcut değil sanıyorum.
Nahid Sırrı yalnızca roman ve öykü dallarında çalışmış bir kalem değil, hatıra-gezi yazısı türlerinde metinleri de mevcut. Uzunca bir süre Tanin Gazetesinde çeşitli yazılar kaleme almış. Türk Tarih Kurumu, 2011 yılında Nahid Sırrı'nın Tanin Gazetesi başta olmak üzere çeşitli mecralarda kaleme aldığı İstanbul yazılarını bir kitap haline getirmiş. Büyük bir merak ve şevk ile okudum eseri.
1930'lu ve 1940'lı yıllardaki İstanbul'un çehresini anlatan yazar, İstanbul'u bir seyyah gözü ile aktarıyor. Hem kendi anıları hem de İstanbul'a dair çeşitli gözlemleri ve projeleri var Nahid Sırrı'nın. Bir yazıda karşımıza Sait Faik, başka bir yazıda Cemil Topuzlu, Lütfi Kırdar çıkıveriyor. Eski İstanbul'a ait ne varsa, Nahid Sırrı hepsini renkli ve eleştirel bir pencereden izleyerek aktarıyor.
Eserin giriş kısmında Bahriye Çeri tarafından kaleme alınan bir yazı var. Onu mutlaka okuyun derim.
Eski İstanbul'u hep yabancı seyyahların izleklerinden okuduk, bildik. Edmondo de Amicis, Pierre Loti ve Lamartine gibi. Bu coğrafyanın yazarlarının gözlemleri, hatıraları ve değerlendirmeleri bir o kadar değerli diye düşünüyorum. Kesinlikle es geçmemeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder