Yaz tatili için kendime bir okuma listesi oluşturdum. Listemdeki kitaplardan biri de, İletişim Yayınları tarafından bu yıl basılan, Steven M. Southwick ve Dennis S. Charney tarafından yazılan "Psikolojik Dayanıklılık" isimli kitap oldu. Kitabı okurken çok etkilendim. Alanında uzman iki isim tarafından yazılan bu kitap, esasen "neden bazılarımız psikolojik açıdan daha dayanıklı iken bazılarımız bu konuda zorluklar yaşayabiliyor" sorusuna verilen geniş ve çok yönlü yanıtlardan ibaret. Uzun yıllar çeşitli gruplar üzerinde araştırma yapan iki bilim insanı; travmatik durumlarla ya da depresyona, kaygıya ve strese yol açan durumlar ile başa çıkabilmek için nitelikli bir rehber sunmuşlar okurlara. Bu rehberi de kendi içinde gayet düzenli ve akıcı bir şekilde oluşturmuşlar. Aslında günümüzün modern dünyasında sıklıkla duyduğumuz "rezilyans" kavramından bahsediyoruz.
Araştırmalara göre hemen her insan hayatında en az bir kez travmatik bir deneyim yaşıyor. Özellikle bizim gibi ülkelerde, bireysel olmasa bile toplumsal travmalara neden olabilecek, çevresel etkenli pek çok durumla baş başa kalabiliyoruz. Benim de kendime sık sık sorduğum sorulardan biriydi bu. Çünkü etrafımda duygusal olarak benden daha güçlü olan -ya da benden daha güçlü olduğuna inandığım- insanlar var. Burada hiç bahsetmedim, 13 Kasım'da yaşanan bombalı İstiklal saldırısında ben de İstiklal Caddesi'nde idim ve patlamanın olduğu noktaya oldukça yakın bir yerdeydim. Patlamanın gerçekleşmesini görmem ile birlikte bir şeylerin ters gittiğini anlamam bir oldu fakat ilk anda hareket edemedim. İnsanların, Tünel tarafına doğru koştuğunu görünce ben de koşmaya başladım ve Galatasaray Lisesi'ne yakın olan bir dükkana sığındım. Dükkan sahibi kepenkleri yarıya kadar indirdi, bir müddet orada bekledim ve ardından kepenklerin açılması ile birlikte tekrar caddeye çıktım. Ağlayan, üzülen, panikleyen tanımadığım insanları bir müddet sakinleştirdikten ve onlara yardımcı olmaya çalıştıktan sonra Şişhane metrosuna binerek olay yerinden uzaklaştım.
Fakat o anda hiçbir şey hissetmedim evet gerçekten hiçbir şey hissedemedim. Panik olmadım, korkmadım, ağlamadım, bağırmadım, kalbim hızlı hızlı atmadı ve olayın üzerinden epey vakit geçmesine rağmen hala hiçbir şey hissedemiyorum. Yalnızca içimde tarifi mümkün olmayan bir üzüntü oluştu, patlamada kaybettiğimiz insanlar için. Sanki kanıksanmış bir üzüntü. Olaydan sonra ise aklımda hep şu soru yankılandı, psikolojik olarak dayanıklı mıyım? Olumsuz aile geçmişime, çocukluk geçmişime ve annemin rahatsızlığına rağmen her zaman bir şekilde mücadele etmeye devam ettim -hala ediyorum sanırım-, eğitimime devam ettim, kendi ayaklarımın üzerinde durdum ve kendime başarılı sayabileceğim bir kariyer inşa ettim. Fakat bana sorarsanız oldukça hassas ve kırılgan bir yapım var. Hayatımda olumsuz durumlar ile karşılaştığımda ve şayet bu durumlar hayatım üzerinde ciddi bir tehdite sahip ise, daha serinkanlı ve akılcı davranabildiğimi de görüyorum. O yüzden bu soruya net bir yanıt vermekte çok zorlanıyorum. Belki de zaten hiçbirimiz için net bir yanıtı yoktur.
Geçenlerde İstanbul içinde bir toplu taşıma yolculuğu yaparken aklıma Viktor E. Frankl geldi. Toplama kapmında ailesini, eşini kaybetmiş ve pek çok insanın ölümüne şahit olmuş biri olarak yeniden ayakta kalmayı başarması, mesleğinde ilerlemesi, yeniden evlenerek kendine bir hayat kurması ve çalışmalarını başarı ile sürdürebilmesi üzerine uzun uzun düşündüm. Psikolojik dayanıklılıktan bahsedince kendisinin akla gelmemesi mümkün mü?
Gelelim kitaba... Yazarlarımız psikolojik olarak dayanıklı olma durumumuzun aslında yalnızca içinde bulunduğumuz psikolojik durumumuzla alakalı olmadığının altını çiziyor. Örneğin araştırmalar; gen varyasyonlarımızın, epigenetiğin, nöroplastisitenin, çevrenin, ailenin, içinde yaşadığımız toplumun ve kültürün de psikolojik dayanıklılığımız üzerinde önemli etkilerinin olduğunu gösteriyor. Travma sonrası stres bozukluğu ya da strese yol açan çeşitli olaylar ile karşılaşan insanların bazıları ne oluyor da ayakta kalmayı başarabiliyor? Yaptıkları çalışmaları on ayrı başlık haline getiren yazarlarımız, neler yapabileceğimiz konusunda bizlere detaylı fikirler veriyor ve bu soruyu çok katmanlı olarak yanıtlamaya çalışıyor. Mesela bu başlıklar arasında; gerçekçi iyimserlik, sosyal destek, rol modeller, korkularla yüzleşmek ile bilişsel ve duygusal dayanıklılık gibi maddeler var.
Kendinizi psikolojik olarak dayanıklı bulmuyorsanız bence öncelikle kendinizi suçlamayı bırakmalısınız. Çünkü bu sizin elinizde olmayan, genetik ya da epigenetik faktörlere dayanan bir durum olabilir. Eğer bu anlamda zorluk yaşıyorsanız tabii ki en mantıklı olan çözüm işin ehli bir uzmandan destek almanız. Eğer imkanlarınız buna yeterli değilse de; bu alanda yapılan araştırmaları okuyabilir ve bu durumla nasıl başa çıkabileceğiniz konusunda fikir sahibi olabilirsiniz ya da yazabilirsiniz. Örneğin yalnızca yazmak bile sizi yeni insanlar ile tanıştırabilir. Her zaman için bir seçenek var sanırım. Bu kitap ise, bence bu seçenekler arasında biçilmiş kaftan. İlginizi çekiyorsa, muhakkak bir göz atmanızı tavsiye ederim.
3 yorum:
"Olanla ölene çare olmaz" sözünü çok seviyorum. Olmuşsa olmuş yapacak bir şey yok. Dert etmenin alemi nedir? Hastalık mı var? Tedavisi varsa ne âlâ! Yoksa da yapacak bir şey yok işte. Oturup ağlasak ne olur, ağlamasak ne olur! Zorlu aile hayatları olan insanların ortak yanıdır: "Amaaan bu da dert mi yani?" deriz bir çok insanı sözümona mahveden şeyler için. Bir noktadan sonra her şeyin olup bittiğini, her anın geçip gittiğini görüyor insan. Güç bilgiden gelir. Öyle ya da böyle bitecek olan bir şeyin karşısında yıkılmanın gereği yok.
Paylaşım için teşekkürler. Emeğinize sağlık. :)
Manxcat / KuyruksuzKedi,
Kesinlikle katılıyorum, bunu her zaman başaramadığım bir gerçek olsa da. Hayatı anlamlandırma ve varlığımızı sorgulama döngüsünün içinde yaşarken, psikolojik olarak sağlam durmak bazen mümkün olmuyor. Hem yaşın hem de tecrübenin bunda büyük bir önemi var sanırım. Bir şekilde hayat devam ediyor ve ayakta kalmak için çaba harcamak gerekiyor.
gizlipencere06,
Rica ederim, umarım faydalı olmuştur :)
Yorum Gönder